Bıçak kemiğe dayandı’ ifadesi doğru bir tanımlama. Hukukun bittiği noktayı bile çoktan geride bırakan, her kurumuyla çözülen, gittikçe hem akıl hem de vicdandan uzaklaşan Türkiye çıkmaz bir sokakta.

10. günü geride kalan Adalet Yürüyüşü ise topluma uzun zamandır ihtiyaç duyduğu nefesi verirken, büyüyerek devam ediyor. Adeta bir hayat öpücüğü. Bu açıdan azımsanmayacak kadar kıymetli.

• • •

Adalet Yürüyüşü ile ilgili olarak pek çok kişinin aklının bir köşesinde, CHP liderinin başlattığı sivil itaatsizlik eyleminin 2. Gezi olup olmayacağı sorusu bulunuyor. Başından beri, doğru adımlarla ilerleyen yürüyüş, eğer bu havada, kararlılıkla, geri duruş sergilemeden sürerse, Gezi hareketini bile aşan bir harekete dönüşür.

• • •

Elbette bu noktada CHP kadar HDP’nin atacağı adımlar da önem taşıyor. Neden, Adalet Yürüyüşü? Bu adaletsizlik kimden kaynaklanıyor? Herkesin bildiği bu basit sorular karşısında ortak bir mutabakat yaratmak şart. Faşizme değil, yel değirmenlerine saldırmak şimdiye kadar ki en büyük toplumsal çıkmazlardan biri oldu.

• • •

Gezi’deki yenilgisinden bu yana Erdoğan’ın ayakta kalabilmesinin tek koşulu var: Çatışma, gerginlik. Yurtta barış cihanda barış ruhu böylece ‘içeride, dışarıda savaş’ isteğiyle yer değiştiriyor. Erdoğan, ‘güçlü ülke, büyük Türkiye’ gibi içi boş mesajlar verirken, hem taraftarını diri tutuyor hem de oyalıyor.

• • •

Stratejisini, kurnaz, şaşırtıcı ve değişken temeller üzerine kuruyor. Önce kitlesini, ‘milliyetçilik, din ve kafasındaki ahlak anlayışı’ temelinde ayrıştırıp bir kenarda konumlandırıyor, ardından da kendisine karşıt kitleyi parçalara bölüp güçsüzleştiriyor. Dahası zaman zaman birbirine düşürüyor. Muhalefeti böl, parçala, ‘ülkede at koştur’ taktiği daima işe yarıyor.

• • •

Milliyetçilik, din ve çağdışı ahlak anlayışına karşı, basit bir panzehir var. Vicdan, akıl, dayanışma, çağdaş ve evrensel kurallar. Erdoğan’ın yarattığı dalgaya bu kez kapılmamak için tam da bu noktadan direnmek gerekiyor. İşte bu yüzden; Cizre’de öldürülen çocuğu şort giydiği için tekme yiyen kadından, Gezi Parkı’ndaki ağacı Sur’daki yıkımdan, HDP’li Demirtaş’ı CHP’li Enis Berberoğlu’ndan ayıramayız.

Bu nedenle Adalet Yürüyüşü kapsamı genişleyerek sürmelidir.

• • •

Artık ‘adalet kavramının’ içinin doldurulması da gerekiyor. İstekler neler? Çok haklı temellerle başlayan itaatsizlik eyleminin, toplumun her kesimi tarafından anlaşılacak, somut taleplerinin sıralanmasının zamanı.

OHAL’in kaldırılması, hukukun iflasına karşı geçmişe dönük hesaplaşma, tüm tutuklu vekillerin serbest bırakılması, adil yargılama, KHK’ler ile hayatı karartılan insanların bir an önce işlerine iadesi, habere, haberciye özgürlük...

• • •

Erdoğan’ın tüm planlarına karşı tetikte olmaya ve akla en çok ihtiyaç olduğumuz düzlükteyiz. Adalet yürüyüşünden sonuç alınmalı. Aksi halde, Saray ve iktidar daha büyük özgüvenle, daha da hırçınlaşacaktır. Bu nedenle, hem halklara, hem siyasetçilere şimdiye kadarkinden çok daha fazla sorumluluk düşüyor. Goy goy zamanı değil. Her şey çok anlaşılır:

Ya çürümüş zemini düzeltmek için büyük bir adım atacağız ya da o bataklığa saplanıp kalacağız.

*****

Afrin’in anlamı ne?

Askerini yandaş firmaya karşı koruyamayan TSK, Afrin ve Tell Rifat karşısına yığınak yapıyor. Dünyayı ve ülkeyi kasıp kavuran acılara rağmen Türkiye’nin ‘bataklıktaki savaş oyunu arzusu’ bitmiyor. Kürt nefretinin yanı sıra başka topraklar üzerinden ‘dayanaksız efelik’ sürüyor. ‘Afrin’in’, Adalet Yürüyüşü’ne karşı toplumu bölmeyi amaçlayan’ bir tarafı da olabilir. Kobane savaşı sürerken, bir kıvılcımın Türkiye’de nelere yol açtığını anımsayalım. Türkiye, AKP ve Erdoğan ile sürekli diken üzerinde duruyor. Ne talihsizlik!

*****

‘Anladım ki F16’yı eşim, tankı 2 aylık oğlum kullanmış’

Türkiye’de 15 Temmuz FETÖ darbesinin ardından yaşanan hukuk skandalları bitmiyor. Pek çok kişi sadece bir ihbar nedeniyle cezaevinde tutuluyor. Darbenin siyasi ayağı ise bir türlü bulunamıyor! Yeni doğum yapan kadınların kapısında gözaltı için polisin beklemesi, pek çok annenin bebeği ile cezaevine gönderilmesi vicdanları yaralıyor. Üstelik bir türlü iddianame hazırlanmıyor, adil yargı yapılmıyor, suç temellendirilmiyor.

Hamileyken cezaevine gönderilip bebeklerini kaybeden kadınlar olduğu gibi yeni doğan çocuklarını sağlıksız koşullarda büyütmek zorunda olan anneler de var. Konya Ereğli Cezaevi’nde 9 aylık bebeği A.S.U. ile tutulan S.U onlardan biri. Veteriner hekim olan S.U. telefonunda ByLock yüklü olduğu iddiasıyla gözaltına alınıp tutuklanıyor. Savunmasında, ihbar edildiğini belirten S.U. ‘Bu programı asla kullanmadım, darbeden sonra öğrendim’ diyor.

İtirafçı olsun kurtulsun

Eşi M.U. ailenin hikâyesini şöyle paylaşıyor: “Üç çocuğumuz var. Büyüğü ilkokul 4, ortancası ilkokul 2’ye gidiyor. Eşim tutuklandığında stresten sütü kesildi. Çocuk, 7 aydır annesiyle cezaevinde. İddianame yok, mahkeme yok. Bebek zaten yeterince beslenemedi. Annesi hücrede emekleme alanı oluşturmak için kantinden battaniye almış ve etrafını naylon poşetler dikerek çevirmiş. Savcı, düşman gibi davranıyor. ‘İtirafçı olsun, kurtulsun’ diyor. Bir itirafçı eşimin ismini vererek kurtulmuş. İşte bu dayanaksız durum ve baskılarla yeni suçlular yaratmaya çalışıyorlar. O kişi, bizi telefonla aradı, özür diledi ama kim olduğunu öğrenemedik. İki çocukla perişan oldum, annem kanser hastası. Ne yapacağımızı şaşırdık. Anladığım kadarıyla bu darbeyi, benim eşimle oğlumuz yapmış, bebek tank sürmüş, anne F16 kullanmış...”