62. Hükümet programında “Bugün Eski Türkiye’nin tüm vesayet kurumları ve vesayetçi zihniyeti kaybetmiş, Yeni Türkiye kazanmıştır” deniliyor.

62. Hükümet programında “Bugün Eski Türkiye’nin tüm vesayet kurumları ve vesayetçi zihniyeti kaybetmiş, Yeni Türkiye kazanmıştır” deniliyor.

Yolsuzluklarını, hırsızlıklarını ve rüşvet çarklarını örtmeye çalışan AKP iktidarı, şimdi de ele geçirdikleri vesayet kurumlarını ve bu kurumlara bindirilen dinci kıtaları ve şırınga edilen İslamcılık zihniyetini örtmeye çalışıyor.

Oysa “Yeni Türkiye” de halen eski devletin ruhu ve zihniyeti hâkimdir. Statükonun “eski” kurumları, vesayet sistemleriyle halen yaşıyor.

Eski bir vesayet türü olan MGK, YÖK ve DİB siyasal İslamcılığın hizmetine girmiştir. Tüm bu vesayet kurumları tarihten bu yana var olmuş, milliyetçi ittihatçılık ve milliyetçi dincilik ekseni sürekli iktidarın merkezinde şu ya da bu şekilde varolagelmiştir.

HA HASAN KEL, HA KEL HASAN!
Bazen ittihatçı ideolojik doz artmıştır, bazen de siyasal İslamcı doz! Bu ülkenin tarihi konusunda sınırlı bir bilgiye sahip olan kişi bile, Osmanlı’dan bugüne kadar süregelen sistemin ve devlet yapılanmasının Türk İslam Sentezi (Sünni-Türk-Erkek-Patron, Asker ve İmam) ekseninde olduğu bilir. Bunu gizli değil, resmi ve alenen yaparlar! İlköğretim öğrencisi bile bilir. Hem de ilköğretim 4. sınıftan itibaren zorunlu- seçmeli olarak öğretilen Sünni din derslerine bakmaları yeterlidir.

Bugün Türk Sünni İslamcılık dozu yüksek bir rejim var. Statüko değişmemiştir! Eski rejimin içinden beslenerek, büyüyerek gelen siyasal İslamcılık, eski vesayet kurumlarının dolaylı desteğini alarak var olmuşlardır. Statükonun kalıpları yerinde duruyor. Bu kalıpların içindeki harcın rengi, dozu Sünnilik ve gericilik lehine güçlenerek gelişmiştir. Tek fark budur!

Siyasal İslam eski statükonun çırağı iken, bugün ustası olmuştur. Sünnilik eksenindeki siyasal İslamcılık yeni vesayet türlerinin de harcıdır! Bu dinci vesayet bugün kendisini hükümet, Diyanet, İmam Hatipler, Zorunlu din dersleri, MEB, YÖK, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve İslamcı sermaye üzerinden örgütlüyor.

AĞIRLIK: DİNİ DİPLOMASİ
62. Hükümet Programı AKP iktidarının 2023 hedefine ise gericilik üreten vesayet türlerinin egemenliğine dayalı rejimin restorasyonunu hedeflemektedir.

Bu nedenle Diyanet’in Başbakanlığa bağlanması, Ortadoğu’da Türkiye’nin “dini diplomasiye ağırlık vereceği” ile açıklanamaz.

Diyanet’in Başbakanlığa bağlanmasının asıl gerekçesi, dinci vesayetin Sünnilik üzerinden güçlendirilmesi ve yeniden inşa edilmesidir. Diyanet, din ve siyaset ilişkileri açısından iç ve dış politikada zayıfta olsa sürekli bir vesayet kurumu olarak kullanılmıştır.

Diyanet Başbakanlığa bağlanması aynı zamanda DİB üzerinden dinci vesayetin daha da güçlendirilmesine yol açacaktır. Gözden kaçırılan budur. Ortadoğu’daki cihatçı çetelerin akıttığı kanı DİB diplomasiyle durdurmak fanteziden öte bir şey değildir.

Alevilerin, Hıristiyanların, ateistlerin ve rızalığı olmayan Sünnilerden zorla topladığı vergilerle devlet Sünniliğini örgütlemek için finanse edilen Anayasal bir Sünni Diyanet kurumunun ve bu kurumun Başbakanlığa bağlı olduğu bir ülkede gerçek laiklik değil, Sünni vesayet rejimi inşa olabilir.

Militarizmin MGK’si Genelkurmay Başkanlığı ile siyasal İslamcılığın MGK’si olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 3 Mart 1924’te aynı gün ve aynı kanunla kurulması tesadüf değil, 90 yıldır inşa edilen vesayet türlerine ilişkin ideolojik bir tercihti.

ÖRTEN VE ÖRTÜLEN
“Yeni Türkiye”nin Anayasası halen 136. Maddesi ile Diyanet’in, 117. Maddesi ile Genelkurmay Başkanlığı’nın, 118. Maddesi ile MGK’yı ve TCK 89. Maddesi ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kapatılmasının talep bile edilemeyeceğini güvence altına alınıyorsa “vesayet kurumları ve vesayetçi zihniyetler kaybetmiştir” görüşü, İslamcılık ekseninden yeniden restore edilen vesayet kurumlarını ve zihniyetini örtmeye çalışan kocaman bir yalandır!

Hâkim İslamcı atmosfere ve paradigmaya teslim olmuş medyanın “akil” ve her şeyi bilir profesyonel yorumcuları ise, AKP iktidarının dinci ve mezhepçi vesayet kurumlarını ve zihniyetini “demokrasi” ve “özgürlük” diye pazarlıyorlar.

12 Eylül darbesinin ürünü olan AKP iktidarı, zorunlu din dersleri, YÖK, yasakçı Siyasi Partiler Kanunu ve antidemokratik seçim barajı yasası ile “yeni” değil, “eski” olandan bahsedebiliriz.

Devletli ve statükocu siyasal İslamcılar bu hakikati ifade edemiyor. Her türlü araç ve söylemle vesayet hakikatini gizliyorlar. Oysa her şey çıplak, hâkim İslamcı atmosfere teslim olmadan görebilmeyi başarmak lazım.