Son yıllarda kış aylarının temel gündemi gıda enflasyonu oluyor. Ancak bu kış farklı. Artık ücretli her 100 çalışan 50 işsizin bakımını üstlenmek zorunda. Çalışan başına düşen ihtiyaç kredisi borcu 1 yılda yüzde 48 artışla 19 bin 610 liraya tırmanmış durumda. Yoksullukta ücretli kesimlerin yanına eklenen küçük esnafın durumu ise sorunu yaygınlaştırıyor. Hükümet ise sorumluluğu zincir marketlere yıkma eğiliminde.

Gıda enflasyonu buzdağının sadece görünen yüzü

Ozan GÜNDOĞDU

Birkaç yıldır kış aylarının değişmeyen gündemi gıda enflasyonu oluyor. Ancak şu anda içinden geçilen dönem önceki yıllardan oldukça farklı. Pandeminin geniş halk kesimlerinin alım güçlerine vurduğu darbe, son 3 yıldır devam eden ekonomik durgunlukla birleşti ve tüm bunların üzerine bir de gıda enflasyonu eklendi. Son tabloda artık geniş kesimler için yoksulluk değil kelimenin gerçek anlamıyla ‘açlık’ tehlikesi söz konusu. Durum hükümetin de gündeminde. İktidar medyasında son günlerde çıkan haberler incelendiğinde ise gıda enflasyonunun tümüyle birkaç marketin suçu olduğu, hükümetle konunun ilgisinin olmadığı, hatta hükümetin bu marketlerdeki fiyatlara ilişkin adım attığı şeklinde algı oluşturulmaya çalışıldığı anlaşılıyor. Saray basınının diğer bir propagandası ise çiftçi ile tüketici arasındaki aracılar yüzünden fiyatların yüksek seyrettiği yönünde.

Ancak hem zincir marketler hem de çiftçi ile tüketici arasındaki aracılar uzun yıllardır var olan ekonomik aktörler. O halde gıda enflasyonu neden bu yıl bu kadar gündem oldu? Sorularla halkın sofrasındaki küçülmeye mercek tuttuk.


GIDA ENFLASYONUNUN BOYUTU NE?

Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) “gıda ve alkolsüz içecekler” sepetinde 2020 yılı boyunca meydana gelen fiyat artışı yüzde 20,61. Bunu duyan yurttaşlar bu oranı küçük görseler de aslında söz konusu oran AKP dönemi boyunca görülen en yüksek 2. Aralık ayı gıda enflasyonu oranı. Bu alandaki 1’incilik ise yüzde 25,57’lik gıda enflasyonu görülen 2018 yılına ait. Nitekim hatırlanacağı üzere o dönemde yerel seçimlerin yaklaşması üzerine iktidar tanzim satış çadırları kurmuş seçimden sonra bu çadırları kaldırmıştı.

Yani, TÜİK’in verilerine bakıldığında ortalama gıda enflasyonunda daha kötüsü görülmüştü. Ancak sadece TÜİK’in gıda enflasyonuna bakıldığında tablo berraklaşmıyor. Ürünlerin ayrı ayrı incelenmesi gerekiyor. Özellikle halkın en temel gıda maddelerinde yaşanan fiyat artışları sorunu önceki yıllardan daha derin bir boyut kazandırıyor. TÜİK’in verilerine göre Ayçiçek yağında yıllık fiyat artışı yüzde 51,9, margarin de yaşanan yüzde 50,8, yumurtada yaşanan yüzde 82,2, mercimekte yaşanan yüzde 60,4. Bunlar neredeyse her sofranın vazgeçilmezi ürünler. Öte yandan sebzelere göz atılacak olursa, pırasadaki yıllık fiyat artışı yüzde 63,5, karnabaharda yaşanan yüzde 100,1, ıspanakta yaşanan yüzde 83,9, patlıcan da yaşanan yüzde 52,1. Tüm bunlara bir de kış aylarının etkisi yansıyor. Aralık ayında, yaz hasatlarının son ayı olan eylül ayına göre fiyat artışları bir başka sorun; domateste 3 aylık fiyat artışı yüzde 129,4, salatalık da yüzde 61,7.

Peki öyleyse yine TÜİK verileri bu şekildeyken, aynı TÜİK’in gıda enflasyonu neden yüzde 20,61? Çünkü TÜİK’in gıda sepetinde ceviz içinden, hazır sütlü tatlılara, kividen, çikolatalı gofrete, çeşitli oranlarla ağırlıklandırılmış tam 132 madde bulunuyor. Halkın geniş kesimleri ise haklı olarak alım gücünü bu ürünlere göre değil, yukarıda saydığımız domates, salatalık, Ayçiçek yağı, margarin, yumurta gibi temel gıda ürünlerine bakarak ölçüyor. (Tüm oranlar TÜİK’in yayımladığı verilerden derlenmiştir)

NEDEN BU YIL DAHA FAZLA GÜNDEMDE?

İşsizliğin etkisi

2020 yılı gıda enflasyonu son derece yüksek. Ancak gıda enflasyonu halkın alım gücündeki azalmanın tek nedeni değil. Bu soruna işsizlik, ücretsiz izin dayatması ile azalan gelirler ve tüketici borçluluğu da eklenince durum netlik kazanıyor. Hele ki, uzun süreli işsizlik hanelerin aile içi dayanışma ağları ile finanse edildiği için gıda fiyatları daha yakıcı bir hal alıyor. 2019 Aralık ayında DİSK-AR’ın TÜİK verilerinden yola çıkarak hesapladığı geniş tanımlı işsiz sayısı 7 milyon 199 bindi. Aynı ay, ülkedeki ücretli çalışan sayısı ise kayıtlı veya kayıtsız toplam 19 milyon 271 kişiydi. Buna göre her 100 ücretli çalışan 37 işsize bakmak durumunda kalıyordu. (Emeklilerin bakmak zorunda kaldığı işsizler hesabın dışında tutuldu) Buna karşılık 2020 yılının ekim ayına gelindiğinde ücretli çalışan sayısı 19 milyon 260 bin olarak kaydedildi. Ancak bu veri ücretsiz izinde olanların gerçeğini gizliyor. Zira TÜİK’e göre ücretsiz izinde olanlar da istihdamda sayılıyor. Buna karşılık geniş işsiz sayısı batan esnafların işsiz kalması, işten çıkarılanların iş aramaya koyulması ve artan nüfusla beraber artıyor. 2020 yılı Ekim ayında geniş işsiz sayısı 9 milyon 681 bin. 2019 aralıkta her 100 ücretli, 37 işsize bakmak durumundayken son verilere göre her 100 ücretli 50 işsize bakmak durumunda.

Borçluluğun etkisi

Gıda enflasyonunun bir yanında işsizlik ve ücretsiz izinler, diğer yanında ise borçluluk bulunuyor. Hanehalkı, ailesindeki ücretsiz izinde veya işsiz olan kişinin bakımını üstlenmek, bir yandan da geçmiş dönemde geçinebilmek adına hükümetin teşviğiyle bankalar tarafından dağıtılan kredilerin taksitlerini ödemek zorunda. 2019’un Aralık ayında ihtiyaç kredisi borcu 255,1 milyar liraydı. Bu kredilerin tümünü ücretli kesimlerin kullandığı varsayımı altında, ücretli başına düşen ihtiyaç kredisi borcu 13 bin 237 liraydı. 2020’nin Aralık ayına gelindiğinde ihtiyaç kredisi borcu 377,7 milyar liraya yükseldi. Bu haliyle ücretli başına düşen ihtiyaç kredisi borcu yüzde 48 artışla 19 bin 610 liraya yükseldi. Tüm bunlar yaşanırken hane aynı anda gıda enflasyonuyla ve ailede işsiz kalan bir kişinin bakımını üstlenmekle mücadele ediyor. Sadece banka borçları değil, kış aylarının gelmesiyle birlikte özellikle elektrik ve doğalgaz faturalarındaki borçlar halkın belini büken diğer etkenler.

Hükümet ne yapıyor?

Ekonomi yönetimi faiz-kur kıskacına sıkışmış durumda. Gıda enflasyonunda mevsimsel etkilerin yanında en önemli etken Lira’daki değer kaybı. Yerli paranın değerini koruyamayan hükümet gıda enflasyonunun bir numaralı sorumlusu. Buna karşılık sorumluluğu üstlenmenin bedeli çok yüksek. Bu nedenle iktidarın kontrolündeki medya, sorumluluğu zincir marketlerin sırtına yükleyip bu işten kurtulmak istiyor. Halbuki zincir marketler yine bu hükümet döneminde bilinçli bir şekilde yayınlaştırıldı. Türkiye’nin en çok şubesi olan marketler zinciri A101 2008 yılında kuruldu. Şube sayısında 2’nci olan BİM’in 2008 yılında 2 bin 285 olan şube sayısı 2020’de 8 bin 640’a yükseldi. 1995 yılında 13 mağaza ile faaliyete başlayan Şok’un bugünkü mağaza sayısı 7 bin 436. A101 Sabancı’ların, BİM Topbaş’ların, ŞOK ise Ülker’lerin. Ên yaygın 3 zincir marketin de sahipleri hükümetle uyumlu çalışan sermayedarlardan oluşuyor. Buna karşılık AKP’nin 3 dönem milletvekilliğini yapan Metin Külünk önceki gün sosyal medya hesabından “Büyük marketler, milletin cebinden elinizi çekin” diyebildi. AKP’li troll Abdurrahman Uzun ise “Marketlere gerekirse devletin demir yumruğu inecek…” ifadeleriyle sorumluyu buldu, Erdoğan’dan “racon kesmesini” istedi.

Kaldı ki sorun sadece gıda enflasyonuyla sınırlı değil. Gıda enflasyonu tüm kesimlerde yaşanan yoksullaşmanın görünen yüzü. Sorunun çözümü kısa vadeli ve basit de değil. Kapsamlı bir plan programa ihtiyaç olsa da Saray medyası konuyu çarpıtma eğiliminde. 25 Ocak tarihli Sabah Gazetesi manşeti iktidarın medya gücünün nasıl çalıştırıldığını gösterir nitelikte; “Başkan Erdoğan talimat verdi: Fiyatlar düşecek.”

***

Sorun esnafa da sıçrayarak yaygınlaştı

Gıda enflasyonu sorunu geçmiş dönemlerde daha çok sabit gelirli işçi ve kamu çalışanı kesimlerin sorunuyken, 2020’de sorun hem derinleşti hem de yaygınlaştı. Artık sadece işçi sınıfının değil, pandemide gelirsiz kalan, borç batağına sokulan esnaf kesiminin de gündeminde gıda enflasyonu var. Nitekim, TESK Başkanı Bendevi Palandöken ile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan arasında yapılan 25 Ocak tarihli toplantıda dahi gıda enflasyonunun gündem olması artık gıda enflasyonu sarmalına küçük esnafın da dahil olduğunu kanıtlıyor.