Gıda fiyatları artarken çiftçilerin eline geçen fiyatlar artmıyor

Prof. Dr. Tayfun ÖZKAYA

Gıda fiyatlarında şiddetli artışlar yaşanırken, çiftçilerin eline geçen fiyatlar çok düşük olmaya devam ediyor. Patates ve soğanda önceki yıl fiyatlar aşırı yüksekti. Bu yıl ise üretim fazla, çiftçi 60 kuruşa patatesini satamıyor. Ürün tarlada çürümek üzere. Bu durum iktisatta sözü edilen “örümcek ağı teorisi” ile ilgili. Bitki hastalığı veya kötü hava koşulları gibi nedenlerle üretim düştüğünde, çiftçi eline geçen fiyatlar fırlıyor, ertesi yıl bütün çiftçiler bu ürüne yüklenince bu defa da aşırı düşüyor. Çiftçi her iki durumda da kaybederken, tüketici ise bir yıl biraz kazanıp, öteki yıl büyük kaybediyor. Bu yıl yapılması gereken; belediyelerin ve öncelikle devletin derhal büyük miktarlarda patates alımı yaparak bunları yoksullara dağıtması, depolayarak veya işleyerek daha dayanıklı ürünlere dönüştürmesidir. Aşırı fiyat dalgalanması böylelikle önlenebilir.

Ayçiçeği yağı gibi ithal edilen birçok üründe tüketici fiyatlarındaki artış daha farklı. Covit-19 nedeniyle üretici ülkelerin ihracatta kısıtlamaya gitmesi, dünyada birçok ürünün fiyatını arttırdı. Yanlış politikalar sonucu ülkemizde döviz kurları yükselince, iki etki birleşti ve TL bazında ayçiçeği yağı gibi ithal ettiğimiz birçok üründe fiyatlar roket gibi yükseldi.

Çiftçinin eline geçen fiyat ile tüketicinin ödediği fiyat arasındaki büyük fark her zaman vardı. Son yıllarda daha da kötüleşti. Bunun nedenleri arasında, taban fiyatı vb. destekleme politikalarının kaldırılarak kilo veya dekar başına ödenen ve fiyatları etkilemeyen bir destekleme politikasına geçilmesi de vardır. Diğer bir neden SEK, EBK, Tekel gibi kuruluşların özelleştirilmesidir. Sebze ve meyvelerde karşılaştığımız artan bir sorun ise zincir marketlerin ve pazarcı esnafına toptan mal satan tüccarların fiyatlar üzerinde bir hegemonya kurmasıdır.

Gıda Komitesi diye de anılan, sekretaryası Merkez Bankası’nda olan “Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasaları İzleme ve Değerlendirme Komitesi”nden söz edilmeye başlandı. Komite tüketici fiyatlarını ele alıyor ama çiftçinin eline geçen fiyatlardan söz etmiyor. Bir de fiyatlara hızlı müdahale etmek amacıyla oluşturulan erken uyarı sistemi denilen bir çalışma var. Tarım ve Ormancılık Bakanlığı’nın yetkilileri her gün binlerce verinin toplanacağı ve analiz edileceğini söylüyor. Ancak bir üründeki aşırı fiyat artışına karşı uygulanan en önemli ve nerede ise tek önlem, gümrük vergisini sıfırlayarak ithalat yapmak oluyor. O zaman bu zahmet nedir?

Döviz kurunda artık artış olmaması sağlanmalıdır. Çünkü bu, ithal edilen tarımsal girdiler yoluyla hem tarım ürünleri maliyetini arttırıyor hem doğrudan gıda maddelerinin fiyatlarını arttırıyor. Her fiyat artışında hemen ithalata gidilmemelidir. Türkiye’nin tekrar birçok üründe kendine yetmesi için çalışmalar yapılmalıdır. Bir kaç yıl için gübre, mazot gibi endüstriyel girdilerin vergilerinde indirim yaparak fiyatlarının azaltılması yoluyla, ekim alanlarının arttırılması sağlanabilir. Ancak bu sadece taktik bir politika önermesi olabilir. Endüstriyel girdilerin fiyatlarının bu tür yöntemlerle indirilmesi orta ve uzun dönemde çıkmaz yoldur. Endüstriyel girdiler hem maliyetleri arttırıyor hem ekolojik ve halk sağlığı problemleri yaratıyor. Temel hedef bu endüstriyel girdilerden tamamen kurtulmaya yönelik bir süreç içinde agroekolojik tarımın yaygınlaştırılmasıdır.

Tarımsal destekleme politikası neoliberal saplantılardan kurtulmalıdır. Yöneticiler “serbest piyasanın dışına çıkamayız” demesinler. Çünkü zaten serbest bir piyasa yok. Çoğu piyasa tekelci bir yapıda.

TMO, Et ve Süt Kurumu gibi kurumlar eliyle destekleme alımları yapılmasından çekinilmemelidir. Devlet sorumluluk vererek kooperatiflerin alım yapması, stoklama ve ürün işleme kapasiteleri yaratmasına yardım etmelidir. Çiftçilerin kooperatifleri aracılığıyla veya doğrudan ürünlerini tüketim kooperatiflerine, gıda gruplarına ve ekolojik köylü pazarlarına satmaları teşvik edilmelidir.