CHP Hatay Milletvekilli Suzan Şahin’in TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmayı izlemeyeniniz kaldı mı? İzlemediyseniz izleyin lütfen. “Hatay’da kefen bile vermediniz” diyor Suzan Hanım. Dakikalarca öyle kaldım karşısında ekranın, kıpırdayamadım. Bir süre nefessiz kaldığımı hissettim; abartmıyorum. Yutkunamadım bile... İçinde bir gram insanlık olan birinin etkilenmemesi mümkün değil. Ama ne oluyor? Çıkıyor ertesi gün devletin en tepesindeki kişi. Yine o bakış, yine o açıdan yapılmış bir çekim.

“Hatay milletvekili miymiş, neymiş” diyor, “çıkmış televizyona” diyor, “yalan söylüyor” diyor. Diyor da diyor! Büyük felaketin sonrasında ilk televizyona çıktığındaki bakışı vardı ya; yine o bakış. O görüntüsünü izlediğim zaman “ne kadar büyük bir hata, yanındakiler görmüyor mu bu açıyı, nasıl izin veriyorlar” diye düşünmüştüm. Günler sonra birbirinin aynısı birkaç tane video daha izleyince emin oldum artık. Bu kadar korkutucu, bu kadar nefret edilesi göstermeleri yanlışlıkla olmuyor. Bilerek yapıyorlar! “Yaramazlık yaparsan seni bu amcaya veririm bak” diyorlar. Amaç, her zaman cepteki yüzde 25-30 bandındaki kemik seçmene gözdağı vermek herhalde. “Sakın aklınız karışmasın, sakın oyunuzun yeri şaşmasın” diyorlar gibi sanki. “Ampule basmazsan amcaya veririm, amca seni uf yapar” diyorlar. Bir kitlesi var ki, her yerleri uf olmuş ama yine verecek. Onları da kaybetmemek için herhalde. Başka açıklaması yok. Başka türlü o sesle, o suratla kimseye konuşulmaz çünkü. Korkusu olmayana da hiç bir surat fayda etmez. Bir tek korkutarak ellerinde tutabilecekleri kişiler kaldı.

Bakın Aziz Nesin ne diyor korkuya dair: "Korku, en beşeri duygudur. Benim iktidarlara başkaldırışımı görenlerden kimi beni korkusuz insan sandılar. Oysa ben korkarım. Bende, başkalarına yararlı olacaksa, doğru bildiğimi, inandığımı söylemek duygusu, korku duygusuna her zaman üstün gelmiştir."
Bir yandan da ummadık taşlar baş yarıyor. Bazıları çok şaşırtıyor. Bugüne kadar etliye sütlüye dokunmamış kişiler “gideceksin” yazıyor, “korkmuyorum” diye bağırıyor. Bunların arasında artık bıçak kemiğe dayanmış, ses çıkarmadan bir gün daha duramayacak hale gelmişler de var, devran dönerken yeniden konumlanmak isteyenler de. Kimin ne olduğunu, kim olduğunu tarih her zaman yazmıştır, yine yazacak. Bizim not etmemize bile gerek yok yani.

Dansöz gazetecilerin devran dönüşü yeni danslarını izliyoruz. Her gün bir yenisini. Seçim yaklaştıkça daha neler göreceksiniz. Dansın bin bir çeşidi, pek yakında.

Yirmi yıldır bir kere bile kıçı başı oynamamış, bir kere bile “kandırılmamış” bir kişi olarak yazıyorum bunları. Başım dik, alnım ak.

***

Dans deyince aklıma geldi. Muharrem İnce’nin ve destekçilerinin dans videolarından daha antipatik bir şey olmaz herhalde diyordum, o da Muharrem Bey’den geldi. “Şarkı sözü yazdım, şunu besteleyin gençler” twiti bir felaketti. Koca koca adamlar neden böyle şeyler yapıyorlar gerçekten anlayamıyorum ben. Komik desen, değil. Komik olsa, zamanı değil. Orijinal, yeni bir şey desen hiç değil. Yaratıcı desen, değil. Gerek var mı? Hiç yok. Sayın İnce’nin yurtseverliğinden şüphem yok. Zamanında siyasette şansı vardı, kullanamadı. Artık yok. Ortalık zaten karışık. Kendisine tavsiyem Altılı Masaya desteğini açıklayıp kenara çekilmesi. Fayda ihsan edemiyorsa da gölge yapmaması. Ötesi gerçekten gülünç oluyor. Başka şartlarda olsaydık belki gülerdik bile.

***

Daha dün Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı’nın açıklamalarına kızıyorduk. Depremzede çocuklar tarikat evlerine yerleştirilmiş. Bundan daha kötüsü ne olabilir diye düşünüyorduk. Hüdapar’ın da Cumhur İttifakı’na destekte yerini aldığı haberlerini okumaya başladık bunun üzerine. Hüdapar, Hizbullah Terör Örgütü’nün siyasi uzantısı. Bakın hatırlayalım Hüdapar Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nun bazı sözlerini:

“Hizbullah diye bir örgüt var. Ben Hizbullah’ın kendi kendisini feshettiğini duymadım. Ben avukat olarak da Hizbullah’ın davalarını takip ettim. Hizbullah’tan yargılanan bazı kişilerin savunmalarına da katıldım. Onlar da Hizbullah’ın içinde olduklarını ve böyle bir yapının olduğunu söylediler. Dolayısıyla kim Hizbullah yoktur diyorsa doğru bir tespit yapmıyor.”

“Bence eğer kişi kendini psikolojik ve biyolojik olarak evliliğe hazır hissediyorsa, ebeveynleri de bunu uygun görüyorsa daha erken evlenebilmeliler.” (Çocuk evlilikleri hakkında.)

Giderayak! Giderayak oyunları bitmiyor, bitmeyecek. Bu adamların meclise girmeleri söz konusu!

Artık gördüğüm, duyduğum hiçbir şeye şaşırmıyorum. Seçime kadar karşıma çıkan her AKP’liye de bunlar ne demek sabırla anlatmaya çalışacağım. “Nasılsa Cumhurbaşkanlığı’nı kazandık” diye rehavete kapılmayın.

Bir öncekinden daha aydınlık bir hafta dilerim...