İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) Caz Festivali Danışma Kurulu üyesi olduğum zamanlarda, kurumun Şişhane’deki binasının üst katında yılda bir iki kez toplanıp, yapılacak etkinliğin içeriğini, kimlerin gelip gelemeyeceğini mütalaa ederdik. Lale Plak’ın sahibi Hakan Atala, emektar radyocu üstade Hülya Tunçağ, Cazkolik’in kurucusu Feridun Ertaşkan’ın yer aldığı kuruldaki mevcutlardan biri de Faruk Eczacıbaşı idi. Oturduğu makama göre örneğine pek sık rastlanmayacak derecede alçakgönüllü ve esprili bir kişiliğe sahipti Faruk Bey; öyle ki bir toplantıdan sonra hemen binanın önündeki metroya birlikte girip, toplu taşımada sohbet ede ede gittiğimizi anımsıyorum. Bir özelliği de takıntılı bir Jeff Beck hayranı olmasıydı. Her festival öncesi toplantıda muhakkak onu buraya konsere getirip getireceğimiz ihtimalini sorar; olanakları sorgular, “elimizden gelen ne varsa yapalım lütfen!” demeyi ihmal etmezdi. Ben de mütemadiyen desteklerdim. Jeff Beck halen ülke ülke turluyordu, ama ne yazık ki hiçbirinde festival tarihine denk gelmedi ve Faruk Bey’in hayali gerçekleşmedi. Bundan sonra artık gerçekleşmesinin mümkünatı da ortadan kalktı, zira gitar ordinaryüsü Jeff Beck 10 Ocak günü 78 yaşındayken hayata veda etti.

***

24 Haziran 1944 İngiltere-Wallington doğumlu Beck’in adını bizim memlekette en iyi (Faruk Bey gibi) eski kuşak baba rokerler bilir. Beck, kendini öne çıkarıp parlatan, çaldıklarını insanın gözüne sokan, her saniyeyi pazarlama fırsatına çevirenlerden biri değildi. Çalgısının en tepesinde oturmasına rağmen çılgın kalabalıktan uzak bir hayatı tercih etmiş, tevazu sahibi bir müzisyen. Kendinden böbürlenerek söz ettiği tek satır yoktu hayatında. Rock müziğin gelişiminde ve geçirdiği evrimlerde etkili bir rol oynayan Beck, sayısız müzisyen için kusursuz bir referans ve ulaşılacak bir hedef oldu. Kim ulaştı derseniz yanıtı zor tabii! Kendisine ikon ya da efsane diyenlerin yüzüne hep utangaçlıkla bakmış bir divaneydi. Müzik dışında en büyük merakı hot rod otomobillerdi; o da 1970 yılında geçirdiği ağır bir trafik kazasına sebep olmuş, ardından 18 ay müziğe ara vermek zorunda kalmıştı.

Pink Floyd, Syd Barrett’in ayrılmasından sonra onu arzulamış, ama teklif etmeye cesaret edememişti. Brian Jones’un ölümünün ardından Rolling Stones istemiş ama eli boş dönmüştü. Şu satırlar kimin hayat hikâyesinde yazar ki!

Beck, gitar çalış stilinde çok önemli bir değişimi gerçekleştirmişti. Pena sallamak yerine başparmağını tellere, yüzük parmağını ses düğmesine, serçe parmağını vibrato çubuğuna yerleştirerek kendine has bir çalma tekniğine sahipti. Stüdyo gitarcılığında Steve Lukater’ın, eşlik konusunda Allan Holdsworth’un bile onunla mukayese edilmesi doğru olmaz. Yeteneği, kariyeri ve kişiliği konusunda muadili olmayan karakter; belki biraz iş disiplini eksikti ve dönem dönem müzikten uzaklaşmıştı ama bunu da eşsiz yeteneğiyle kapatıyor; kendi albümleri kadar başkalarına çaldığı parçalarda da dudak uçuklatıyordu.

Çağdaşları Jimmy Page, Jimi Hendrix ya da Eric Clapton kadar dergilere konuk olmadı, para da kazanmadı. John Mc Laughlin onun için “yaşayan en iyi gitarcı olduğunu söyleyebilirim” demişti. Keşke “yaşayan” sıfatı biraz daha devam etseydi.

***

Faruk Bey ile sohbet keyifliydi, centilmenliğinin yanı sıra ortak Jeff Beck hayranlığımızın rolü vardı bunda. Sadece Faruk Bey değil, memleketteki hiçbir hayranı, büyük ustayı burada izleme şerefine nail olamadı. Tüm Faruk Beylerin başı sağ olsun...