Gitmesi kalması  yemesi içmesi çok kolay 4 Yunan Adası

ENGİN ÖZER @enginzer

Keşifler çağında haritalar ressamlara çizdirilirmiş. Kaşiflerin ince hesaplarla ölçüp biçtikleri mesafeler, ressamların maharetli ellerinde haritalara dönüşürmüş. İşin içine sanat girdi mi haliyle kaşifin hesaplı ölçülerinin yanına bazı ek yorumlar gelir olmuş.
Akşit Göktürk hocanın “İngiliz Yazınında Ada Kavramı” adlı şahane kitabı mesela şu satırlarla başlar: On altıncı yüzyılda, ressamın biri ne zaman bir dünya haritası çizecek olsa, karısı hemen; “Sevgilim şuracığa bir ada koyuver, yalnızca benim olsun!" dermiş.

Ressam da ne yapsın, hepi topu okyanusun ortasında minik bir adacık diyerek, konduruverirmiş harita kağıdına bi noktacık. Bu tür adalar o günün haritalarından hiç eksik olmazmış.

Adaların gizemi, vahşiliği, erişilmezliği, erişildiğinde içinden kurtulup gitmenin zorluğu ve yer yüzünün en uzak nokalarındaki cennet hayalleri, sanat dünyasının da sıkça kafa yorduğu konulardan. Günümüzde ise ada dendiğinde akla bunlar değil daha çok “LAHMACUNA 280 LİRA VERDİK HACU” başlıklı Çeşme, Bodrum vs Yunan Adaları tartışması giriyor.

Türk tatilcisi son 4 – 5 yıldır tatilin Yunan tarafını seçmeye başladı ve hemen karşı kıyıdaki ütopyayı keşfetti. Yunan adaları sadece gençleri değil, üzerine Rakı – Balık – Ayvalık tshirtünü çeken tontiş amcaları ve “kız Nesrin bu bizim Türk kahvesi ayol” diye gezinen heyecanlı teyzeleri de kendine çekmişti. İşini hakkıyla ve ahlakıyla yapanları bir kenarda tutarsak “Turizm cenneti” denilen ülkemizde restoranların, plajların, otellerin kapıları genellikle yüzümüze kapalı. Öyleyse biz de Ege rüzgarlarıyla kollarını sonuna kadar açan, çiçekli camlarından, mavi çerçevelerinden tüller uçuşan Yunan adalarına gideriz. Oh, mastika!

1 Kuş gözlem, bisiklet, sörf, uzo – meze ve sayılamayacak çok şey için, Lesvos (Midilli)
En iyisini biz yaparız, en çok bizde var, en lezzetlisi bizim tarafta gibi yargılarımızı terk ederek Ayvalık’tan bindiğimiz feribota Midilli adasında iniyoruz. İner inmez refleks olarak “Ay keşke yargılarımızı bavuldan çıkartmasaydık kız Nesrin, baksana adamların limanı felan hep dökülüyor, tabi aç millet, kriz var hep buralarda” diyeceğiz.

Yunanistan’daki kamu binalarında henüz pasta ciladan çıkmış gibi bir pırıltı, tesislerinde “Yasmin Rainbow El Hamra Cukka Resort” gibi abartılı turistik tabelalar göremeyeceksiniz. Otomobilleri, motosikletleri, evleri, parkları bahçeleri de abartıdan uzak. O eski Euro zenginlği yok ama emeklisi de öğrencisi de, memuru işçisi de aynı masada yiyip içip sosyalleşebiliyor. Parayı arabanın jant kapağına değil, yaşamaya harcıyorlar. Deniz temiz ve bereketli. Güneş, rüzgar bol, insanlar dürüst, sıcak, doğa ise bozulmamış.

Şimdi “Ennn” çok bizde, en iyisini biz yaparız kafasına geri dönelim. Bakalım işin aslı nasılmış.

Zeytin? Sadece Midilli adasında tüm Ege bölgemizden daha çok zeytin ağacı var. Çıkarttıkları zeytinyağını dünyanın her köşesine, hatta Çin’e kadar satıyorlar.

Rakı? Osmanlı zamanında en değerli rakılar (uzolar) Midilli’den ana karaya getirilmiş. Uzonun ana vatanı bu ada. İlk uzo adanın güneyindeki Plomari kasabasında üretilmiş. Barbayannis, Pitsiladis, Giannatsi ve Ouzo Plomari gibi markalar butik sayılabilecek üretim yapıyor. Doğal yapısıyla suyu bol ve leziz olan Midilli’de anason da tepelerden elle toplanıyor.
Meyhane? İşi onlardan öğrendiğimiz sır değil. Yeme içme mekanları “Ouzeri, taverna, kafeneion” gibi farklı isimlerle birbirinden ayrılıyor. Tavernaların daha kapsamlı menüleri var, Ouzeriler adı üstünde adı uzodan gelen meyhaneler, kafeneionlar ise bizdeki o eski samimi tektekçi meyhanelerinin atası. Fiyat konusuna girmeye gerek yok, aradaki kur farkıyla bile daha kaliteli, taze ve lezzetli hizmet alıyorsunuz.

Kahve? Greek kahve yani Türk kahvesi konusunda damak tadı değişir; ama frappe konusunda bizim Moda, Karaköy, Taksim 3. Nesil mıy mıy kahvecilerini değirmene atar, öğütür, pipeti takar, hadi yoluna derler. Özellikle eski taş kahvelerde muhteşem frappe yapıyorlar.

Peki nereleri göreceğiz? Öncelikle Midilli, Yunanistan’ın en büyük 3. Adası. Nasılsa kaşık kadar ada, 2- 3 günde gezip bitiririz düşüncesi yanlış olur. Tüm adayı görme niyetiniz varsa, ada çevresini ve merkezdeki iki körfezi programa dahil ediniz. Hakkını verirseniz bir haftanız gider. İndiğimiz şehir adanın merkezi olan Mitilini. Biz Türkler bu benzerlikten ötürü adaya Midilli diyoruz. Yunanlılar ve dünyanın geri kalanı adaya Lesvos ya da Lesbos diyor. Midilli’ye kilometre olarak Yunanistan’dan bile yakın olan Türkiye’nin ise neden adaya kendi ismi olan Lesvos ile değil de bir şehrinin ismiyle hitap ettiği Yunanlı dostlarımız için bir bilinmez. Gerçekten de ara sokaktakı bir marketçi amca “bize neden Midilli diyorsunuz, adanın adı Lesvos, o sizin dediğiniz şehir” dedi. Önce cevap vermeden “hi hih” diye gülümseyerek geçiştirdik. Adam yüzümüze bakmaya devam edince, “Yıaa, bize en yakın şehir orası galiba, ondandır, eki eki” diye geveledik.

Adanın batısında bulunan Mitilini’de Ermu Caddesi ve sahil şeridi, masalsı Agios Therapulos Kilisesi ve Osmanlı mirası Yeni Cami gibi eserleri göreceksiniz. Daha sonraki muhtemel rotanız oraların Bodrum’u olan kuzeydeki Molivos’a yol alacaksınız. Bozulmamış tarihi, Game Of Thrones seti misali kalesi, Zeus’u yeniden yeryüzüne indirecek çekicilikteki gün batımıyla aşık olunası bir tatil köşesi. Sonraki rota güneydeki Plomari. Bu küçük balıkçı kasabasını daha çok kafasını dinlemek için giden Türkler ve İskandinavlar seviyor. Gerçekten de burada hem Mitilini’den hem de Molivos’tan esintiler görmek mümkün. Konaklamak için Frini Studios’u tercih edebilirsiniz. Bölgenin en iyi işletmelerinden biri burasıdır, işletmeci Lakis’e benden selam söyleyin, iskontoyu kapın.

2 Sadece “Mastika” demek için bile gidilir, Chios (Sakız)

gitmesi-kalmasi-yemesi-icmesi-cok-kolay-4-yunan-adasi-173143-1.
Yazının başlarında da demiştik, yine dedik. Gerçekten de demesi çok şahane bir kelime bu mastika. Kulakta hem Yunan hem de Türkçe tınlıyor. Hınzır bir melodisi var, malumunuz oynak da bir kelime. Tıpkı Yunanlar gibi, tıpkı bizler gibi. Mastika yani doğal sakız, Sakız adasının gururu, tadı, tuzu...

Midilli’ye Ayvalık’tan geçildiği gibi buraya da Çeşme’den kalkan feribotlarla gidiliyor. Sakız da Anadolunun hemen burnunun dibinde bir ada. Güneş doğudan yükselmeye başladığında beliren ilk mahmur ışıklar kıyıdaki şirin evlere düşüyor. Aynı denizde aynı güneşin altında, neler neler yapmışız birbirimize düşüncesi, konu Yunanistan olunca akıllardan çıkmıyor. Savaşın ahmaklığını unutmak için zorluyoruz kendimizi. Anadolu dediğimiz “Anatolía” olarak bilinen yurdun öz toprakları Yunanca “doğu ülkesi, Ege’nin doğu kıyısı ile Fırat nehri arasındaki ülke” anlamına geliyor. Kelimenin çıkışında “güneşin doğuşu, Ege’nin doğusu” anlamları mevcut.

Adanın güneyindeki Pirgi ve Mesta’yı görmelisiniz. Mesta’da minik sokakların, zamanının korsan saldırılarından korunmak için özel olarak tasarlandığı düşünülüyor. Gizli geçitler, köşeyi döndüğün anda kaybolmalar ve sıkı fıkı damlar şehre gizemli bir hava katıyor. Nea Moni Manastırı 1000 yıldan yaşlı ve UNESCO Dünya Mirasları Listesi’nde. Yemek için Karavela’ yı tercih ederbilirsiniz.

3 Üçgen ve açı sevdalısı Pisagor’un evi, Samos (Sisam)

gitmesi-kalmasi-yemesi-icmesi-cok-kolay-4-yunan-adasi-173144-1.
Shakespeare’nin Fırtına’sındaki ütopik doğa gizemleriyle süslü sürgün adasından Louis Stevenson’un Define Adası’na, çocukluğumuzun ortak heyecanı Robinson Crusoe’den Yaşar Kemal’in Ada Hikayesi Dörtlemesi’ne kadar ada kavramı her zaman heyecanı, keşfetmeyi, gizemi ve insanın fiziksel - duygusal sınırlarını kapsıyor.

Kuşadası’na yolunuz düştüğünde kafanızı kaldırdığınızda göreceğiniz Sisam da bu duygularla dolu. O koca silüetiyle “atla feribota gel bir dolaş” diyor. Tarihin en ünlü matematikçi ve filozoflarından Pisagor’un dolaştığı sokaklar ve ders verdiği tepelere Ege’nin şarkılı rüzgarları eşlik ediyor. Şarkı demişken, müzikte farklı tel uzunluklarının çıkardığı farklı tınılar üzerinde bile düşünüp taşınmış Pisagor abi. Adanın filozofumuzun isminin verildiği Pythagoras tarafında kalabilirsiniz. Kokkari görülmesi gereken, Livadaki denize girilmesi gereken yerler arasında. Yunan adaları sadece sahil şeritleriyle değil, bozulmamış doğal güzellikleriyle de dikkat çekiyor. Samos’un dağ köylerinden Manolates de insana bozulmamış başka bir dünyanın kapılarını açıyor. Antik Eupalinos Su Tüneli, Hera Tapınağı ve ada içinde ada diyebileceğimiz Lipsi Adası mutlaka görülmesi gereken yerlerden. Manolates köyü ve Psili Amos kıyılarını yemek için tercih edebilirsiniz.

4 Tanrıların ve bebek karideslerin memleketi, Symi (Sömbeki)

gitmesi-kalmasi-yemesi-icmesi-cok-kolay-4-yunan-adasi-173145-1.
Bu seferde Datça’yı karşımıza alıyoruz. Hafiften bir çeki düzen veriyoruz kendimize, malum Yunan mitolojisinde tanrıçaların doğum yeri bu ada. İsmini denizler tanrısı Poseidon’un eşi Nymph Syme’den alıyor. Bizdeki ismi olan Sömbeki’yi ise, zamanında bu kıyılara “sümbek” adlı teknelerle sünger çıkarmaya gelen Türklerden kalmış.

Türklerin en çok rağbet ettiği adalardan olan Simi’de bizim taraftan giden herkes sahildeki Manos restorana doluşuyor. Manos adanın en ünlüsü. Kırmızı yüzlü, hafif göbekli, sesi çatallı ama şen. Fedon’un daha az jantisi gibi. Biz onu tercih etmeyeceğiz; çünkü aşırı popüler. Tavernacı Manos bildiğin rock star olmuş. Manos yerine denize sırtınızı verdiğinizde sağ kolda kalan, pasaport işlemlerini yaptırdığınız binayı beş dakika yürüyerek geçtikten sonra ulaşacağınız “Tholos” daha sakin ve güzel bir alternatif olabilir. Bizde çimçim karides denilen minik karideslerin sadece bu ada kıyılarından çıkan bir versiyonu var. Adanın klasikleri arasında. Ayrıca “Panthelis” isimli yer de deniz ürünleri konusunda hayli iddialı. Simi aslında Yunanistan’ın gurme adalarından. Zaten buranın halkı da diğer adalara göre daha varlıklı.

Pedi plajı, Agios Nikolaos, Agia Marina ve Moni Taksiharki Kilisesi’nın bulunduğu Panormiti Koyu’nu görmelisiniz. Bizdeki turkuaz renge en yakın plajlar Simi’de. Bir anda karşınıza bir Kaputaş çıkabilir.