Fransız Devrimi’ni ve onu izleyen seneleri kapsayan çalışmasında Steve Jones’un odaklandığı konuların başında, Terör Dönemi’nde bilim ve siyasetin nefes alıp verişi ve nefesinin kesilişi geliyor

Giyotinin gölgesinde

ALİ BULUNMAZ

Bilim ve politika, bazen çok kolay yan yana gelen bazen birbirini iten iki alan. Yakın ve uzak geçmişteki örneklere baktığımızda, bilimle uğraşıp tüm çağrılara veya davetlere rağmen politize olmadığı için siyasetçilerin şimşeklerini üzerine çekenler veya onlar tarafından övülenler bulunduğu gibi bilimi ve politikayı yaşamının ayrılmaz parçaları hâline getirdiği için yine siyasetçilerin eleştirisine uğrayanlara rastlıyoruz.

Her iki durumda da yaptığı işten vazgeçmeyen, sosyal ölümle cezalandırılan ve hatta bu uğurda canını veren, hem toplumdan hem de kendi çevresinden aforoz edilen biliminsanları var.

Steve Jones’un yazdığı; adını Fransa’da on dokuzuncu yüzyılda bir yargıcın ağzından çıktığı iddia edilen sözlerden alan ‘Dâhilere Gerek Yok’, Paris’i bir bilim kentine dönüştüren, doğrudan ve dolaylı politik fikirleriyle de öne çıkan ve bunun bedelini ödeyen biliminsanlarının hikâyelerine yer veriyor.

‘BÜYÜK DRAMANIN OYUNCULARI’giyotinin-golgesinde-743129-1.

Fransız Devrimi’ni ve onu izleyen seneleri kapsayan çalışmasında Jones’un odaklandığı konuların başında, Terör Dönemi’nde bilim ve siyasetin nefes alıp verişi ve nefesinin kesilişi geliyor. Yakın gelecek için pencereler açan biliminsanlarının, iş politik söyleme gelince itibarlarının alaşağı edilme süreci de denebilir buna. Kitabın ‘Giyotin Çağında Devrimci Bilim’ alt başlığı da bir ipucu veriyor zaten.

Geç on sekizinci yüzyıl Fransası’nda fizik, kimya, astronomi, matematik vd bilim dallarında bugün birer dâhi kabul edilen isimler, aynı zamanda politik tavırlarıyla öne çıkıyordu ve Jones’un ifadesiyle “büyük bir dramanın oyuncularıydı.”

İçlerinde elektrikçi Ampére ve Coulomb, biyolog Lamark ve Cuvier, kimyager Lavoisier, Fourcroy ve Berthollet, fizikçi Coriolis, Gay-Lussac ve Carnot, gökbilimci ve matematikçi Langrange ve Laplace’ın da bulunduğu bu isimler, Jones’a göre ülkede (ve Avrupada) hayati bir konumdaydı: “İnsanların akıllarında kalmalarının nedeni devlet işlerine katılmaları değil, yaptıkları buluşlardı ancak neredeyse hepsi aynı zamanda monarşinin çöküşüne yol açan ve bunu takip eden yıllarda yaşanan olaylarda mühim roller oynadı.”

Adı geçen kişilere, Adam Smith’e ilham veren ve XV. Louis’nin finans bakanı olan; siyasetle, ahlakla ve doğa bilimleriyle uğraşan, ‘buharlaşma’ – ‘boğuşma’ ayrımı üzerine çalışan Jacques Turgotile ışık, ısı ve cinsel hastalıklara dair araştırmalarıyla ünlenen; devrim sonrasındaki ayaklanmalarda önemli payı bulunan ve öldürülen Jean-Paul Marat’yı da eklemek gerek.

Jones’un adını andığı isimlerin hemen hepsi, dönemin ruhuna uygun biçimde pozitif bilimlerle siyaseti, felsefeyi ve ahlakı buluşturuyordu bir şekilde: Her biri, kendi alanında mucitti ve doğrudan ya da dolaylı olarak monarşiyi ve monarşi karşıtlarını rahatsız edecek söylemler üretiyordu, bazıları ise hızını alamayıp eylemlere girişmişti.

Dönemin bilimsel çalışmalarının, o yıllarda hâlâ etkin bazı Kilise temsilcilerinin ve monarşi savunucularının kıskacına alınması bir tarafa, kimi bilim fraksiyonlarınca engellenmeye uğraşıldığını hatırlatan Jones; “olguları salt oldu diye nitelenmesini” ve “terorilerin onlarla ilgilenecek kişilere bırakılması gerektiğini” güvenceye alan yasalara rağmen, söz konusu engellemelerin hayata geçirildiği notunu da düşüyor. Aynı dönemde bazı aristokrat çevrelerin kapattırdığı ulus üniversiteleri, araştırma merkezleri ve bilim kulüpleri de cabası.

YANLIŞ TARAFTA OLANLAR

Tüm bunlar yetmezmiş gibi Terör Dönemi’nin 1794’te zirveyi görmesiyle giyotinlerin günde altı saat çalıştığını söylüyor Jones. Metrik sistemin geliştirilmesi ve askeri patlayıcıların iyileştirilmesiyle meşgul olan, kendisini kamu işlerine kaptıran; oksijen, nitrojen ve hidrojenin kâşifi Antonie Lavoiser, giyotinin en önemli kurbanlarının başında geliyor o dönemde.

Jones, idamından bir gün önce, 7 Mayıs 1794’te, Lavoiser’in kuzenine yazdığı mektuptan birkaç satır paylaşarak dönemi özetliyor âdeta: “İnanıyorum ki benim ölümüm, biraz pişmanlık ve belki biraz da onurla hatırlanacak. Başka ne isteyebilirim ki? Kendimi bulaştırdığım bu olaylar sayesinde belki de ihtiyarlık sorunlarından kurtarılacağım (...) Toplumun en üst standartlarına göre yaşamanın, ülken için önemli hizmetlerde bulunmanın, üstelik sanat ile beşeri bilimlerin ilerlemesi için hayatını adamanın, insanın kendini kötü neticelerden ve bir sabıkalı gibi ölmekten kurtaramayacağını açık bir biçimde gösteriyor!”

Jones’un anlattığı hikâyeler, bugün el üstünde tutulacak pek çok ismin, o dönem bir şekilde mimlendiğini ve hayatını kaybettiğini gösteriyor. Bu isimlerden bazıları hükümet tarafından ihya edilip sonradan gözden düşüyor, bazıları ise asla kimsenin gözüne giremiyor; “birçok büyük şahsiyet, Terör’ün kurbanı oldu çünkü yanlış tarafı destekledi, diğerleri ise böyle yaptığı için alaya alınsa bile kariyerini ilerletmek için değişim rüzgârına kapılmaktan mutluydu” diyor yazar.

‘Dâhilere Gerek Yok’un özünü işte bu ikircikli durum oluşturuyor. Jones, ülkede o senelerde yaşanan iç karışıklığın, aynı zamanda yakın gelecek için önemli kırılmalar yarattığını belirtiyor. Yazar, “Fransa’da o dönem, bilim tarihinin muhtemelen en üretken dönemi hâline gelmiştir ve eşi benzeri görülmemiş bir toplumsal değişim, devrime yol açmıştır” cümlesiyle hem kitabın hem de giyotinin gölgesindeki bilim ve siyasetin çerçevesini çiziyor.