‘Gizli örgüt’ değil, koalisyon ortağınızdı!
Cemaat’in devleti ele geçirmeye çalıştığı herkes tarafından bilinirken eleştirilere iktidar mensupları cevap veriyordu. Ortada Başbakan Yıldırım’ın dediği gibi ‘gizli bir örgüt’ yoktu, açık bir ötgütle ‘gayri resmi koalisyon’ vardı!

AKP son dönemde, muhalefetin 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin siyasi ayağının ortaya çıkarılması taleplerine karşılık söylem geliştirmeye çalışıyor. Ancak AKP ve 15 Temmuz girişimini gerçekleştiren Gülen Cemaati’nin yıllar süren ‘garı resmi’ koalisyonu, söylemlerle gizlenemeyecek bir tarih barındırıyor.
Geçen günlerde konuşan Adalet Bakanı Bozdağ, 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarının hemen öncesinde Gülen Cemaati için “Ne istediler de vermedik” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “FETÖ tehlikesini ilk fark eden isim” olduğunu iddia ederek 2011’den beri mücadele ettiklerini öne sürmüştü.
Başbakan Binali Yıldırım da son konuşmalarında ülkenin geldiği aşamaya rağmen partilerinin ‘püripak’ olduğunu iddia etmeye özel bir bölüm ayırmaya başladı.
‘FETÖ’cü yokmuş!
Birkaç gün önce “CHP’nin FETÖ faturasının şişkin” olduğunu iddia eden Yıldırım, 12 Ekim’de parti genel merkezinde milletvekilleriyle yaptığı toplantıda da “Buradan meydan okuyorum. AK Parti içinde bakan ve milletvekili düzeyinde kesinlikle FETÖ’cü yoktur. Emin olabilirsiniz” diye konuşmuş.
Yıldırım, dün İzmir’de yaptığı konuşmada ise Gülen Cemaati’nin “40 yıldır gizlenen bir örgüt” olduğunu iddia etti: “FETÖ terör örgütü birikimini yaptı, sinsice kendini gizleyerek, 40 yıl çalıştı, bekledi ve karşımıza çıktı. Sevgili gençler ‘niye önlem almadınız?’ diyorlar. Güzel bir soru, bir terör örgütüne karşı önlem nasıl alınır? Silah çekerse, huzursuzluk çıkarırsa, toplumu rahatsız ederse, yani adını koyarsanız terör örgütüyle mücadeleniz başlar.”
Ne var ki mesele iktidar mensuplarının ifadelerindeki kadar basit değil. 2007’deki Ergenekon operasyonlarıyla ‘kuruluşu ilan edilen’ gayrı resmi AKP-Cemaat koalisyonunun dağıldığı 2013 Aralık ayına kadar birçok kişi Cemaat’in hedefi oldu. Cemaat’e ‘dokunanın yandığı’ bu süreçte AKP’liler Cemaat’in avukatlığını yapmakla meşguldü. Ülkenin yakın tarihine damga vuran, hiçbir söylemle unutulmayacak gelişmelerden belli başlı olanları ve AKP’lilerin hafızalardan silinmeyecek bası konuşmaları şöyle:
AKP’nin Cemaat geçmişi!
İlhan Cihaner’in tutuklanması: Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner, İsmailağa ve Gülen Cemaat’lerini araştıran dosyaları nedeniyle Ergenekon operasyonuna dahil edilerek 2010 yılında tutuklandı. Türkiye’de ilk kez bir Cumhuriyet Başsavcısı odası basılarak gözaltına alınırken iktidar mensupları 'yargının bağımsızlığı'ndan dem vuruyordu.
Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanması: Ahmet Gülen Cemaati’nin devlet içindeki örgütlenmesini incelediği bir kitap yazması, Nedim Şener ise Hrant Dink cinayetini araştırması nedeniyle 2011 yılında tutuklandı. O dönem Başbakan olan Tayyip Erdoğan, daha piyasaya dahi çıkmamış olan Şık’ın kitabı için “Bazı kitaplar bombadan daha tehlikelidir” dedi.
Bekir Bozdağ: Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanması TBMM’de muhalefetin sert eleştirilerine muhatap olunca yapılanları savunmak o dönem AKP’nin Grup başkanvekili olan Bekir Bozdağ’a düşmüştü: “Bu kürsüler sanki mahkeme salonu, suçları soruşturmakla görevli cumhuriyet savcıları suçlu gibi, 'kişiler zorla suçlanıyor' gibi konuşuluyor. Fethullah Gülen bu ülkenin yetiştirdiği değerli bir kıymettir. Seversiniz, sevmezsiniz ama değerli ve bilge bir insandır. Bu ülkede milli ve manevi değerlere bağlı nesillerin yetişmesi için hizmetini yapıyor. Her şey devletin denetimi ve gözetimi altında, açık.”
Hüseyin Çelik: Ülkedeki kumpaslara dair Cemaat sorumluluğuna dikkat çekenlere o dönem AKP Genel Başkan Yardımcısı olan Hüseyin Çelik şu yanıtı veriyordu: Cemaat devleti ele geçirmiş, devlete sızmış bunlar kargaları güldürür.
Recep Tayyip Erdoğan: Cemaat’e “ne istedilerse veren” Erdoğan, 2012’de Türkçe Olimpiyatlarında yaptığı konuşmada Gülen’in ‘hasreti bitirerek’ ülkeye dönmesini istiyordu: “Gurbet hasrettir. Hasret bedeli çok ağırdır, faturası çok ağırdır. Biz, gurbette olup, şu vatan topraklarının hasreti içerisinde olanları aramızda görmek istiyoruz.”
Cem Küçük: İktidara yakın birçok ‘gazeteci’nin bugün Gülen Cemaati hakkındaki ‘derin araştırmaları’ kamuoyunun malumu. Ancak hemen her gün, yine aynı isimlerin geçmişteki Gülen övgüleri hatırlatılıyor. Bunlar arasındaki en ‘şahin’ isimlerden, birçok alakasız ismi ‘FETÖ’ye bağlayan Cem Küçük’ün 2011 yılında “Gülen Cemaati” başlıklı yazısından bir bölüm şöyle: “Beline hakim olamayan siyasetçiler Cemaati suçladı. Basit bir cevap anahtarı olayını Cemaate bağladılar. Tutuklanan darbeciler işin arkasında Cemaati aradılar. Ama hep duvara tosladılar. Peki bu karanlık adamlar niçin sahtekarlıklarını AK Parti ve Cemaat’e yüklediler? Hükümete yüklenmelerinin sebebini biliyoruz. Asla ve asla sandıkta AK Parti’yi yenemeyeceklerini bildikleri için ne uydursak kârdır diye düşünüyorlar.
Gülen Cemaati’ne yüklenme gerekçeleri farklı. Bugüne kadar dışlanan, sistem dışına itilen Anadolu insanı Cemaatin izlediği sağlıklı bir politikayla enerjisini doğru yere kanalize etti.”
Reşat Petek: AKP’nin TBMM Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’nun başına ‘yol arkadaşlarının’ oylarıyla ‘seçilen’ AKP’li Reşat Petek, geçmişte kullandığı şu ifadeler nedeniyle gündemden düşmedi: “Hakkında açılan tüm davalardan, Sayın Fethullah Gülen Hocaefendi'nin beraat etmesine ve bu beraat kararının kesinleşmesine rağmen, Ergenekon yapılanmasının parlamentodaki uzantıları tarafından 'çete' diye hakkında Meclis kürsüsünden konuşma yapanlar oldu.”
Melih Gökçek: Anakara Büyükşehir Belediye Başkanı olan Gökçek, 2012’de Gülen hakkında şu ifadeleri kullanıyordu: “Hoşgörünün, barışın, diyaloğun simgesi, değerli büyüğümüz, bu işin (Türkçe Olimpiyatları) değerli mimarı Fethullah Gülen hocamıza da sonsuz teşekkür ediyorum. Rabbim kendisine uzun ömür ve sıhhat versin. Dualarını üzerimizden eksik etmesin. Türkiye’nin itibarı, hiçbir dönemle mukayese edilemeyecek derecede arttı.