“Gizli tanık” uygulaması hayatımıza Ergenekon soruşturmasıyla girdi. Bu çorabı başımıza örenler kaçtı ama uygulama halen yürürlükte

Anayasa Mahkemesi de geçen haftalarda, konuyla ilgili kendinden bile beklenmeyecek derecede tartışmalı bir karara imza attı: Mahkemenin gizli tanık beyanıyla karar vermesinin her durumda yanlış olmadığını ifade etti.

Aslında konu basına yanlış şekilde yansıdı. Birincisi, AYM’nin kararı sadece tutuklamaya ilişkindi, bir dosyanın sonucuna etki eder özellikte değildi. İkincisi, somut olayda AYM, tutukluluğun sadece muğlak bir tanık beyanına dayanmasını hak ihlali olarak kabul etti. Yani haberlere yansıdığı gibi AYM, gizli tanık beyanının nihai hükme esas görülmesini kabul etmiş olmadı.

Ancak şu anki haliyle de AYM’nin kararı, ileride verilebilecek haksız tutukluluk kararlarına ve vahim hukuki hatalara yol açabilme tehlikesi taşıyor.

Çünkü halihazırda sadece gizli tanık beyanıyla tutuklu yüzlerce kişi var. Örneğin ilk olarak BirGün’de de yazdığım ‘kadrolu gizli tanık’ İ.Ö.’nün ifadesiyle 141 davada yüzlerce kişi tutuklu. ÇHD davasının da gizli tanığı olan İ.Ö.’nün daha önce yalancı tanıklık yapmaktan cezası da var üstelik. Zaten kendisi de son olarak mahkemeye dilekçe gönderip “Psikolojim bozuk, beyanlarımı ciddiye almayın” dedi ama tanıklığı ile halen insanlar yargılanmaya devam ediyor.

Oysa mevcut kanunlara göre, mahkeme başka delil olmaksızın sadece tanık ifadesine dayanarak hüküm veremez. Verilen kararlar da AYM ya da AİHM’nden döner. Örneğin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 23 Haziran 2015 tarihli bir kararında, gizli tanık ifadesine dayanılarak verilen “örgüt üyeliği” mahkumiyetinde adil yargılama hakkı ihlali bulmuş, yeniden yargılama kararı vermişti. AİHM, “sanıkların savunma hakkının engellenmesi dolayısıyla adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine” hükmetmişti.

(Tabii bu karar da mahkemenin yargılama sonucunda verdiği nihai hükümle ilgiliydi.)

TUTUKLAMA HUKUKA AYKIRI BULUNDU

AYM de benzer kararlar veriyordu, bugüne dek…

Üstelik bu dosyada savcılık bile sadece gizli tanık beyanının tek başına mahkumiyete esas olamayacağına hükmetmişken.

Dosya, Diyarbakır Eğil Belediye Meclis Üyesi Rıza Barut’un gizli tanık ifadesi üzerine “örgüt üyeliği” suçlamasıyla tutuklanmasına ilişkin.

Soruşturma aşamasında tutuklanan Barut ile ilgili savcılık, tanık ifadesine dayanarak dava açamayacağını belirtip bu suçtan takipsizlik kararı verdi. Soruşturma kapsamında bir ay tutuklu kalan Rıza Barut, tutukluluğun haksızlığına ilişkin AYM’ye bireysel başvuru yapmıştı. AYM gerekçeli kararını 17 Şubat’ta açıkladı: “Yer, zaman, kişi ve eylem bilgileri ihtiva etmeyen ve bu anlamda yargı makamlarına denetim imkanı vermeyen soyut gizli tanık beyanını kuvvetli belirti olarak kabul etmenin mümkün olmadığına” hükmetti ve Barut’un tutuklanmasını hukuka aykırı buldu.

BIRAZ DAHA UZAKLAŞMIŞ OLDUK

AYM’nin kararındaki tartışmalı kısım ise “gizli tanık beyanlarının soruşturma ve kovuşturma aşamasında farklı değerlendirilmesi gerektiği” ve tanık ifadesini doğrulatılmasıyla delil niteliği kazanabileceğiydi.

Anayasa Mahkemesi, ifadenin denetlenme imkanı olduğunda, tek başına gizli tanık ifadesiyle kişilerin tutuklanabileceğini belirtti: Gizli tanığın ifadesindeki yer, zaman, kişi gibi somut olguların bulunması durumunda bu beyanların tutukluluğa dair kuvvetli belirti sayılabileceğini ileri sürdü.

Yani, yüzünü hakimin bile görmediği, söylediklerinin hiçbir zaman kesin olarak doğrulanmadığı, buna da çoğu zaman lüzum görülmediği bir kişinin beyanının, mahkemelerce muteber görülmesinde bir adım daha atılmış oldu. Adaletin tesisi söz konusu değilse de yazılı kanunların uygulanmasından da biraz daha uzaklaşmış olduk.