Geçen haftaki yazımda son olarak 'göbekten fotoğraf çekim tekniği' ile üretilen fotoğraflarda kurgunun olmadığını söylemiştim. Etik meselesinde de pratikteki davranışımı ve fikrimi yazmıştım.

Viktor Shklovsky’nin Ostranenie kavramını (yabancılaştırma) anlatmak için Teknik Olarak Sanat metninde, algı yitimine dair belki de en iyi örneklerden birisi olan Tolstoy’un anılarından bir pasajı aktarır; Tolstoy burada tam da sözünü ettiğimiz otomatikleşmenin kendisi üzerindeki etkisinden yakınmaktadır:

“Bir odayı temizliyor, ortalıkta avare avare dolaşıyordum, sedire yaklaştığımda onun tozunu alıp almadığımı anımsayamadım. Bu hareketler alışılmış ve bilinçdışı hareketler olduğundan anımsayamazdım, bunun anımsanmasının olanaksız olduğunu hissettim -yani, tozunu almışsam ve bunu unutmuşsam- yani, bilinçsiz olarak yapmışsam bu işi, o zaman yapmamış olmamla aynı şeydi bu. Eğer bilinçli biri seyrediyor olsaydı, o zaman durum saptanabilirdi. Ama hiç kimse bakmıyor idiyse ya da bilinçli olarak bakmıyor idiyse, eğer birçok kişinin karmaşık yaşamları bilinçsiz olarak sürüyorsa, o zaman bu türlü yaşamlar hiç yaşanmamış gibidir.” (Cem Orhan'ın, 'Algının Otomatikleşmesini Aşmak' yazısından)

Tolstoy'un anılarında söylediği otomatikleşme, yani alışılmış olana bakıp geçmenin etkisi gibi (bakmamış olmak), Rodchenko da, göbek hizasından çekilmiş fotoğrafa aynı gözle bakıyor. Kişi bilinçli olarak bakmıyor ise benzer şekilde aynı etkiden sıyrılınamadığını söylüyor Rodchenko. Daha çok karmaşık yaşamları bilinçsiz olarak sürdüren/süren insanların alışılmış algı yeteneklerini kırmak amacıyla farklı açılardan çekimler yapmayı önemsiyor, ancak böyle olunca otomatikleşen algıda kırılmalar yaratıldığından bahsediyor. Çünkü tanıdık olan algımızdan kaçar.

Tolstoy otomatik algının, bilinç akışına zarar verdiğini söylüyor. İşte bu yüzden Viktor Shklovsky, kaybedilen duyguların yeniden diriltilebilmesi için, bu türden bir yabancılaşmanın karşısında olan sanatı önemsiyor.

Ostranenie’nin kullanımları ve uygulanabilmesi, edebiyattan fotoğrafçılığa kadar birçok alanda oldukça zor olsa da algı duvarlarının aşılabilmesi açısından büyük önem taşımaktadır bu yüzden.

Viktor Shklovsky’ye göre sıradanlık ve tekdüzelikten kurtuluşun yolu yabancılaştırma ile gerçekleşir. İster edebi metinde ister sanatın diğer alanlarında gündelik yaşamda yitip giden duyumsamalar sanat yoluyla yeniden kazanımlanır.

Şimdi buraya kadar Rodchenko'nun fotoğrafta farklı açılarla yapmak istediğini anlatmaya çalıştım; aynı perspektife baka baka artık baktığını göremez olmuş algıları, perspektifi kıran çizgilerle kırmak...

Doğrudur, buradan bakabilmeli insan...

İyi, ama soru şu: Kullanım amacına bağlı olarak Rodchenko'nun aşağıdan-yukarı, yukarıdan aşağı diye ifade ettiği farklı açıların hiç mi sakıncası yok? Leni Riefenstahl'ın Nazi askerlerini aşağıdan-yukarı açıyla çektiği Alman ırkını yücelten propaganda fotoğraflarına ne diyeceğiz?

En azından düz perspektiften baktığımızda biz insanı insan olarak görürüz. Ötekinden daha yüce bir varlık değil.

Göbekten çekim tekniğine gelince: İnsan gözüne en yakın olduğu kabul edilen 50mm-lik objektifle çekilen ve poz ya da kurgu içermeyen fotoğrafların, yaşamın doğal akışını en yalın haliyle yansıttığı düşünülür. Fotoğrafçı bir insan, bir birey olduğundan, kendi yeteneği, bilgisi, kültürü, ideolojisi, algısı gibi bir sürü nedenlerle bu tip bir fotoğrafın çekiminde fotoğrafçının tercih edeceği kadraj, ışık, açı ya da öne çıkartmak istediği anlamdan kaçması zor, hatta mümkün değildir. Oysa, poz ya da kurgu içermeyen, yaşamın olabildiğince en yalın halini yansıtmayı becerebilecek elimizde kalan tek çekim tekniği Rodchenko'nun ifade ettiği ve sevmediği 'göbekten çekim tekniği'dir.

Hep tartışılan etik meselesine gelince; bir önceki yazımda da belirttiğim gibi fotoğrafçı konusunun öznesi olduğunda, asal öznelerle birlikte çalışmayı başarabildiğinde ve kamuya açacağı fotoğraflar için direkt fotoğrafta görülen öznelerden izin aldığında, tercih edilecek bir yöntemdir.

Buradan da bakabilmeli insan...