İran, Afrika ve Ukrayna’dan gelip İstanbul’a yerleşen 4 sanatçı, göç hikâyelerini sanat yoluyla Diyalog Projesi’nde anlatıyor. Proje, anlatılan hikâyelerle dayanışma içinde yaşanabilir yeni bir dünya tahayyülüne işaret ediyor.

Göç hikâyeleri birleştiriyor
Marina Nazarova, Enzo Ikah, Saghar Daeiri ve Ali Bonyadi’nin performansı beğeniyle karşılandı. (Fotoğraf: Pera Müzesi)

Nagehan Kara

Dört göçmen sanatçının otobiyografik hayat hikâyesinin yedi farklı dilde (Türkçe, İngilizce, Farsça, Ukraynaca, Rusça, Lingala, Fransızca) anlatıldığı Diyalog Projesi – İstanbul, 16 Mart akşamı, Pera Müzesi’nde ilk kez sahnelendi. İstanbul’da göç temasını konu edinen Zamane İstanbulluları sergisi paralelinde gerçekleştirilen etkinlik, belgesel tiyatro, ses enstalasyonu, görsel sanatlar ve canlı müziği bir arayan getiren disiplinlerarası bir performans ortaya koyuyor.

Sanatçılar hem geldikleri ülkelerde yaşadıkları siyasi, toplumsal sorunlara değiniyor, göç etme nedenlerini, göç yolculuklarını anlatıyor, hem de göçmen bir sanatçı olarak neler yaşadıklarını, hayallerini ve nasıl bir dünyada yaşamak istediklerini paylaşıyor. Dört ayrı monoloğun iç içe geçerek kurgulanması ile bir diyalog illüzyonu yaratılıyor. Diyalog Projesi, günlük, toplumsal hayatımızdaki illüzyonu da açık ediyor. Diyalog Projesi anlattığı hikâyeler ile yeni diyaloglar yaratma olanağına, birlikte, barış ve dayanışma içinde özgürce yaşanabilir yeni bir dünya tahayyülüne işaret ediyor. “Tanışma”, “Yol”, “Ev ya da Başka Dünya” isimli bölümlerle sahnelenen, yaratıcı endüstrinin parçası olmaya gayret eden göçmen profesyonel sanatçıları bir araya getiren proje, birleştirici, kapsayıcı ve çeşitliliğe yönelik söylem oluşturmayı hedefliyor. İstanbul, Berlin, Amsterdam, Brüksel ve Viyana gibi kentlerde projenin yoluna devam etmesi planlanıyor.

***

Savaştan kaçan anne çocuğun hikâyesi

Marina Nazarova, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı nedeniyle Türkiye’ye göç etmek zorunda kalır. Paylaşılamayan bir toprak parçası nedeniyle yerinden edilen insanlardan, ailelerden sadece birinin hikâyesidir onunki. Savaşın çıkacağını hisseden ama etrafındaki kimseyi buna inandıramayan bir annenin, bombalar patlamaya, saldırılar gerçekleşmeye başladıktan sonra oğlunu Ukrayna’dan çıkartabilme uğraşıdır. 24 Şubat’ta başlar işgal, Nazarova ise oğlunu mart ayında İstanbul’a getirebilir. Oğlu hâlâ evine dönebileceğini hayal ediyor ve gelecekle ilgili hayallerini resmediyor. Nazarova, hikâyesinde savaşta ölen hayvanların, insanların, “anneleri ile kaçan çocukların suçu ne” diye soruyor.

***

Bir sanatçının baskılar altındaki kimlik arayışı

Ali Bonyadi, İranlı bir şarkıcı, kompozitör ve ses eğitmeni. Kuzeyin soğuk şehri Mancil’de doğan, güneyin sıcak şehri Abadan’da büyüyen Bonyadi, defalarca “Ben kimim” diye soruyor hikâyesine başlarken. Göçmen bir sanatçı olarak kimliğini tanımlamak, kendini anlatabilmenin zorluğunu hissettiriyor. Göç etmek göç edenin seçimi değildir, o buna itilmiştir. Göç ederken her şeyini kaybeden biri için nereye gittiği de önemini yitirir. Onun göç yolculuğu ise İstanbul’a çıkmıştır. İstanbul’la yakın bir ilişki kuran Bonyadi’ye göre İstanbul, rengarenk insanlarla renkli bir şehirdir. Farklı milletler, farklı parfümler, kalabalık ama enerjili. İstanbul’un herkese, tüm dillere, renklere, kimliklere, yolculara yetecek kadar büyüktür kalbi. İstanbul Bonyadi’nin yeni evi olmuş ve ona da kalbinde bir yer açmıştır.

***

Muhalif şarkı sonucu dişleri söküldü

Enzo İkah, Kongolu bir müzisyen, aktivist ve psikolog. Demokratik Kongo Cumhuriyeti Başkanı için çalışan anne ve babasını, henüz dört aylıkken, bir suikast sonucu kaybeder. Kongo’da bir köyde anneannesi ve kabilesi tarafından büyütülür. Fransa Sorbonne Üniversitesi’nde psikoloji okur. Yüksek lisans araştırmaları için döndüğü Kongo’da tanık olduğu, elektronik aletlerin yapımında kullanılan koltan madeninin üretimi için çalıştırılan çocukların ölümleri, kadın tecavüzleri üzerine çıkardığı muhalif ses ve bu sorunları anlatan müzik çalışmaları nedeniyle on yıl hapis cezası alır. Kendisini savunma hakkı bile bulamadan hapse atılır. Bu sırada işkence gören, dişleri sökülen Ikah, film gibi bir kaçış hikâyesi ile kendisini İstanbul’da bulur. İlk zamanlarda hamallık yapar, sokaklarda yaşar, tren istasyonlarında, otogarda uyur. Tekrar müzik yapmaya başlar. 11 dil bilen ve farklı dillerde seslendirdiği şarkıları ile Ikah, Afrika’da tanık olduğu sorunları anlatmaya, barış, sevgi ve umut mesajını dünyaya yaymaya çalışıyor.

***

Sanata ahlak polisi engeli

Saghar Daeiri, sınırları olmayan görsel sanatçı. İran’da doğan Daeiri, üniversitede aldığı resim eğitimini birincilikle bitirir. İlk solo sergisi “Tahran’ın Kafeleri”nin ardından açtığı “Tahran’ın AVM’leri” sergisi ahlak polisi ve sivil polis tarafından basılır. Polis, İran’daki kadınları, kadın imajını, kadının toplum içindeki yerini hakim ideolojiye, rejime uygun yansıtmadığı için resimlerine el koymaya çalışır. Yaptığı sanat çalışmalarından dolayı “tehlikeli sanatçı” olarak etiketlenmesi nedeniyle 2012’de İstanbul’a göç ederek sanat çalışmalarına İstanbul’da devam eder. Hikâyesinde bir taş metaforu üzerinden anlattığı gibi, hayalleri yolunmuş, yerinden edilmiş, çok uzağa atılmış, fırlatılmış taşlardan biridir. Hayalini kurup dört duvar arasına yerleştirmeyi, özgürlük etiketi yapıştırıp rafa kaldırmayı önerdiği “ev tarifi”nin püf noktası ise her an lazım olabilecek bir valizin hazırda tutulmasıdır. Zira, “bu benim hikâyem, bu senin hikayen, bu bizim hikayemiz”dir…