Göçmen sorununun kendi toprakları dışında çözülmesini isteyen AB, Türkiye ve pek çok ülkeyi tampon bölge olarak görüyor. Gelişmekte olan ülkelerin Batı’nın tampon politikasına sıcak bakma nedenini yorumlayan uzmanlar, “Kazan-kazan taktiği güdülüyor” diyor.

Göçmen sorununa tampon siyaseti

Zilan Akay

Batı’nın Ortadoğu’ya müdahaleleriyle büyüyen göçmen sorunu, Taliban’ın Afganistan’daki sınırlarını genişletmesiyle yeni bir boyut kazandı. Suriye iç savaşının ardından yaşanan büyük göçmen dalgasını kendi sınırları dışında tutmak isteyen Batılı emperyalist güçler, Türkiye’nin yanı sıra bazı Kuzey Afrika ülkelerini ve Ürdün’ü birer tampon bölgeye çeviriyor. Bu ülkelere mali desteklerde bulunarak büyük göç dalgasını Avrupa Birliği (AB) sınırları dışında tutarken, sadece nitelikli işgücü olarak görülen belirli sayıda göçmene kapı açılıyor. Yunanistan ve Avrupa Birliği’nin mültecileri geri ittirme (push-back) politikasının yanı sıra Almanya ve Avusturya liderlerinin, göçmenlerin Türkiye’de kalması yönündeki açıklamaları da bu politikayı destekler nitelikte.

AB’nin 2000’li yılların başından itibaren tampon bölge politikası uyguladığının altını çizen, göç ve sınırlar üzerine çalışan Koç Üniversitesi Araştırma Görevlisi Sibel Karadağ, “Sadece Türkiye değil, çeperinde bütün ülkeler ve komşuları da olmak üzere gelişmekte olan Fas, Tunus, Ürdün, Libya gibi Türkiye de tampon bölge olarak kullanılıyor. Göçü yol üstünde durdurmak ve AB kapısına ulaşmadan engellemek adına tampon bölgeler kullanılmaya devam edecektir. Göçün yığıldığı ülkelere rakamsal veri olarak bakacaksak, dünyanın yüzde 85’lik nüfusu gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor” dedi.

SERMAYE FIRSAT GÖRÜYOR

AB’nin şu an içinde bulunduğu siyaset düzleminde kapılarını göçmenlere açıp uluslararası hukuka uygun bir politika yürüteceğinin mümkün görünmediğine değinen Karadağ, “Bu yüzden önümüzdeki süreçte sadece Suriyelileri değil Afganları da içerecek şekilde mali yardım gibi başka formül ve metotlarla imzalayabileceği yeni bir anlaşma düşünülüyor ve bunun altyapısı oluşturulmaya çalışılıyor” ifadelerini kullandı.

Gelişmekte olan ülkelerin tampon bölge olarak kullanılmayı neden kabul ettiklerine de değinen Karadağ şunları iletti: “Mülteci sorununu pazarlık konusu yapan ülkelerin karşılığında aldığı bazı imtiyazlar var. Maddi imtiyazlarla beraber kendi ekonomik krizlerini çözebilecekleri bir formül buldular. Akın akın gelen mülteciler gittikleri bütün coğrafyalarda toplumsal hiyerarşinin en alt tabakasını oluşturuyorlar ve bu yüzden gittikleri ülkelerdeki sermayeyi bir krizin girdabından kurtarıyorlar. Bir nevi karşılıklı kazan kazan oyunu oynanıyor diyebiliriz. Gelişmekte olan ve gelişmiş ülkeler arasında bütün mülteci bedenler üzerinden dönen bir sömürü düzeni inşa edilmiş durumda. Türkiye’nin de 2017’den beri şiddetlenen ekonomik krizine milyonlarca mülteciyi istihdam ederek ve kölelik koşullarında çalıştırarak çare bulduğunu söyleyebiliriz.”

Son olarak emperyalist müdahalelerin devam etmesiyle göç hareketinin artış göstereceğini söyleyen Karadağ, “Ülkelerin sınır ötesi operasyonlarla beraber savaşa bizatihi ortak olarak ya da milisleri askeri, maddi ve fiziki olarak destekleyerek sonsuz savaşların sürdürülmesine sebep olduğunu görüyoruz. 10 yıldır Suriye’de, 40 yıldır Afganistan’da süreç böyle ilerliyor” dedi.

Doç. Dr. Deniz Şenol Sert, iktidarın Suriye’de olduğu gibi Afgan göçmeleri koz olarak kullandığına dikkat çekti. Doç. Dr. Sert “Normal şartlarda Türkiye Cenevre konvansiyonuna taraf olduğu için gelen göçmenlerin başka bir ülkeye geçiş yapmasını sağlayabilmeli. Türkiye’deki iktidar Afganistan’dan gelen sığınmacıları Suriye’de olduğu gibi tekrar koz malzemesi olarak kullanıyor. Daha önce de AB’den gelen desteğin kesilmesiyle Edirne’de kapıların açıldığına şahit olmuştuk. Afganlar için de aynı durum geçerli olacaktır” şeklinde konuştu. Türkiye’nin aldığı göçlerle toplumsal bir sorun oluşabileceğine dikkat çeken Sert, Afganların entegrasyon sürecinin zor olacağının altını çizdi: “Suriyelilerin entegrasyonu bir nevi kolaylaştı diyebiliriz. Suriyeli bir çocuk daha rahat entegre oluyor ve burada artık öğrenim görebiliyor. Ancak Afganlar için böyle bir durum yok. Gelen Afganların birçoğu burada sığınma talebinde de bulunamıyor. Uluslararası talepleri kabul görülmüyor. Türkiye’de uluslararası başvuru yapamadıkları için ucuz bir işigücü olarak kullanılıyor ve işgücü sömürülmeye de devam ediyor.”

***

970 göçmen yaşamını yitirdi

Yılbaşından bu yana Akdeniz’den Avrupa’ya ulaşmaya çalışan 970 göçmen yaşamını yitirdi. Birleşmiş Milletlerin (BM) göç örgütü olan IOM Sözcüsü Paul Dillon, BM Cenevre Ofisi’nde düzenlenen basın toplantısında, pazar günü Libya’nın Al Khums liman kentinden hareket eden bir botun battığını ve en az 57 göçmenin kaybolduğunu anımsattı. Bölgedeki balıkçılar ve sahil güvenlik tarafından 18 kişinin kurtarıldığını aktaran Dillon, bu kişilerin söylediklerine göre kaybolan kişilerin en az 20’sinin kadın, 2’sinin de küçük çocuk olduğunu kaydetti.

***

AKP’den ucuz işgücü itirafı

Türkiye’ye gelen göçmenler, pek çok alanda ucuz iş gücü olarak görülüyor. Zorlu çalışma koşulları altında büyük bölümü güvencesiz çalışmak zorunda kalan mülteciler ancak yaşamlarını devam ettirecek kadar ücret alabiliyor. Konuya ilişkin açıklamalarda bulunan AKP’li yöneticilerin mültecilere dair tutumu itiraf niteliğinde. AKP’li Yasin Aktay’ın “Suriyeliler bir gitsin ülke ekonomisi çöker” ifadeleri ardından AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Yerel Yönetimler Başkanı Mehmet Özhaseki de “Bazı şehirlerde sanayiyi onlar ayakta tutuyorlar. İşçi bulamıyorlar, bu adamlar çalışıyor” dedi.

***

Dayanışmayı büyütelim

Ayrımcı çıkışlarıyla dikkat çeken CHP’li Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın Bolu’da yabancı uyrukluların su ve katı atık ücretlerine 10 kat zam yapılacağı açıklamasına tepkiler sürüyor. SOL Parti Bolu İl Yönetim Meclisi, AKP iktidarının Türkiye’yi sürüklediği açmazlara ve Bolu Belediye Başkanı Özcan’ın ayrımcı tutumuna karşı Bolu halkını mücadele etmeye çağırdı. SOL Parti’den yapılan çağrıda, “SOL Parti olarak Bolu’da insani yardıma ihtiyacı olan herkese bu toplumun sahip çıkacağını biliyoruz. Dayanışmayı bir toplumsal değer olarak gören bizler de bu konuda üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz. Bolu halkını, AKP’nin ülkemizi dışarıda sürüklediği açmazlara karşı durmaya çağırıyoruz” ifadelerine yer verildi. Mültecilere karşı çıkışlarıyla ülkede adından çokça söz ettiren Özcan, evinde sigortasız mülteci de çalıştırmıştı. CHP Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun da Belediye Başkanı Özcan’a ilişkin yazılı bir açıklama yaptı. “Bolu Belediye Başkanımız Sayın Tanju Özcan’ın yabancılar ile ilgili görüşleri kendisini bağlamaktadır” denilen açıklamada, partinin tutumunun kendisine iletildiği söylendi. Torun, “Su gibi temel bir yaşam hakkının bırakınız engellenmesi dahi, parti politikalarımız ile taban tabana zıttır” dedi. Öte yandan İBB ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Ofisi Türkiye Temsilciliği (UNHCR) arasında; geçici koruma sağlanan kişiler, uluslararası koruma başvuru ve statü sahipleri ile sığınmacılara yönelik işbirliğini amaçlayan mutabakat metni imzalandı.