Göçmen, zincirin son halkası oldu
Almanya’ya yüksek lisans yapmak için göç etmeden hemen önce Türkiye’de komşusu tarafından sistematik olarak şiddete maruz bırakılan Nisa Ergün “Göç etmezsem 3. sayfa haberi olurum diye korktum” dedi.

Sarya Toprak
saryatoprak@birgun.netTürkiye’de yaşayan çoğu insan için Almanya’ya taşınmak ilk bakışta büyüleyici gözükebilir. İstanbul’da yaşıyorsanız Berlin’de insan trafiği olmayan bir metropole hayret ediyorsunuz. Bir kadın olarak gece 4’te sokakta pek tedirgin olmuyorsunuz.
Sohbet ettiğim neredeyse kimse asgari ücretin miktarını bilmiyordu. Çünkü asgari ücretle çalışan insan sayısı oldukça az. İstediğini yiyip içebilme ‘lüksün’ var. Türkiye’de ayın sonunu binbir hesapla getirirken oradaki insanların hayatına imrenmek çok olası. Bu da binlerce gencin binbir hayalle göç etmesinin önünü açıyor. Fakat göç edince umduğunu bulabilenlerin sayısı bir elin beş parmağını geçmiyor sanırım.
“Dünyanın öbür ucuna da gitsen uyandığında ilk kendi ülkenin haberlerine bakıyorsun” diyor göç edenler. Özellikle Avrupa’da göçmen düşmanlığı hızla artarken kendine bir alan açabilmek de oldukça zor. Yüksek lisans yapmak için Berlin’e taşınan gençlerden biri olan Nisa Ergün ile onun göç hikayesini konuşmak için onu bir kafede bekliyordum. Hava soğuk olduğu için içeri oturmuştum. Gelince “Bak biraz güneş çıktı, dışarıda oturalım mı? Ben güneşe çok hasretim” dedi. Dışarıya oturarak söyleşimize başladık…
Göç etmeye nasıl karar verdin?
Türkiye'de bir dergide reklamcı olarak yönetici pozisyonunda çalışıyordum. Boğaziçi Direnişi sırasında insanların ev bulmasına yardımcı oluyorduk. Ben de yardımcı olmak isterken kendimi tamamen bu işin içinde buldum. Fakat zorlanmaya başlamıştım. Çatışmalar, arkadaşlarımın yaşadıkları, kendi yaşadıklarım…
Yüksek lisans başvurusu yaptım. Sonrasında birden bire yan komşum aklını kaybetmeye karar verdi ve her gün kapıma polisle gelip beni evden çıkarmaya çalışıyordu. Onu termal kamerayla dikizlediğimi, ölmüş annesine küfrettiğimi, ya kendisini ya da beni öldüreceğini söylüyordu. Tek yaşayan bir kadın olduğum için istediğini yapabileceğini düşünüyordu. Polise gidip yardım istedim ama kimse ilgilenmedi, başıma ciddi bir şey gelmesini bekliyorlardı. Polis ilk eve geldiğinde, evimin camlarına bir şeyler fırlatıyordu. Uzaklaştırma kararı bile aldıramadım. Bir üçüncü sayfa haberi olmaktan korktum.
Almanya’ya gelişim bir noktadan sonra mecburiyete dönüşmüştü. İstanbul'dan bir an önce gitmek… Orada olacak mı, olmayacak mı derken psikolojik olarak zorlayıcıydı.
Buraya gelince neler oldu, yeni bir düzen kolayca kurabildin mi?
Burada her mahallenin dayanışma toplulukları var. Bir göçmen olarak buraya geldiğinde onlara dahil olabiliyorsun. Amberding diye bir şey var, ikametinin olduğu ev. O olmadan hiçbir şey başlamıyor. İkametgahının olduğu mahallelerde topluluklara katılabiliyorsun. Ev sahibi veya ev şirketi haksız yere seni evden çıkarmak istiyorsa, mahalle dayanışması gibi yerler yardımcı olabiliyor. Belki Türkiye'de de vardı ama hiç ihtiyacım olmamıştı. Ama burada böyle bir dayanışma ağının olması beni çok mutlu etti. Yakın zamanda feminist bir topluluğa da dahil oldum. Henüz kendi hayat yoğunluklarımı hafifletemediğim için çok aktif olmasam da çevremi böyle yerlere dahil insanlarla genişletmeye çalışıyorum. Burada da çok zorlandığım anlar oldu. Kokoreççide bile çalıştım bir dönem.
Burada umduğunu buldun mu?
Hayal ettiğim sadece Almanya'da yaşamaktı. Büyük hayaller kurmayınca daha kolay oldu. Üniversitedeyken yurtdışına giden arkadaşlarım vardı. Ülkemizi, ailemizi özledik diyorlardı. Ben o zamanlar bunu anlamamıştım. Buraya gelirken beklentimi sıfır noktasına çekip geldim. Sürekli Almanlar seninle arkadaşlık yapmak istemez dediler. Tamam olsun yalnız kalırım dedim. Ama hiç yalnız kalmadım. Türkiye’den buraya gelmiş çok tatlı insanlarla tanıştım. Birbirimize destek olduk.
Türkiye'de yaşadığım evin yanında koru vardı ve o bir lükstü. Burada ise bu bir hak. Her mahallede içinde olmaktan mutlu olacağım bir park var. Doğaya hasret değilsin. Ama soğuk ve ana dil problemi var. Beklentiyi sıfır tutmak beni kurtardı.
Ev bulmanın zorluklarından bahsediliyor hep. Sence de öyle mi?
Göçmen olarak ev bulmak çok zor ama hiç kimse kolayca bulamıyor. Almanca konuşan ve ismi Almanca olan insanlar daha avantajlı. Beslenme zinciri gibi. Ben bu zincirde en alttaydım. Ama ev bulmanın zor hale gelmesinin sebebi, bundan çıkar elde etmek isteyen insanlar. Evlerini illegal şekilde kiralayanlar var. Almanya'daki eski göçmenler, Türkiye'ye gidip altı ay geçiriyorlar. Buradaki evlerini de kiralıyorlar. Yeni göçmenler dil bariyerinden dolayı şikayet etmiyor. Almanya'da çok fazla insan sosyal yardımla geçiniyor ve illegal kiralamalar var.
Geri dönmeyi düşünüyor musun, istiyor musun bir noktada?
Bu her dönem değişen bir şey. Buraya gelirken "Asla dönmeyeceğim" gibi bir kafa yapısıyla gelmiştim. Genel seçim döneminde hepimiz "Belki de her şey çok güzel olur, dönebiliriz" demeye başladık. Sonra hayaller patladı ve tamam, dönmüyoruz zaten buradayız dedik. Ben şu an iş arama vizesi dönemindeyim. 5 sene çalıştıktan sonra kalıcı oturum alabiliyorum. Sonra vatandaşlık, çifte pasaport vs. Hazır bu kadar yatırım yapıp olayın büyüğünü atlatmışım, bu hakları elde edip belki dönebilirim. Türkiye'den gittikten sonra her şeyin çok iyi olacağına inanmıştım. Depremden veya açlıktan ölmeyeceğime, birinin bana zarar vermeyeceğine inanmıştım. Ama burada ve başka yerlerde de böyle şeyler Türkiye kadar olmasa da var.
Türkiye’deki seçim sonuçlarının buradaki etkisi nasıl oluyor?
Seçim döneminde Berlin'de bir konferansta akademisyenler Türkiye seçimlerini tartışıyordu. AKP'nin burada çok iyi örgütlendiğini, dil bilmeyen ve coğrafya bilmeyen insanların buraya adapte olmalarının zor olduğunu anlattılar. Kendimi buraya da oraya da ait hissetmemek zor bir durumdu. Erdoğan'ın göçmenlere haklarını verdiğini düşünenler vardı. Onlar için Erdoğan güçlü bir liderdi ve onun sayesinde buradaydılar. Türkiye'deki seçimlerden sonra Berlin'deki Türklerin durumu üzerine konuşuluyordu. AKP'nin önde olmadığı tek şehir Berlin'di. Konsolosluk kapısında Erdoğan bayrakları ve arabalarla dolaşanları görünce sinirlenmiştim.
Buradaki camilerde, Müslüman çocukların sosyalleştiği, eğitim aldığı alanlar var. Türkiye'de camilerde çocuklar azarlandığı için buradaki cami ortamları daha sosyal ve destekleyici. AKP'nin bu tür yerlerde fonlama yaparak oy topladığı söyleniyor. Erdoğan'ın onların haklarını koruduğunu düşünenler var. Bu ikili ülke dayanışması Erdoğan dönemine denk geldi ama göçmenler bu sayede huzur içinde yaşıyor. Türkiye'deki insanlar ise artık huzur içinde yaşayamıyor. Ben genel seçimde oy verdim çünkü bir şeylerin değişebileceğine inandım. Ama burada bir hakkım olduktan sonra, çifte pasaport veya kalıcı oturum gibi, Türkiye için oy vermeyi bırakmak istiyoruz. Biz orada yaşamıyoruz, istediğimiz zaman buranın nimetlerine dönebiliyoruz, bu büyük bir ikiyüzlülük.