Göçmenlere ‘dini nikâh’ dayatılıyor
Kadınlara yönelik ayrımcı politikalar artıyor. Göçmenlerin nikâh ücretlerine yapılan fahiş zam bunun son örneği. Kadınların ‘dini nikâha’ mecbur bırakıldığını söyleyen Somer, uygulamayı hak ihlali olarak nitelendiriyor.

Sarya TOPRAK
Popülist siyasetin sonucunda göçmenler her gün biraz daha hedef haline geliyor. Afyonkarahisar Belediye Başkanı Burcu Köksal'ın göçmenlerin nikâh ücretine fahiş bir zam yapmasına tepkiler sürüyor. Kadın örgütleri bu uygulamanın bir hak ihlali olduğunu belirtirken yapılan açıklamalarda kadınların imam nikâhına mecbur kalabilecekleri belirtildi. Afyonkarahisar örneğini, göçmen kadınların sorunlarını ve göçmen düşmanlığıyla nasıl mücadele edileceğini Mülteci Der. Vekil Koordinatörü İrem Somer ile konuştuk.
Burcu Köksal’ın göreve gelir gelmez ilk icraatlarından biri göçmenlerin nikâh ücretlerine fahiş bir zam yapmak oldu. Bu ayrımcı uygulama göçmen kadınları nasıl etkiler?
Bu bir insan hakları ihlali. İnsan hakları evrensel beyannamesinin 16. maddesi evlenme ve aile kurmayı temel bir insan hakkı olarak belirler. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi madde 12 ve bizim medeni kanunumuz da evlenme hakkını güvence altına alır. Aynı zamanda 5393 Sayılı Belediye Kanunu’nun 13. maddesi de "Herkes ikamet ettiği beldenin hemşehrisidir" der. Bu nedenle belediye başkanları, illerinde ikamet eden göçmenlere hizmet sağlamak ile yükümlüdürler. Yani burada olan esasında bir insan hakları ihlali.
Diğer yanıyla da göçmen kadınları resmi olmayan gayri resmi nikâhlara mecbur bırakıyor. Kayıt dışı kadınlar zaten medeni haklardan yararlanamıyor. Bu uygulamayla kayıtlı göçmen kadınlar da mağdur edilecek. İmam nikâhı gibi gayri resmi nikâhlarda boşanma durumunda da nafaka, miras, velayet gibi hakları olmuyor kadınların. Aynı zamanda gayri resmi nikâhlar çocuklar için dahi normalleşiyor. Göçmen aileler zaten genellikle kronik yoksulluk içinde yaşayan aileler. Yani bu nikâh ücreti zaten onların ödeyemeyeceği bir ücret.

Mülteci Der. Vekil Koordinatörü
Türkiye'de göçmen düşmanlığı her geçen gün beslenerek büyüyor. Bu düşmanlıktan en çok etkilenen kesim olan kadınlar ve çocuklar nasıl sıkıntılar yaşıyor?
Ayrımcılığa uğramak insan hakları ihlali olduğu kadar travmatik sonuçları da olan bir durum. Biz göçmen kadınlarla görüştüğümüzde ayrımcılığın esasında bir öğrenilmiş çaresizlik olduğunu görüyoruz. Maruz bırakıldıkları ayrımcılıkla baş edebilmek için genelde bunu içselleştirip normalleştirmeye çalışıyorlar, kendilerini eve de kapıyorlar, sosyal izolasyonu tercih ediyorlar. Çünkü biliyorlar ki hastaneye gittiklerinde, eğitim hizmetinden faydalanmak istediklerinde veya çocukların okula götürdüklerinde ayrımcı söylem ve tutumlarla karşılaşma ihtimalleri çok yüksek.
Burcu Köksal örneğinde de gördüğümüz gibi göçmen düşmanlığı popülist siyasetin bir parçası. Bunun sebebi nedir?
Bizim derneğimiz 2008 yılında kuruldu. O zaman Türkiye'deki göçmen sayısı on binin altındaydı. 2011 sonrası Suriye'den göç başlayınca görünür oldu ve hedef haline geldiler. Kaynakların yetersizliği noktasında günah keçisi ilan edildiler. Ana akım medya da buna çanak tuttu. Göçmenler kiraları artırdı deniyor ama kira politikasından bahsedilmiyor. Göçmenler yüzünden maaşlar düştü deniyor ama sömüren patron konuşulmuyor. Ayrımcı politikalar üreten ve uygulayan belediye başkanları, siyasiler de cezasızlıkla ödüllendiriliyor. Ne kendi partilerinde doğru düzgün disiplin soruşturmasından geçiyorlar ne de başka kamu kurumları ve bununla ilgili işlemde bulunuyor. Sonucunda hak temelli, insan onuruna yakışır bir siyaset yerine popülist bir siyaset tercih ediyorlar.
Peki, göçmen kadınlarla dayanışma ağları nasıl kurulur ve kadın mücadelesinin gündemi haline getirilebilir?
Göçmen veya değil gayri resmi nikâhlara zorlanan her kadının meselesi bütün kadınların meselesidir. Aynı zamanda göçmen kadınlar her an sınır dışı edilme riskiyle karşı karşıya. Bu yüzden kendi haklarını savunmaya bu konuda kamusal alanda söz üretmeye çok çekiniyorlar. İdeal olan her kadının kamusal alanda kendi hakkını savunabilmesidir. Ama somut gerçeği de göz ardı edemiyoruz. Bu yüzden göçmen kadınların sorunlarını anlayıp onların kırılgan durumlarından dolayı söyleyemedikleri sözleri bizim kamusal alana taşımamız gerekiyor.
Kadın dayanışmasını büyütmenin yanı sıra göçmen düşmanlığı ile nasıl mücadele etmeliyiz?
Öncelikle siyasi partiler kendi içindeki ayrımcı, kadın düşmanı uygulamaları hayata geçiren üyeleriyle mücadele etmeli. Aynı zamanda insan hakları mücadelesi veren kurumların bu meselelere daha çok eğilmesi gerekiyor. Toplum olarak da bunu gündemde tutmalıyız, bu konuda söz söylemeliyiz. Afyon örneğinde suç duyurusunda bulunulduğunu gördüm. Tabii suç duyurularının nereye varacağını sivil toplumun ve medyanın takip ederek gündemde tutması belirleyecek.