Bir yandan savaş göçmenlerinin bir yandan da ekonomik göçmenlerin kısa erimde memleketlerine dönmeleri olanaksız olduğuna göre, sayılar da artacağına göre, artık çok kültürlü bir ülkeden belki daha kolay söz edilebiliyor olacağız.

Göçmenlik antropolojisi üzerine

PROF. DR. ULAŞ BAŞAR GEZGİN

Gözümüzün önünde bir ağlatı ya da ağlatı serisi yaşanıyor. Türkiye, göçmenler için, bilindiği gibi, Avrupa’dan önceki son istasyon. Aynı zamanda, işgücünün düşük ücrete ve/ya da merdiven altında çalıştığı kesimler için göçmen emeğine gereksinim var. Tam da bu nedenle, işverenler daha fazla göçmen/kurban istiyor; işçi sınıfının hatrı sayılır bir bölümü ise, işlerinin elinden alındığı savıyla göçmenlere karşı çıkıyor. Geçmişte çatışmadan kaçan Kürt göçmenlerin yaptığı işleri bugün Afganlar ve Suriyeliler yapıyor. Hizmet sektöründe ise, özellikle lokantalarda ve bakıcılık gibi işlerde daha fazla Türki/Orta Asyalı çalıştırıldığını görüyoruz. Kimi göçmenler savaştan kaçarken, kimileri kendi ülkelerindeki ekonomik koşullar nedeniyle göçüyor. Bu göçlerin sorumlusu elbette göçmenler değil geldikleri ülkelerin egemen sınıflarıyla emperyalizmdir.

İSTATİSTİKLER

Uluslararası Göç İstatistikleri’ne göre, “Türkiye'ye 2019 yılında gelen yabancı uyruklu nüfus içinde ilk sırayı yüzde 14,5 ile Irak vatandaşları aldı. Irak'ı, yüzde 13,8 ile Türkmenistan, yüzde 8,2 ile Afganistan, yüzde 7,5 ile Suriye ve yüzde 7,3 ile İran vatandaşları izledi.”(1) Bütün göçlerin neredeyse yarısı İstanbul’a yönelik. Yakalanan düzensiz göçmenlere baktığımızda ise, sırayla, Afganistan, Suriye, Pakistan, Özbekistan, Irak, Bangladeş, Türkmenistan, İran, Somali ve Filistin gibi ülke vatandaşlarını görüyoruz.(2) Türkiye, 2013’ten beri, dünyada en çok sığınmacı kabul eden ülke; bunların ezici çoğunluğu Suriyeli.(3) En çok Suriyeli, sırasıyla, İstanbul, Gaziantep, Hatay, Şanlıurfa, Adana, Mersin, Bursa, İzmir, Konya ve Kilis’te yaşıyor. Kilis ve Hatay, kent nüfusuna göre en yoğun oldukları yerler.(4) Öte yandan, göçmen ile sığınmacıyı ayırmalıyız. Bu ayrım dikkate alındığında, en çok göçmen alan ülke ABD.(5) Fakat nitelikli göçmen-kitlesel göç alımı ayrımı da önemli. ABD, kitlesel göç alan bir ülke değil, kendi ihtiyacı olanları alıyor.

ANTROPOLOJİ VE TARİH

Antropoloji ve tarih açısından bakıldığında göçmenliğin istisna değil norm olduğunu görürüz. Atalarımız Afrika’dan çıktıkları yolculukta evrimlerinin geriye kalanını gittikleri diyarlarda geçirirler. Savaşlar tarihte her zaman var olmuştur ve kaçınılmaz göç dalgaları oluşmuştur. İçgöçler kadar sürgünler de siyasal baskılar da tarihte yaygın olaylardır. Türkiye halklarının kendileri özellikle 1960’lardan başlayarak ekonomik ve siyasal nedenlerle göçmen oldular. Anmaya değer bir diğer göç dalgası ise, Bulgaristan Türklerininkiydi. Daha erken dönemlerde, Çerkes ve Gürcü göçünü görüyoruz. Bir de elbette Türk-Yunan mübadelesi var. Liste uzatılabilir.(6) Bütün bu deneyimler, farklı bakış açıları getiriyor.

IRKÇILIK MI AYRIMCILIK MI?

Öte yandan, göçmenlere yönelik ayrımcılık yanlış bir biçimde ‘ırkçılık’ olarak adlandırılıyor. Oysa, bir ‘Suriye ırkı’ ya da ‘Afgan ırkı’ olmadığına göre, doğru ifade, ‘etnik ayrımcılık’ olacaktır. Bir yandan da, hükümetin kimi politikaları, ‘tersine ayrımcılık’ iddiasını da birlikte getiriyor. Ekleyelim: Irk kavramı, antropolojide çok tartışmalı. Deri rengiyle eskiden ilişkilendirilmiş olan birçok öğe (örneğin, huylar, kişilik yapısı vb.) artık yok hükmünde.

GÖÇMENLERİN SINIFSALLIĞI

Afgan göçmenler çoğunlukla yoksul; Suriye ise orta sınıfı ve zenginleriyle birlikte de göçmüş durumda. Bu nedenle, Suriyelileşmiş bir Sulukule örneğini görebiliyoruz. Sulukule yoksul bir Roman mahallesiyken, tümüyle yıkılıp yeniden yapıldı; şimdi lüks evlerde Suriyeli zenginler kalıyor. Bu da etnik çatışma riski doğuracak bir durum. Suriyeli yoksullarsa, çocukları da içermek üzere ucuz işgücü olarak çalıştırılıyor.

UZUN ERİMDE

Uzun erimde bu politikaların sonucu, tek uluslu bir Türkiye düşüncesinin geçersizleşmesi olacaktır. Var olan politik iklim, aynı zamanda, Türkiye’de yaşayan yabancıların Türkleşmesine de izin vermemektedir. Vatandaşlık verilmesi olasılığı, tepkiyle karşılanmaktadır. Ancak, bir yandan savaş göçmenlerinin bir yandan da ekonomik göçmenlerin kısa erimde memleketlerine dönmeleri olanaksız olduğuna göre, sayılar da artacağına göre, artık çok kültürlü bir ülkeden belki daha kolay söz edilebiliyor olacağız; bununla koşut gidecek çoğulcu bir ülkeden söz edebilmek için ise köklü değişimler gerekecek...


(1) https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Uluslararasi-Goc-Istatistikleri-2019-33709

(2) https://www.goc.gov.tr/duzensiz-goc-istatistikler

(3) https://publications.iom.int/books/world-migration-report-2020-chapter-2

(4) https://multeciler.org.tr/turkiyedeki-suriyeli-sayisi/

(5) https://www.un.org/development/desa/pd/sites/www.un.org.development.desa.pd/files/undesa_pd_2020_international_migration_highlights.pdf

(6) Ayrıntılı bilgi için bkz. http://www.balgoc.org.tr/gocmenyerlesim.html