Kapitalist-emperyalist sistemin krizi, bölüşüm savaşları, çatışmalar, hegemonya kavgası, halk isyanları. Lenin’in ifadeleriyle “yönetenlerin eskisi gibi yönetemedikleri, yönetilenlerin de eskisi gibi yönetilmek istemediği” bir zaman kesitindeyiz.

Neo-liberal küreselleşme düzeni çatırdıyor. Açlık, sefalet, adaletsizlik derinleşiyor. Kapitalizmin ekonomik krizi buhrana dönüşmek üzere. Koşullar fena halde iki dünya savaşı arasındaki dönemi anımsatıyor.

Ekonomik, siyasal, toplumsal kriz aynı anda yaşanıyor. Egemenlerin dünyayı sürüklediği kriz içinden çıkılamayacak derecede derinleşiyor. Neresinden tutsalar olmuyor. Mao’nun dediği gibi “gök kubbenin altında tam bir kaos var, koşullar çok iyi.”

***

Koşullar elverişli ancak sürecin ucu açık. Dünya büyük bir kapışmanın arifesinde. Düzenin bekçisi Amerikan emperyalizmi usul usul ağlarını örüyor. Yeni bir küresel çarpışmanın sesleri geliyor. Çin, Rusya derken cepheler, saflar netleşiyor.

Askeri harcamalar tarihin zirvesine çıkmış durumda, militarizm dört bir yanı sarmış. Silah endüstrisi cepheye yığınak yapıyor. Rusya’nın işgaliyle başlasa da tarihin görüp görebileceği en büyük “vekâlet savaşı-proxy war” yaşanıyor Ukrayna’da.

***

Diğer taraftan salgının, krizin, kötü yönetimlerin açlığa, sefalete sürüklediği halklar her geçen gün daha fazla ses çıkarıyor. Yoksul Güney’de başka türlü bir rüzgâr esiyor. Sri Lanka’da, Hindistan’da, Şili’de, Brezilya’da kitle isyanları yerleşik düzenleri sarsıyor. Sınıf mücadelesi keskinleşiyor. Biriken enerji büyük patlamalara gebe.

Mevcut tablo gösteriyor ki devrimin nesnel koşulları oluşmuş durumda. Öznel koşullar için de siyasal öznelerin ortaya çıkma vakti. Aksi takdirde bu devrimci koşullar yeni bir neo faşizmi yeşertebilir.

***

İÇERİDE DE KOŞULLAR DEVRİMCİ

Dünyada koşullar devrimci, içeride de durum farklı değil. Siyasal İslamcı rejimin krizi derinleşiyor. Ergin Yıldızoğlu önceki günkü Cumhuriyet yazısında vurgulamıştı; Rejim çözüm üretme, rıza alma kapasitesini çoktan yitirdi. Ekonomik ve de toplumsal sorunlar derinleşirken halkın öfkesi de yükseliyor.

Altlarındaki zeminin kaydığının farkındalar. Tam da bu yüzden şapkadan yeni tavşanlar çıkarma telaşındalar. Bunun için de dış politika en kullanışlı aparatlardan birisi. Ukrayna’daki savaşın uluslararası sistemde yarattığı sarsıntının yol açtığı fırsatları kullanmaya çalışan Saray rejimi üç kriz başlığını kullanma peşinde. Bu şekilde de ülkeyi "güvenlik", "milli beka" paradigmasına hapsederek can alıcı sorunları unutturmaya çalışacak.

1- NATO KRİZİ

Ukrayna savaşı üzerinden ortaya çıkan uluslararası denklemde iktidarın önüne tahmin edemeyeceği bir fırsat düştü. İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği üzerinden ABD’yle pazarlık yapılıyor. Karşılıklı bir al-ver hesabına dönüşen restleşmeler Madrid’deki NATO zirvesine kadar devam edecek gibi. Ankara, somut karşılık almadan bu işi bitirmeyecek.

2- SURİYE OPERASYONU

Rusya ve ABD’nin Ukrayna üzerinde hesaplaşmaya girişmesinin yarattığı boşluktan faydalanmaya çalışan Saray rejimi, Suriye’ye yönelik sınır ötesi operasyon peşinde. Rejimin bir siyasi yatırım aracına dönüştürdüğü operasyon için adres dahi verilse de Tel Rıfat ve Menbiç’e yönelik askeri harekâtın ucu açık. İktidar, harekatı “demoklesin kılıcı” gibi ülkenin üzerinde sallandırmayı sürdürecek, en sıkıştığı anda da düğmeye basacak.

3- YUNANİSTAN GERİLİMİ

İktidar için en elverişli ve de en az maliyetli kriz başlıklarının başında Yunanistan geliyor. Doğu Akdenizdeki gerilimin bu yaz Ege adalarına taşınacağı ortada. Atina ile dozajı artan gerilimin karşılıklı atışmalarla yaz boyunca gündemi meşgul etmesi kuvvetle muhtemel. Maliyeti az kriz özelliğinden kaynaklı her türlü oyun sergilenebiliyor. Krizin bir diğer ayağında da Yunanistan’ın ABD ile yakınlaşmasının Ankara’da yol açtığı rahatsızlık var.