ABD’nin ünlü ‘bonibon’ şeker markası Skittles’ın bu davetkar cümleyle başlayan sloganı şöyle devam ediyor: “Isırık boyutunda sonsuz renk akışı…”

27 Şubat 2012 akşamı, yakınlardaki bir 7-Eleven mağazasından aldığı buzlu çay ve Skittles pakediyle evine dönmekte olan 17 yaşındaki Trayvon Martin’in gördüğü sadece kanının akışı oldu; ölüme doğru bir kırmızı… O akşam Trayvon siyah olduğu, kapüşonlu mont giydiği ve yürürken önünden geçtiği evlere baktığı için, bölgedeki ‘mahalle devriyesi’nin kaptanı George Zimmerman tarafından göğsünden vurularak öldürüldü. Polis merkezinde beş saat boyunca sorgulanan Zimmerman, herhangi bir suç işlemediği söylenerek serbest bırakıldı. Zimmerman’ın serbest kalmasının ve Trayvon’ın bir daha şeker yiyemeyecek olmasının nedeni, temeli 1895’te atılan ve bir ‘bireysel girişim’ örneği olarak sürekli geliştirilen Nefsi Müdafaa Yasası, Kendini Koruma Yasası ya da bir diğer adıyla Şato Yasası’ydı –“Bir adamın toprağı, o adamın şatosudur.” (İngiliz atasözü)... 1895’te atılan temel, kayıtlara “Birleşik Devletler Beard’a Karşı” başlığıyla geçen bir cinayet davasının sonucuydu –ne acayip rastlantıdır ki, mahalle devriyelerini övgüye boğan The Watch/Gözüm Üzerinizde gibi milliyetçi ve paranoyak sağcı filmlerin temeli de aynı yıl sinematograf cihazının icadıyla atılmıştı... Çiftçi Beard, bir türlü paylaşılamayan bir ineği zorla almak için silahlanıp çiftliğe gelen Will Jones’u tüfekle ateş ederek öldürmüştü. Mahkeme Beard’ın bu olayda kendini ve mülkünü koruduğu gerekçesiyle Nefsi Müdafaa Yasası’nı (Self-Defense Law) yürürlüğe soktu.

Tek başına bu yasal düzenlemede bir sorun olmayabilir tabii, ama bu yasanın emsal teşkil etmesiyle gelişen ve başka kanunlarla da desteklenip pekiştirilerek ‘tümüyle yasal bir hukukdışı ortam’ yaratılmasına yol açan feci bir süreç var: Şato Yasası’nın uzantısı olan bir düzenleme, ABD’nin bir çok eyaletinde yurttaşlara ‘mahallelerini olası tehlikelere karşı korumak için milis örgütlenmesi’ hakkı veriyor. Zimmerman’ın yaptığı da buydu işte: Mahallesini korumak... İşaretleri yanlış değerlendirerek silahsız bir çocuğu vurmuştu ama masumdu... Gerçi Zimmerman’ın sabıkalı bir suçlu olduğu ortaya çıkmıştı ama bu, bu davanın konusu değildi...

2007’de düzenlenen ABD Ulusal Bölge Savcıları Birliği Sempozyumu’nda bir çok hukukçu, ‘mahalle gözcülüğü’ ile ilgili yasaların suç oranını azaltmak yerine artırdığını dile getirdi. Bu artışın nedenleri arasında yasayı kendileri için bir savunma aracı olarak kullanan sabıkalı suçlular da vardı. Aslında herhangi bir tehlike söz konusu olmamasına rağmen, sadece ‘görünürdeki ipuçlarının yanlış yorumlanması’ sonucu ölümle sonuçlanan silah kullanımı da artmıştı. Ama ne gam! Söz konusu mahalleyse, gerisi…

Mahalle kavramı sağ ideolojiler tarafından özellikle sahiplenilir; bu yüzden, dünyanın neresinde bir sağcı varsa orada mutlaka bir de ‘korunması gereken mahalle/şato’ vardır. Aklınıza ‘en namussuzun mahallenin namus bekçiliğine soyunması’nı getirin, işte size mahalle devriyesi!

Mahallenin ideolojiyi, ideolojinin de mahalleyi beslediği döngünün devamı için sürekli yeni ’kapüşonlu’lar yaratılması gerekir. Eh, bu konuda hiç de uzağa bakmaya gerek yok; bizim mahalle Pınar Selek’ten Ahmet Şık’a, Hopa protestocularından üniversite öğrencilerine, ‘militan’ gazetelerden TV dizilerine, azınlıklardan komşu ülkelere, şato beylerinin damgaladığı kapüşonlularla dolu…

Ama şatonun penceresinden kibirle bakan o adamın, ‘mahallenin çoğunluğu’ kavramına takılıp kalmış cahil şato beyinin bilmediği bir şey var: Kapüşonlu sayısını artırdıkça şatosuna daha çok kapanmak zorunda kalacak. Sonra giderek şatonun kendisi olacak. Ve sonra bir gün, kapüşonlular izlerken şato yıkılacak… Kim bilir, belki arkasından bir gökkuşağı bile görünebilir!