Gökyüzüne komşuluktan, yerin yedi kat dibine!..
Soma’da çay bahçesinde ‘Maden’ adlı filmi izleyen maden işçilerinin şu repliği neden çılgınca alkışladığını Tarhala’dan Soma’ya bakınca anlıyorsunuz: ‘Biz eşek miyiz; işçiyiz işçi!’

UMAR KARATEPE*
Manisa’nın Soma ilçesinde meydana gelen ve 301 madencinin yaşamını yitirmesi ile sonuçlanan katliamın ardından, iktidar tarafından verilen sözlerin tutulmadığı gerekçesiyle DİSK'e bağlı Dev Maden Sen tarafından tepki yürüyüşü gerçekleştirildi. Yürüyüşte ve sonrasındaki basın açıklamasında çok şey söylendi, çok slogan atıldı. Katliamın ardından bir yandan madenci yakınlarını döverken bir yandan verilen 15 sözün hiçbirinin hayata geçirilmemiş olmasına tepkiler dile getirildi. Tarık Akan ile beraber bir çay bahçesinde izlenen Maden filmi boyunca, çalışma şartlarını, daha fazla üretim zorlamasını, sarı sendikayı, iş cinayetlerini gören işçiler ve aileleri “hala aynı” diye fısıldaştı.
Ama herkesin en derinden iç çektiği anlar bambaşkaydı. DİSK Genel Başkanı Kani Beko “Siz tütün, pancar üretiyordunuz” dediğinde, bir ses duyuldu: Zeytin de vardı! ‘Kendisine uzanan ellerin kırılacağı’ şeklinde sloganlarla karşılanan CHP Manisa Milletvekili Özgür Özel, maden işçilerinin çiçek bahçesinde çalışmasının mümkün olduğu bir ekoloji/enerji politikası hayalini anlatınca derin bir sessizlik oldu.
ÇALIŞMAZSAN İNSAN DEĞİLSİN
“Fail” bilinmese de ekonomi politiğin yasalarının acımasızlığını, “çalışmadıkları zaman” insandan sayılmadıklarını Dev Maden Sen Soma temsilciliği önündeki sarmaşıkların altında çay içerken şöyle anlatıyordu işçiler:
“Burada her işçinin bel fıtığı vardır. Ama bel fıtığı raporu alıp çalışmamak çok zor. Özelden gitmedikçe rapor yazılmıyor.”
AKP yanlısı “insani yardım” kuruluşları da işçilerin kendilerini “insan” gibi hissetmelerini sağlamıyor. Hayatta kalanların kölece çalışma koşulları devam ederken ölenlerin ailelerine yönelik yardımlar, “Ölümüz dirimizden daha çok para ediyor” diye yorumlanıyor. Böylesi bir “yardım” mekanizması özellikle sınıfın oluşum sürecine de müdahale anlamına geliyor. Ölen madencilerin eşlerinin “Sorumlulardan hesap sorulsun”, “önlem alınsın, yeni ölümler olmasın” talepleri yerini “kim ne kadar yardım aldı” rekabetine bırakabiliyor. “Yardım” olarak, ölen madencilerin çocuklarına gelen oyuncaklar, babaları ölmeyen çocuklara “Keşke benim de babam ölseydi” dedirtecek sorunlara yol açabiliyor. Dolup taşan oyuncakları/çocuk kitaplarıyla, yaz okuluyla ve psikologların kadınlarla/çocuklarla yürüttüğü faaliyetlerle Madenci Evi biraz olsun bu “yardım” rekabetini aşmayı hedefliyor.
GENÇLER MADENDE
Bunlar Soma’nın içinden görünenler. Soma’ya bir de hemen 2 kilometre üstündeki köyden, Darkale’den (Tarhala) bakınca, yitip gidenin 301 candan çok daha fazlası olduğunu görüyorsunuz...
Sırtını kayalık dağlara yaslamış Tarhala belli ki eski bir Rum köyü. İsmi Rumca’daki “Trakhys” (taşlık, kayalık) sözcüğünden geliyor. Terk edilmiş ağıllarda, kuşluklarda ve yapayalnız kalmış yıkık evlerde, gökyüzüne komşuluktan yerin yedi kat dibine inen öykünün izleri görünüyor. Yer gök zeytin, nar, ceviz… Her yerden su fışkırıyor. Köyün yemyeşil doğası aşağıya doğru bereketli Bakırçay ovası ile bütünleşiyor. Ama nafile! Hiçbiri para etmiyor! Evlerinin kapısında geçmişlerini bekleyen köyün nenelerinden biri 60-90 kişi kaldıklarını anlatıyor. “Gençler nerede” diye aklımızdan geçirirken, bizi köye götüren maden işçisi Recep düşündüğümüz yanıtı veriyor: “Bu köyden çok fazla arkadaşım vardı madende…”
OKULUN KAPISINDA KİLİT
Soma’da madencilik üzerine uzmanlaşmış Celal Bayar Üniversitesi Soma Meslek Yüksekokulu bulunuyor. Üstelik, “İş Sağlığı ve Güvenliği” konusunda uzaktan eğitim vererek para da kazanıyor. Katliamın ardından Meslek Yüksek Okulu’nun fakülteye dönüştürüleceği, ilçede Maden Mühendisleri yetiştirileceği müjdelenmiş. Ama “nitelikli emek gücü” yetiştirme iddiası taşımadığından olsa gerek, köyün 1930’lardan kalma Tarhala Okulu'nun kapısına kilit vurulmuş.
Tarhala Okulu’nun bahçesinden Soma’ya bakınca tütün yasası, kotalar, zeytinlikleri madenlerin hizmetine sokan tasarı görünüyor. Tarhala’dan Soma’ya bakınca bu yemyeşil verimli toprakların içinde açlık ve ölüm üretebilen kapitalist aklın akıldışılığı görünüyor. Öte Tarhala’dan Soma’ya bakınca madenci yetiştiren Meslek Yüksek Okulu görünüyor ama bir madenci hastanesi görünmüyor.
“Maden” filmini izleyen işçilerin şu repliği neden çılgınca alkışladıklarını Tarhala’dan Soma’ya bakınca anlıyorsunuz: “Biz eşek miyiz; işçiyiz işçi” Salt emek gücünden ibaret kabul edilmeye karşı bu çığlık, belli ki insanlığını kabul ettirme mücadelesinin parolası gibi. Bu kavga sadece madenin değil insanlığın kavgası. Bu kavga madenlerden yükselecek ama belli ki sadece kömürün değil pancarın, tütünün, narın ve zeytinin üretimine ve emeğin yeniden üretimine dair iddiaları olacak bir kavga. Bu kavga en sonuncu kavgamızdır artık…
*DİSK Basın Yayın Dairesi Uzmanı