En büyük sunucu klişelerinden biridir: Futbolun meyvesi gol. Tam da bu nedenle futbolcular sahaya 'gol ya da goller' için çıkar. Yıllar önce Liberal Parti Başkanı Besim Tibuk seçim vaatlerinden biri olarak ofsaytı kaldıracağını açıklamıştı. "Bu ofsayt beni fıtık ediyor. Neymiş o topu attığında adam bir metre öndeymiş. Ne yapalım öndeyse sen de kovala o adamı. Ben bu ofsayt kadar garip bir kural bilmiyorum. Neymiş gol olurmuş. Olsun efendim!" diyerek ofsayta anlam veremeyen birçok kadının da hislerine tercüman olmuştu. Sporla ilgili bir politikaları olmadığı söylendiğinde, sanıyorum kasabasında futbol topuna sahip tek çocuk olmasının da gazıyla, fakir eğlencesi olarak nitelendirdiği futbolda ofsaytın kalkması gerektiğini söylemişti. Hızını alamayarak UEFA'ya ofsaytın gereksiz; kalelerin de ufak olduğunu söyleyen bir mektup da yazmıştı. Tüm bunlar bugün eğlenceli gelse de 'doksan dakika boyunca izlediğimiz maçın golsüz bitmesi' Tibuk kadar eminim çoğumuza sıkıcı geliyor.

Tüm bunlar Beşiktaş-Dinamo Kiev maçını izlerken geldi yine aklıma. Beşiktaşlı değilim ama takım dağıldıkça ben de dağıldım. Sonra internetten yorumlara bakmaya başladım. Beşiktaşlıdan çok Fenerbahçeli yorumu vardı. Daha da kötüsü yapılan yorumların çoğu Beşiktaş aleyhineydi. Dinamo Kiev'e destekler bir yana, maçı betimlemek için tecavüz kelimesini bile kullananlar vardı. Tecavüz gibi insanın ağzına almaya bile tereddüt edeceği kelimeyi yenilgi ile özdeşleştirmek inanılır gibi değil. Fenerbahçeliler Braga maçında hakem Ivan Bebek skandalında Beşiktaşlıların kendilerine yaptıklarını unutmadığını belirterek sosyal medyadan laflar döşüyordu.

Futbol da taraftarlık da rekabete dayanır. Her ne kadar futbol romantiği olsam da ütopik şeyler hayal etmiyorum. Büyük takımların taraftarlarının kol kola girdiği kareler ancak gazete sayfalarında oluyor, bunun da farkındayım. Fakat UEFA ya da Şampiyonlar Ligi maçlarında Türk takımına karşı rakibi destekleme ruh halini anlayamıyorum. Milli dava diyecek kadar ileri gitmeyeceğim. Beşiktaş gol attığında tüm Galatasaray ya da Fenerbahçelilerin kendi atmış gibi sevinmesini beklemiyorum. Gel gelelim rakip taraftarların aylarca içlerinde tuttuğu kini, nefreti, öfkeyi bu şekilde dışa vurmasının sadece futbolla alakalı olmadığını düşünüyorum. Her nasıl tribün içindeki şiddet sadece takımla alakalı değilse sosyal medya canavarlığının da salt takımla ilgisi olamaz.

Toplumsal ötekileştirme zaten hepimizin DNA'sına kazılı. Birine adından önce memleketini, kimlerden olduğunu ve takımını sorduğumuz bir ülkede gruplaşma kanıksanarak doğallaşıyor. Takımı bırakın, tribün grupları olarak bile düşmanlaşılabildiği düşünülürse belki rakibe olan öfke daha normal kalıyor. Öteki dediğimiz takımın düşman değil de rakip olduğunu anladığımız noktada belki bir adım atmış olacağız. Her şeyin ötesinde futbolun hayatımıza negatif değil eğlence, keyif gibi duygular katması gerektiğini anlamamız gerekiyor. Değiştiremediğimiz ya da güçsüz hissettiğimiz durumların yansımasını rakipte göstermenin pek de adil olmadığını da gördüğümüz gün belki her şey daha farklı olacaktır. Belki o zaman rakibin yediği değil kendi attığımız gol ya da goller ile ilgileniriz.