Geçen cumartesi Napoli Frosinone’yi farklı geçerken, hat-trick yapan Gonzalo Higuain adını Serie A tarihine altın harflerle yazdırdı. Ne zaman izlesek, yıllar önce Beşiktaş’ta oynayan abisini ister istemez hatırladığımız Arjantinli yıldız, Gunnar Nordahl’in 66 yıldır kırılamayan gol rekorunu tarihe gömdü. Peki o kim?

1921’de Kuzey İsveç’teki Hörnefors’ta doğmuştu büyük santrfor. On çocuklu fakir bir ailede büyümüştü. Dört kardeşi de sonradan milli takıma yükselse de uzak ara en iyileriydi. Ülkede futbol amatör olduğundan, Gunnar para kazanmak için ayrıca itfaiyecilik yapıyordu.

Hızlı mıydı? Hayır. En teknik o muydu? Hayır. Ama topa inanılmaz bir kuvvetle vurabiliyordu. Nispeten sevmediği sol pabucu bile meşin yuvarlağı fişek gibi gönderebiliyordu. Müthiş bir sezgisi vardı, o zamanlarda birçoklarının beklemediği şekillerde top kovalardı...

Degerfors’tan geldiği Norrköping’de dört şampiyonluğa imza atan gol makinesinin ünü ancak gol kralı olduğu 1948 Londra Yaz Oyunları’ndan sonra duyuluyordu. Şaka gibiydi; Wembley’de taçlanan takımda iki abisi daha oynuyordu.

Vitrine bir çıkmışlar, pir çıkmışlardı. Türkiye’yi çeyrek finalde geçen Yugoslavya’yı finalde deviren İskandinav ülkesi Olimpiyat altınını kapmıştı. Zaten bundan sonrası tufandı. Birçok İsveçli Çizme’nin yolunu tutmuş, “hobi”lerinden para kazanmaya başlamıştı. Onlar profesyonelliği seçmiş ve mevcut kurallar çerçevesinde milli takım kariyerlerine veda etmişti.

Milan o muzaffer ekipten üç futbolcuyu kapıyordu: Gunnar Gren, Niels Nieldholm ve Gunnar Nordahl. İtfaiyecinin ağabeyleri Bertil ile Knut da İtalya’ya ayak basıyor ancak iki savunma oyuncusunun Çizme günleri ufaklık kadar iyi olmuyordu.

Kırmızı-siyahlıların üçlüsü o kadar şahane oynuyordu ki... Adlarının harflerinden oluşturulan Gre-no-li kısa sürede müseccel marka olmuştu. Liedholm yaratıyordu, olmadı sekene vuruyordu. Gren bir taktik dehasıydı, Nordahl ise amansız bir gol makinesi.

1949-1950 sezonunda ağları 35 kere sarsan santrfor, bir ömür kırılmayan rekora imza atmıştı. Zaten yaşamı da geçildiğini görmeden çok önce doyduğu İtalya’da sonlanmıştı.

1950 Brezilya Dünya Kupası’nı İsveç üçüncü bitirince, Vikingler Çizme’yi istila ediyordu. Şaka bir tarafa bu başarı İtalyan kulüplerinin gözünü döndürmüş, amatör futbolcular haraç mezat kapılmıştı. O günün kuralları apaçıktı. İstisnalar dışında ülkeleri sadece amatörler temsil edebiliyordu. Kim bilir Grenoli Trio’su Güney Amerika’da sahne alsa, Uruguay ile Brezilya Maracana’daki unutulmaz maça hiç çıkmayacak, Avrupa’nın bir temsilcisi futbolun adeta din olduğu topraklarda taçlanacaktı...

1951’de “İskandinav Şeytan Üçgeni” Milan’ı 44 yıl sonra şampiyonluğa taşırken, kırmızı-siyahlılar rakip fileleri 107 defa sarsmıştı.

Gren’in Fiorentina’ya transferinden sonra geriye kalan ‘Noli’ sayesinde kırmızı-siyahlılar bir şampiyonluk daha kazanıyordu. Beş sezon gol kralı olan Nordahl, ligde 210 defa ağları sarstıktan sonra Roma’nın yolunu tutuyordu. Artık 35’ine gelmişti...

Başkentte yavaştan kulübeye geçiş yapan futbol sahalarının biricik itfaiyecisi, teknik direktörlük yaşamında çok da başarılı olamamıştı. Son nefesini 1995’te verdiğinde 73 yaşında; Serie A tarihinin en golcüler sıralamasında ikinci basamaktaydı.

O, Milan tarihinin en golcüsü. 225 gole imza atan Nordahl, Silvio Piola ve Francesco Totti’den sonra Serie A’da en çok ağları sarsan üçüncü futbolcu. 0,77 olan maç başına gol ortalamasına ise yaklaşan yok! 1948’de veda etmek durumunda kaldığı milli takımda 33 kez sahne almış, 43 defa fileleri bulmuştu. İsveç formasıyla bugüne kadar 112 karşılaşmada 62 golü bulunan Zlatan Ibrahimovic, onu ancak kariyerinin 91. milli maçında geçebilmişti. Kim bilir Çizme’de gol krallığı asasını kimseye bırakmadığı yıllarda İsveç için oynamaya devam edebilseydi, sadece ülke değil, dünya tarihine geçecekti...

Kimileri adını ilk Totti sayesinde duydu, bazıları Higuain. Shevchenko Milan formasıyla dalya dediğinde, o renklere gönül vermiş kimi ihtiyarlar tevatüre göre şöyle demişti: “Bunu şimdi iki katına çıkarıp 26 tane daha atarsa, Nordahl’i ancak geçecek!”

Sheva’ya da bu kadar kıyılmaz ki... Şaka bir tarafa o kimi gözlerde o kadar değerli ki...