Bugün, yaratımı düş gücü olarak yorumlayan, insanın ve diğer canlıların iyiliğini gözettiği hikâyelerinde dostluğu, barışı ve sevgiyi dingin bir biçimde işleyen değerli bir sanatçıyı, ressam Can Göknil’i konuk ediyorum.

İlk resimli çocuk kitabı ‘Kirpi Masalı’ 1974 yılında yayımlanan Göknil, yakın gelecekte bu alandaki 50’nci yılını kutlayacak. Kendisiyle sanatı ve yeni kitabı ‘Hatıraları Saklama Sandığı’ üzerine sohbet etme şansım oldu. Yerel ile evrenseli bütünleştiren sanatçılar karşısında hayranlığını gizlemeyenlerin söyleşiden keyif alacağına inanıyorum.

golgesinde-renkleri-arayan-yazar-927394-1.

Sevgili Can Göknil, yeni kitabınız uğurlu olsun. Hikâyenin anlatıcısı Abide adında küçük bir kız. Kitabı elime aldığımda kapakta resmettiğiniz sandığın içinden türlü objeler çıkacağını, objeler aracılığıyla eski hatıraları bizlere taşıyacağınızı düşündüm fakat okudukça farklı bir bakış ile karşılaştım. Önce zamanın izlerine saygı duyan bir aileyle tanıştım ardından kendimi, günümüz gerçeklerini kolektif yorumlayan yaratıcı bir sınıf ortamında buldum. Hikâyenin ortaya çıkışından kısaca bahseder misiniz?

İlk kez kitap kahramanlarımın çoğu gerçek kişiler. Abide ve Lebibe, ben ve ablam. Anne, baba, dede kurgu ama Hatıraları Saklama Sandığı, eşimin emekli olduktan sonraki uğraşısı. Yüksek elektronik mühendis olmasının yanı sıra özgün küçük mobilya ve kutu tasarımlarını ‘kutuzade’ markası altında egzotik ahşaplarla biçimlendiriyor. Adı geçen sandık çok yakın bir arkadaş için yapıldı. Bir buçuk yıldır kapalı yaşamak zorunda kalınca aynı çatı altında üretiyor ve birbirimizden esinleniyorduk. Bu dönemde biz çocuk kitapları sanatçıları, okul ziyaretlerimize ara vermek zorunda kaldık. İnsan işini çok sevince dur durak bilmiyor. Kitaptaki öğretmen zoom ile beni sınıfına davet etti. İzmit, Türkan Dereli İlköğretim okulu, 3-C sınıfı ile tanışmak ayrı bir esin kaynağımdı. Tülay Tanyol Pişkin Öğretmen’in aynı zamanda sanat tarihçi oluşu, çocukların ruhlarını aydınlatıyordu. Uyguladığı sanatsal projelerle öğrencilerinin Covid 19 korkusunu da azaltıyordu.

golgesinde-renkleri-arayan-yazar-927395-1.

Yaşama ve yaşlanmanın hüznüne bir de küresel salgın eklenince küçük bir çocuğun dikkatinin nelere yönelebileceğini gösteriyorsunuz. Sevginin ve sanatın iyileştirici gücü diğer eserlerinizde olduğu gibi yine devreye giriyor. Hikâyenizde bir parantez açıyor, dünyaca ünlü ressamların yaşamlarına ve yapıtlarına yer veriyorsunuz. Ayrıca ‘Aşk’ı çocukların dilinden okura aktarıyorsunuz. Bu parantez ne için açıldı ve aşkın sizdeki karşılığı nedir?

Kitabımdaki beş büyük ressam da Tülay Öğretmen’in projesi. Çocukların resimlerinin sergisi de öyle. Ben bu yaratıcı projeleri başka okullara da iletebilmeyi istedim, belki kitabımla başka sınıflara da ulaşırım diye düşünüyorum. Aşk/Sevgi konusunda çevremdeki çocuklarla anket yaptım çünkü kapalı mekânlarda pandemi süresince toplu yaşamak, yaşayabilmek için aşk veya sevgi bağları aşırı önem kazanıyor. Aile huzuru ve bütünlüğü o sevgiye dayanıyor. Bu konuda öğrencilerinin de fikrini aldım tabii. Kitap çıkınca her birine imzalı kitap gönderdim. Okulun ilk günü Tülay Öğretmen dağıtmış. Hepimiz birbirimize faydalı olduk ve dostluğumuz güçlendi. Benim aşk anlayışım: koşulsuz güven.

Sizce çocuk edebiyatı hatıraları saklama sandığına girer mi?

Çocukluk kitaplarını sandıkta saklayıp, kendi çocuklarıyla paylaşan anneler tanıdım.

Can Göknil’in sanatından etkilendiği ressam ve yazarlar kimler?

Resimde Sinan Demirtaş, Selma Gürbüz ve pek çokları, İnci Eviner çok özgün ve yenilikçi bir sanatçı. Edebiyat ustam Faruk Duman. Bir kitabında zaman ölçüsü için “Bir bulgur pilavı pişirimlik” vakitten söz ediyor. Sus Barbatus’un ilk kitabının kış betimlemelerini okurken ellerim buz gibi olmuştu. Türk dilinin estetiğini ve zarafetini bilen bir yazarımız.

Öykülerinizde doğum ile ölüm arasındaki yaşam farklı yönleriyle zarif bir biçimde okura yansıyor.Maddenin ve ruhun kırılganlıklarına değiniyorsunuz. Bir deniz kabuğunun “pilili ak gövdesi” gibi narin betimlemeleriniz var. Anlatılarınızda “Aynı rüyayı tekrar görmeyi sevmem” gibi net manifestolar da göze çarpıyor. “Düşler kırılgandır” derken tekrarlanmayan düşler kurmayı nasıl başarıyorsunuz?

1973 yılında, New York, Manhattan’daki eğitim ve sanat ortamı, iş hayatı ve çok canlı büyüleyici büyük kent yaşamının onuncu yılını doldurunca ABD’den ayrılarak yurda döndük. Köklerimiz çağırmıştı bizi çünkü çocukluk yıllarımızın İstanbul’u şimdiki gibi değildi. Erik, incir dalından toplanır, denize ev önlerinden girilir, evlerde döşenen börek tepsileri pişsin diye yan sokaktaki ekmek fırınına götürülür, komşularla dostluklar kurulurdu. Dönüşümüzün ilk yıllarında, hem özlem gideriyor hem de çalışıyorduk. Benim ilk resimli kitabım 1974 yılında Redhouse Yayınevi’nden 5000 adet çıkınca ülkemizde resimli çocuk kitapları konusunda ilk adımlardan biri oldu.

golgesinde-renkleri-arayan-yazar-927396-1.

Bir süre sonra Mahmut Şevket Paşa Köyü’nde çiftlik kurduk. Eşim içinde bana da bir gravür atölyesi kurdu. Çiftlik atölyemde gravür kitaplar hazırladım: Davetname, Hayretname, iki Yıldızname ve Falname. Elimle gravür presimde özenle bastığım sanatçı kitaplarımın, Yapı Kredi K. Taşkent Galerisi, Tokyo Chihiro Müzesi, Washington DC Kadın Eserleri Müzesi, Ege Üniversitesi Kağıt ve Kitap Sanatları Müzesi gibi özel mekanlarda sergileri oldu. Gravür kitaplarımın üç tanesi 2005 yılında Londra’daki Victoria & Albert Müzesi kütüphane koleksiyonuna eklendi. Bunun 10 Kasım’a rast gelişi beni ayrıca gururlandırdı. Sonraları bahar aylarını Göcek’te geçirmeye başladık. Teknemiz Hayta ile deniz tutkumuza teslim olduk. Doğayı dinledikçe öyküler yazdım. Elimin altında atölyem olmayınca en iyi arkadaşım doğa ve kitaplardır.

Evet, sanatta tekrar olmamalı bence. Olursa izleyici çok sıkılır. Çünkü sanat yapıtını üçgen gibi düşünürsek; sanatçı+ yapıt+ izleyici birleşirse o yapıt tamamlanır ve bazen eser olur. İzleyicinin de zamanı değerli. Aynı şeyin tekrarını görmek için neden vakit harcasın. Gerçi zaman zaman sevdiğim bir deseni tekrarlamak istediğim oluyor ama yapmamaya çalışıyorum. Şimdiyi merak ederseniz, 75li yaşları da geride bıraktık, denizlerde yorulduk, kaptan miçoluğumuz öykülerimde kaldı. İstanbul’daki baba evimizde minik bostanımız, İskoç kedimiz, konuk bahçe canlıları, birkaç kök gül, çamlar ve papağanlar bize yetiyor. Sanatsal üretim ise hiç durmuyor.

Dünyaya bir çocuğun, göğün ya da bir tespih böceğinin gözünden bakabilen Can Göknil yaşamı yorumlarken, gözlem becerisi mi yoksa yazı yazmaya duyduğu derin istek mi ön plana çıkıyor?

golgesinde-renkleri-arayan-yazar-927397-1.

Sanırım hepsi etkili. Gerçi belli bir metodum yok. Ben çocuksu ruhuma ve doğallığıma güveniyorum. Resimde donanımlıyım, çünkü eğitimliyim, belki de bu nedenle yazarken sözcüklerin ve anlamlarının yan yana gelişinde estetik arıyorum ve yavaşım. Yazan bir insanım ama yazar değilim açıkçası Türkçe edebiyat okuyorum ve kimi yazarların Leyla Erbil, Yaşar Kemal, Sabahattin Ali, Sait Faik gibi kişilerin dil hâkimiyetini görüyorum.

Bazen tek sözcük bile öyküdür” ifadesi sözcüğün anlamını sezgilere emanet ediyor. Muska ve tılsımlara dair yaptığınız araştırmaları da okuyunca sormak istedim. Tılsımına inandığınız sözcükler var mı?

O cümle, ustam Faruk Duman’ın öykü tariflerinden biri. Benim sözcük biriktirme defterim var. Kelime anlamlarının sezgiye, yoruma açık olmalarını önemsiyorum. Çünkü okur da yorum yapabilmeli diye inanıyorum. Ama yazarlık tılsımı varsa, onu henüz bulmuş değilim.

Halk deyişlerinin izini sürüyor, toprak ve insan ilişkisinde bilgelik ve mizahın öne çıktığını belirtiyorsunuz. Tekerlemeler, söz oyunları sizin için ne ifade ediyor?

Resimli Çocuk Kitaplarımda fantastik olguları seviyorum. Örneğin Çatlak Hasan’da ana karakter karpuzun içine düşüyor ve kırk devesini kaybeden deveciyle karşılaşıyor. Bu deyişler çok resimsel ve zihin açıcı ve halkımızın zekâsını, hayal gücünü yansıtıyor. Çocuk okur eğleniyor ve kitabın sonuna kadar ilerliyor. Sonra hayallere dalıyor. Çok önemli hayal edebilmek. Hayal olmasa ne sanat, ne de bilim gelişir. Her yeni buluş önce bir hayaldir. Ben bu bağlamda masalları da inceledim. Sevmedim çünkü önerilen değerler yanlış, padişah kızı ile evlen, saraylarda yaşa, zengin ol! Oysa öyle güzel, insanı mutlu eden değerler var ki…

golgesinde-renkleri-arayan-yazar-927398-1.

Tarihsel ve antropolojik araştırmalara büyük önem veriyorsunuz. Notlar alıyorsunuz. Bir resme ya da hikâyeye başlamadan önce çalışma programınızı hazırlarken sizi motive eden şeyler neler?

Bir yabancı dili, aynı şekilde öz dilimizi de, hakkıyla öğrenebilmek için o dili konuşanların tarihini, inançlarını, kültürünü tanımak gerekiyor. Bugün Robert Lisesi olarak adlandırılan okulun mezunlarıyız. Okul dışı aktiviteler (tiyatro, edebiyat, bilim, spor…) Bizlere ilgi alanlarımızda lise yıllarında gelişme imkânı sağladı. Kütüphanelerdeki etkinliklerimizle sorgulamayı ve yorum yapmayı öğrendik. İngilizce neredeyse dünya dili olduğu için sınırsız iletişim sağlayabildik. Yolumuza A.B.D. üniversitelerinde devam ederek aynı araştırmacı anlayışla yüksek eğitim aldık. Hayata atılınca özgüvenimiz güçlüydü. Ancak benim seçimim sanat olunca, sanatsal kimliğimi öz kültürümüz ile ilişkilendirmek istedim. Sanatçı kimliğimi bu yönde geliştirmek arzusu motivasyonum oldu.

Yerel ile evrenseli buluşturma isteğiniz, bu yöndeki farkındalığınız ne zaman oluştu?

O çok kar yağdığı kış Tokyo’da bulunmuştuk. İnançların evrenselliğine bir tapınak gezisinde rastladım.

Muhteşem kaligrafileriyle dar uzun kağıtlara dualar veya bilmediğim şeyler yazarak ağaç dallarına düğümlüyorlardı. Bizim dilek ağaçlarını düşündürmüştü bu uygulama. İnsanın özü her yerde aynı belki.

KİŞİ BİLDİĞİNE HAYAL KATAR

Sizce insanın yaşamadığı duyguları resme ya da yazıya dökebilmesi mümkün mü?

Olmaz herhalde, kişi bildiğine, tanıdık olana hayal katar ve sözlendirir. Yaşamadığını araştırarak öğrenir belki, sonuç çıkar mı bilemem. Örneğin ben kutup hayvanlarını, kar tavşanlarını masal yapamam ama usta bir yazar müthiş bir kurgu çıkarır belki.

Gölgem Renkli Mi? adlı kitabınızı ayrı bir keyifle okudum. Kitabın bir bölümde dile getirdiğiniz üzere Anadolu inançlarının sanatınıza etkisinden bahseder misiniz?

Resim sergilerimde dünü bugünü olan inançlar ana kavramlarından biri, örneğin muskalar… İlk muskalar MÖ 1700 yıllarında Mezopotamya’da rast geldiğimiz silindir mühürlermiş. Üstlerine kutsal ellerin kazıdığı gizemli figürler koruyucu oldukları için mühürlenen işi ve mühür sahibini korurlarmış. Küçük objeler oldukları için yaygınlaşmışlar. Asur ticaret kolonileriyle bu mühürler Anadolu’da da kullanılır olmuş. Londra’da British Museum’da pek çoğunun desenlerini çizebilmiştim. Muska inancı günümüzde de toplumumuzun gönlünde. İnançlar toplumları biçimlendiriyor sanırım. Kitaplı dinler ile ilgilenmiyorum. İlksel inançlardan mitlere uzanıyorum. Mitler, söylenceler o toplumların inançlarının öyküleşmesi bence. İnançlardan doğan uygulamalar ise folklor veya halk bilimi çerçevesine bilimselleşmiş. Ben önce uygulamaları fark ettim. Okudukça ilgim arttı. Örneğin develerle ilgili inançlarda çocuksuz bir kadın devenin boynundan kıl kopartıp koca hayvanın bacakları arasından geçebiliyor. Bu uygulamanın onu doğurgan kılacağına inanıyor. Deve bir tepse onu! Ya kocası kısırsa! O geçsin bakalım deve altından. Ama erkeklerimiz kusursuz! Ve kadın da çaresiz. Söz hakkı yok, büyülere, tılsımlara başvuruyor veya doğadan medet umuyor.

Bildiğim kadarı Türk toplumları M.Ö. 200 senesinde tarih sahnesine çıkmışlar. Savaşçı ve göçebe kavimler. Yaşam biçimleri, hayvanlarıyla birlikte sürdükleri hayatlar, sert doğa koşulları inançlarını biçimlendiriyor. Ben en çok şamanları sevdim. Yaratılış efsaneleri, dünya tasarımları, tanrılara dönük anlatıları, doğum ve ölümle ilgili düşünceleri, kamların kıyafetleri ve davullarında olan tılsımlı eklentileri, koruyucu hayvan ataları, çok resimsel, hayale ve yoruma açık olgular. Bunları Hermitage Müzesi’nde yakından inceledim.

golgesinde-renkleri-arayan-yazar-927399-1.

Yazı mı resme yoksa resim mi yazıya daha çok ilham veriyor?

Ben ilhamımı kitaplarda buluyorum.

golgesinde-renkleri-arayan-yazar-927400-1.

“Resimlemek isterdim” dediğiniz bir başka yazara ait hikâye var mı?

Yok, kendi içimi tanıyorum ve sadece kendi anlatılarıma resim yapıyorum çünkü illüstratör değilim, sadece ressamım.

Yaşamınızın bir döneminde kendinize yönelttiğiniz bir soru var; “Göçmen olsaydım nasıl resim yapardım?” Dünyanın durumu ortada. Göçler ve sürgünler devam ediyor. Sanatın iyileştirici gücü diyoruz fakat göçmen bir sanatçı varlığını nasıl koruyacak, sanatını kimlere, nasıl ulaştıracak? Görüşleriniz nelerdir?
Biz ABD’ye öğrenci vizemizle burslu gitmiştik. Sonra çalışma izni olan göçmen statüsündeydik (Green Card). 11 Eylül öncesiydi. Müslüman bir ülkeden gelişimizle kimse ilgilenmiyordu. 11 Eylül sonrasında pek çok dostumuzu kaybedebilirdik. İş çevrelerinde dışlanırdık. Orada aldığımız eğitim ülkemizde bize çok kapı açtı. Benim açımdan burada ilk resimli kitaplarım hemen yayımlandı çünkü bu işi biliyordum. Kitaplı işlerde geçinecek bir gelir sağlanmıyordu. Yurt dışı fuar ve sergilere davetli olduğumda tek kişilik bir ekip olmak zorundaydım. Şimdi çok memnunum çünkü örnek oldum ve ülkemizde resimli çocuk kitaplarının gelişiminde epey rolüm oldu. Şimdiki göçmenlerin durumu çok başka, çok acı.

GERÇEK DEĞERLERİN ÜSTÜ ÖRTÜLDÜ

Gezi ve araştırmalarınızda en etkilendiğiniz ülke ya da müze hangisi oldu?

Ankara’da Anadolu Medeniyetleri Müzesi. Orada Anadolu kimliğimizi keşfettim ve benimsedim.

Güçlü bir betimlemenin size iki üç tuvallik ilham verebildiğini biliyoruz. Yazıda benzer etkiyi yaratan şeyler neler?

Dediğim gibi yazar değilim ama sevdiğim yazarları okurken etkileniyorum, zihnimde görsel kurgular oluşabiliyor bazen.

Hatıraları Saklama Sandığı’na dönecek olursam Zaman Kapsülü başlıklı bölüm, fikir, emek, mücadeleyi önce resim ve heykel aracılığıyla bir “ömürlük bir anı”ya ardından geleceğe armağan edilmek üzere bir gömüte dönüştürüyor. Öykünün seyrinden yola çıkarak sormak isterim, bugünden geleceğe taşımak istediğiniz değerler neler?

golgesinde-renkleri-arayan-yazar-927401-1.

golgesinde-renkleri-arayan-yazar-927402-1.

Toplumumuzdaki eğitim bozuklukları, sağlık sorunları, yozlaşan ekonomi, kolay kazançlarla elde edilen gösterişli yaşam biçimi gerçek değerlerin üstünü örttü maalesef. Gerçek değerlerimiz Atatürk ilkeleri ve demokrasidir. Aile bütünlüğümüzdür, kadın erkek el ele, eğitimli bir toplum yapısı kazanmaktır.

golgesinde-renkleri-arayan-yazar-927404-1.