Gollum, hiç kullanılmayacak olsa bile o mutlak güce sahip olmanın insanı nasıl zedelediğinin bir simgesidir. Ama Gollum, Sauron değildir. Sauron, bütün Orta Dünya’ya sahip olacak, her şeyi yakıp yıkacak, özgür halkları yok edecek ve geriye kalan tüm halkları köleleştirecek bir yarı tanrıdır

Gollum’u nasıl bilirdiniz?

BİLGE SELÇUK*
@byagmurlu

Yüzüklerin Efendisi, fantastik edebiyatın başyapıtıdır ve 150 milyonun üstündeki satışı ile tarihte en çok satılan romanlardan biridir. Hayranları bilir, Yüzüklerin Efendisi’nde sadece bir roman serisi yazmamıştır J.R.R. Tolkien; kozmolojisi, mitolojisi ve tarihiyle bir “Orta Dünya” kurmuştur. Alışık olduğumuz kahramanlar ve hikayelerden farklıdır bu; ırklar ve hatta yeni diller yaratacak kadar büyük bir çalışma ve yaratıcılık destanı vardır kitapta.

Her ne kadar yazarı ısrarla reddetse de, okurları, Yüzüklerin Efendisi’ni 20. yüzyılın ilk yarısının bir alegorisi olarak görür. Ne de olsa, Tolkien 1. Dünya Savaşına katılmak zorunda kalmış, savaşın dehşetini görmüş ve siper humması nedeniyle hastanede yatarken atmıştır “Orta Dünya”nın temellerini. Yüzüklerin Efendisi’nin yazıldığı 1937-1949 yılları da önemli ölçüde 2. Dünya Savaşı yıllarıdır. Kitaptaki “yüzüğün” atom bombasını, Orkların Alman askerlerini, Sauron’un Hitler ya da Stalin’i sembolize ettiği çokca konuşulmuştur. Tolkien, açık olarak, sadece Sam Gamgee karakterinin kırsal kökenli İngiliz askerlerini sembolize ettiğini kabul etmiş, diğer tüm ilişkilendirmelere soğuk bakmıştır.

Hasta yatağında tasarlamaya başladığı ve çocuklarına da anlattığı hikayeleri biraraya getirdiği kitabın bir gün fenomen olacağını tahmin etmiş midir Tolkien bilinmez; ama 2015 yılında bir ülkenin gündemine cumhurbaşkanına hakaret davası ile gelebileceğini hayal edemezdi herhalde. Ama bu oldu, ve elbette bizim ülkemizde.

Söylediğim gibi, Yüzüklerin Efendisi okuru, kitapla gerçek yaşam arasında alegori kurmaya bayılır. Bunlardan biri olduğunu tahmin ettiğimiz Dr. Çiftçi de sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, cumhurbaşkanını kitabın (pek de sevilmeyen) karakterlerinden Gollum’a benzetmiş. Bu yüzden meslekten 1 yıl men edilmekle kalmayıp, hakkında 3 yıl 2 ay hapis istemiyle dava açılmış. Mahkeme başkanı Gollum’un karakterinin anlaşılabilmesi için bilirkişiler atanmasına karar vermiş; bu bilirkişilerin davranış bilimci, psikolog, akademisyen olması da uygun görülmüş. Bu haberi okuduğumda, evet dedim, bu kriterlere uyuyorum, ve dahası, Yüzüklerin Efendisi hayranıyım. Ve hatta daha birkaç ay önce Yeni Zelanda’ya gittiğimde Gollum’un yaşadığı toprakları gördüm, Peter Jackson’ın stüdyosunda Gollum’un nasıl oluşturulduğunu izledim, o halde bu konuda yazmadan duramam. Ve evet yazıyorum, ama hemen belirteyim, bunları herhangi bir Yüzüklerin Efendisi hayranı olarak yazıyorum, çünkü psikolog veya akademisyen olarak Gollum’un nasıl analiz edilmesi gerektiğinden emin değilim. Bizim alanda psikoloji ve sinemayla uğraşan meslektaşlar vardır; ben onlardan biri değilim. Bunu akılda tutarak okuyun.

Gollum kim, Sméagol kim?

Yüzüklerin Efendisi’ni sinemaya kazandırarak izlemekten bıkamayacağımız üç şaheser yaratan Peter Jackson birkaç gün önce bir açıklama yaptı: Türkiye’deki o davaya sebep olan o sevimli fotoğraflar Gollum’a değil, Smeagol’a aittir, dedi. Akıllar da biraz karıştı; Sméagol, Gollum’un iyi kalpli ikizi miydi?
Sméagol ve Gollum aslında birdir. Yani Gollum diye bildiğimiz karakterin ismi Sméagol’dur. Sméagol, bir cins Hobbit, Orta Dünya’nın en barışcıl halkından… Kendi halinde bir yaşantısı vardır Sméagol’un, ta ki doğum gününde ‘Tek Yüzük’ karşısına çıkıncaya kadar. Gördüğü andan itibaren büyüsüne kapıldığı bu yüzük onun kıymetlisi olur. Sméagol, kıymetlisini kaybetmemek için birçok şeyi yapabilecektir. Kuzeni Deagol’u öldürür. Yüzüğün elinden gitmemesi için azami tedbirli olmalıdır. Çok korkak, bir o kadar da dirençlidir. Köyünden ayrılıp tek başına dağların altında bir mağarada yaşamaya başlar. Yalnızdır, artık insanlıktan (Hobbit’likten) çıkmıştır. Yüzüğe sahip olmak, içindeki kötüyü canlandırır, yıllar içersinde başkalaşım geçirir, ve konuşurken çıkardığı yutkunma sesi yüzünden ismi artık Gollum’dur.

Yani Sméagol, Gollum’a dönüşür. Yüzüklerin Efendisi’nin başkahramanlarındandır. Yüzük de başkahramandır. Yüzük, mutlak gücü simgeler; her kimin eline geçerse, ona neredeyse sonsuz hayat verir. Hüküm Dağı’nın ateşlerinde dökülmüş bu yüzük, “her şeye hükmedecek tek yüzük”tür. Yüzüğü Sauron dökmüştür; mutlak kötülüğün temsilcisi. Ama Sauron ancak yüzükle cisimleşir; yani mutlak güce sahip değilken mutlak kötü tam fark edilemez. Varlığı devam eder, ama eksik ve görünmezdir. Mutlak kötülük tamamlanabilmek için mutlak güce ihtiyaç duyar.

Güç, aslında her zaman kötü de değildir. Örnegin, Galadriel, Elflerin kraliçesidir ve elbette güç ve iktidar sahibidir. Ama mutlak iktidar peşinde değildir Galadriel. Ona yüzüğe sahip olma fırsatı sunulduğunda, bunu istemez. Mutlak gücün onu nasıl değiştireceğini bilir. Mutlak güç, sınırsız iktidar demektir. Ve Elflerin kraliçesi bilgelik göstererek, sınırsız iktidarı reddeder. Bu, bize şu mesajı da verir: Demek ki, güç ile mutlak güç farklıdır, ve mutlak güç hırsından sakınabilen liderler vardır.

Ama çoğu kişi bunu yapamaz, yüzüğü reddedemez. Kitapta, yüzüğe sahip olan altı kişiden hiçbiri yüzüğün cazibesinden kendini alamaz. Yüzüğün sahipleri üstündeki etkisi çok kuvvetli ve kötüdür, ama bu kötü etki kendini herkeste farklı şekilde gösterir.

Yüzüğü, asıl sahibi Sauron’un elinden alan İnsanların kralı Isildur, yarı-Elf kral Elrond’un tüm ısrarına rağmen, yüzüğü yok etmeye yanaşmaz. Hırsına yenik düşer; yüzüğü iktidarı için kullanmak ister. Ama Gollum, mesela, Isildur’dan farklı olarak, elindeki bu mutlak gücü kullanmaya hiç niyet etmez. Yüzüğü, ne Orta Dünya hükümdarlığı, ne servet, ne daha iyi bir yaşam için kullanmaz. Kıymetlisini kaybetme korkusu onu en zavallı hayatı yaşamaya iter. Tek istediği, kendi başına, bir mağarada, ama ilelebet mutlak güce sahip olduğu bilgisiyle yaşamaktır. Bu bize şunu anlatır: İktidarını hiçbir şey için kullanamayacak kişilikte olanlar bile elindeki iktidardan vazgeçemez; kendi başına çürümek pahasına.

Frodo

Frodo’nun yüzükle ilişkisi de çok dikkate değerdir. Keza Frodo’nun önemli bir misyonu vardır; Sauron’un yüzüğü ele geçirmemesi için yüzüğü yok etmek. İnsanlığın kurtuluşu için mutlak gücün sonsuza kadar ortadan kaldırılması gerekir. Çünkü mutlak kötünün eline mutlak güç geçtiğinde sonuç felakettir. Bunu ancak çok güvenilen biri yapabilir, yakınlarının gözetimi, desteği ve yardımıyla. Bu, Frodo’dur. Frodo önce yüzüğü -yani mutlak gücü- bulmalı, onu yok edebileceği yere kadar taşıyabilmeli ve ortadan kaldırmalıdır. Bu, kötülüğün bitişi olacaktır.

Ama o an geldiğinde, Frodo ele geçirip, parmağına takmadan o kadar yol boynundaki zincirde taşıdığı yüzüğü çıkarıp ateşe atacağına, parmağına geçiriverir. Yüzükten vazgeçemez. Ve, işin doğrusu, yüzük için hayatından zaten vazgeçmiş olan Gollum’un saldırısı olmasa, Frodo yüzükten hiç kurtulamayacaktır. Yüzük, Gollum ve Frodo arasındaki kavgada yok olur. Her ikisi de başlangıçta iyilerdir aslında. Ama mutlak güç hırsı ruhlarını ele geçirdiğinde canları pahasına mücadele ederler. Yüzük, Frodo’nun parmağı ve Gollum’la beraber Hüküm Dağı’nın ateşine düşer ve ilelebet kaybolur. Gollum da, Sméagol de artık yoktur; Frodo ise bir uzvunu yitirmiştir.

‘Dokuz parmaklı kahraman Frodo’, canı pahasına, dünyadaki zulmü bitirmek için yola çıkmıştır. Bunun için çok uğraşmış, içinde ve dışında çok savaş vermiştir. Yüzüğün, yani mutlak gücün yok olması aşamasında nefsine yenilse ve yüzüğü ortadan kaldıracak hareketi kendisi yapamasa da, amaç hasıl olmuştur. Frodo bağıra basılır. Ama yüzük onda olduğu süre boyunca epeyce örselenmiş, hem ruhsal, hem bedensel olarak çökmüştür. Aslında kısa da süren bu yolculukta en yakınlarına güvenini kaybetmiş, yalan söylemiş, etrafındakileri kırmıştır. Ve üstüne, gücün cazibesine yenik düşmüştür. (Peki ya Gollum? 500 yıl bu cefaya bir mağarada katlanan Gollum, sahi, ne kadar kötüdür?)

Yüzük o mücadelede yok olmasa, Frodo’nun yüzükten kurtulması mümkün olmayacaktır ve dönüşeceği şey Gollum’dur; bunu biliriz. Çünkü mutlak güç, insanı ele geçirir ve yozlaştırır.

Fakat burada fark etmemiz gereken bir şey daha: mutlak gücün yaratıcısı Sauron dışında mutlak kötü yoktur kitapta. Herkesin içinde iyi ve kötü vardır, ve koşullara göre biri veya diğeri ortaya çıkar. Gollum’un içindeki Sméagol de aslında hiç yok olmamıştır. Gollum’un içinde iyi bir taraf hep vardır; ona, arkadaşlığı, sevgiyi hatırlatır. Gollum ve Sméagol birbiriyle tartışır; bitmeyen bir çatışma yaşarlar. Ona iyi davranan biri olduğunda (Frodo gibi) bundan etkilenir, yumuşar; içindeki kötünün başkasına zarar vermesine engel olmaya çalışır. Ama sahip olduğu mutlak iktidar gücü o kadar büyüktür ki, büyüsünden kurtulamaz. Ara ara yüz üstüne çıkan bu iyi taraf ve çatışan iç seslere rağmen, mutlak gücün getirdiği kötülük ağır basar.

Sauron, Saruman, Solucandiller ve Jung

Gollum, hiç kullanılmayacak olsa bile o mutlak güce sahip olmanın insanı nasıl zedelediğinin bir simgesidir. Ama Gollum, Sauron değildir. Sauron, bütün Orta Dünya’ya sahip olacak, her şeyi yakıp yıkacak, özgür halkları yok edecek ve geriye kalan tüm halkları köleleştirecek bir yarı tanrıdır. İhtiyacı olan tek şey mutlak iktidardır. Yani Sauron, görüp görülebilecek en büyük felakettir. Sauron’un kudretini fark edip, hizmetkarı olan ama yüzüğün kendisine yar olmayacağını bilip peşinde koşmayanlar da vardır; Saruman gibi. Saruman gibiler sadece iktidara biat ederler.
Bir önemli nokta daha: Yüzük Gollum’la beraber yer altındayken bile aslında hep vardır, sadece biz görmeyiz. Bazen bir acizin elinde, bazen bir kahramandadır. Dönem dönem el değiştirir... Ama yüzük yer altında olsa da, bu dünyada olduğu sürece Saruman’ın eline geçme ihtimali her zaman vardır.
Bunları bilip de Dr. Çiftçi’nin yaptığı teşbihe katılmak bana güç geliyor. Mutlak güç ve mutlak kötülüğün gölgesi Orta Dünya’dan çıkıp buralara kadar yayılırken, bunu mağarasından çıkamayan ve yüzüğü kendisi için hiç kullanmayan Gollum garibine bağlamak mümkün mü?
Bunları düşünmeyi ve konuşmayı ben de Dr. Çiftçi gibi severim. Kişilik gelişimi dersinde Jung’u anlatırken Star Wars’tan, Yüzüklerin Efendisi’nden ve hatta Simpsonlardan söz etmeden, Jung, Joseph Campbell ve George Lucas bağlantılarını kurmadan olur mu? Anayı, çocuğu, bilgeyi, üç kağıtçı dalavereciyi, tamlığı, uyumu, içimizdeki kadını erkeği, iyiyi kötüyü düşünmeden, olur mu? Olmaz.

Sadede gelirsek; Sauron’u görmezden gelip, Saruman’ları atlayıp, Solucandillerin medyayı esir alan fısıltılarını duymayıp, İsengard zindanlarında beslenen Orklar memleketi darmaduman ederken, Gollum’a yüklenmek ayıp olur. Ama teşbihte hata da olmaz.

Kusurumuz varsa affola.

* Koç Üniversitesi