İslamcı iktidarın alternatifinin, içinden çıktığı Milli Görüş olduğunu söylüyorlar. Dün “Milli Görüş gömleğini çıkardık” diyenler bugün tekrar o gömleği giydikleri için, alternatiflerinin de “öz hakiki Milli Görüş” olduğunu iddia ediyorlar, “gömlek kalsın, giyen değişsin” hesabı yani.

Mevcut Cumhurbaşkanı’nın alternatifinin, bir önceki Cumhurbaşkanı olduğunu söylüyorlar. İkisi de Milli Görüş’ten, ikisi de İslamcı. Milli Görüş’ten birlikte ayrılmışlar, yeni partiyi birlikte kurmuşlar. Alternatif olduğu iddia edilen, bu iktidar döneminde dışişleri bakanlığı, başbakan yardımcılığı, başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı görevlerinde bulunmuş. On beş yıl boyunca iktidarın herhangi bir icraatını eleştirdiği, cumhurbaşkanıyken noterlikten başka bir şey yaptığı görülmemiş ama olsun, kıymeti kendinden menkul bir demokratlığı, kıymeti kendinden menkul bir özgürlükçülüğü var. Çatı adayı yapalım, gelsin bizi kurtarsın! Bir kez daha “gömlek kalsın, giyen değişsin” hesabı yani.

Cumhuriyet’i kuran parti, eğer engellenmese, Milli Görüş kökenli bir İslamcıyı, yani Cumhuriyet’i yıkma projesinin aktörlerinden birini “Türkiye’yi kurtarmak” için aday gösterecekti az kalsın. Bunu başaramadılar belki ama ismi geçen adaylara bakıldığında, Gül, Şener, Babacan, kimin kazandığı belli oluyor. Milli Görüş’ün alternatifi Milli Görüş, Milli Görüşçü ismin alternatifi Milli Görüşçü ise, Cumhuriyet’i kuran parti daha baştan kendi içinden bir adayı değil, Milli Görüş’ten bir adayı tartışmışsa, bu tabloda Cumhuriyet yenilmiş, İslamcılık kazanmıştır; çünkü alternatifsiz görünmektedir ve alternatifsiz olan kazanır.

Gelelim diğer alternatife. “Cumhur İttifakı”nın küçük ortağından ayrılan partiye ve liderine. Akşener, ülkücü bir geçmişi de olmakla birlikte tipik bir merkez sağ siyasetçi. Ülkücü Hareket’in 90’larda merkeze doğru yürüyüşünün vitrin isimlerinden biri. Tansu Çiller’in gözdelerinden. O karanlık yıllarda kısa bir süre İçişleri Bakanlığı da yaptı, Ağar ekolünün takipçisiydi.

Milli Görüş’ün bölünmesi esnasında “yenilikçiler”in yanında yer aldı ama sonra MHP’ye katıldı. Kendisinin ve partisinin iktidara alternatif olduğu iddia ediliyor. Partisinin politikalarının ve programının mevcut iktidarın ekonomi politikalarından, eğitim politikalarından, dış politikasından farkı nedir, gelir dağılımı, asgari ücret, dış borç, enflasyon, işsizlik, tüm bunlara bakışı nedir bilinmiyor ama alternatif. Öyle ki CHP tabanının ciddi bir bölümü, “Kendi adayımız ikinci tura kalırsa seçilemez, o yüzden Akşener çıkmalı” diyor. Oysa yine aynı, “gömlek kalsın, giyinen değişsin”den başka bir şey değil bu.

Cumhuriyet’i kuran partinin basiretsiz yönetiminin de büyük katkılarıyla, sağcılığın alternatifinin sağcılık, İslamcılığın alternatifinin İslamcılık olduğu, gömleğin aynı kaldığı ama giyenin değiştiği, dolayısıyla özünde hiçbir şeyin değişmemiş olacağı bir siyasal iklim 12 Eylül’den bugüne ülkeye adım adım yerleştirilmiş, toplumun kafasına nakşedilmiş durumda.

Buna gerekçe olarak sunulan şey ne peki? Sözde “gerçekçilik.” Sözde diyoruz, çünkü bu “gerçekçilik” bizden toplumların değişmez özlerinin bulunduğuna, Türkiye toplumunun da özü itibariyle sağcı olduğuna ve bu yüzden sağcı iktidarın ancak başka bir sağcı tarafından devrilebileceğine, sandıkta ancak sağcılık yaparak kazanılabileceğine inanmamızı istiyor.

Türkiye’de sol bir siyaset için zemin bulunduğunu, sağcılığın alternatifinin sağcılık olmadığını, aslı varken suretine kimsenin dönüp bakmayacağını, iktidarın en büyük şansının onun diliyle konuşup onun gibi siyaset yapmaya çalışanlar olduğunu söyleyenlere ise parmak sallanıyor, “Sağ-sol bitti, şimdi bunun zamanı değil, durum başka” denilerek had bildiriliyor, “hayalperestlik” ithamında bulunuluyor.

Tamam, siz İslamcılığın alternatifi olarak İslamcılığı, İslamcının alternatifi olarak İslamcıyı, sağcılığın alternatifi olarak sağcılığı, sağcının alternatifi olarak sağcıyı sunun, kurtuluşu buradan bekleyin, memleketin buradan düze çıkacağını iddia edin ve “gerçekçi” olun, “Buradan kurtuluş çıkmaz, buradan bir yere varılmaz” diyenler ise “hayalperest” olsun, eyvallah.

Onlar böyle diyor da, biz ne yapıyoruz peki? Seçimlere girebilen bir partimiz yok, beş günde yüz bin imzayı toplayabilecek bir örgütlülüğümüz, yüz bin kişiyi harekete geçirecek bir lider figürümüz yok. Haydi seçimleri tanımıyoruz diyelim, etkili bir boykotu örecek gücümüz yok, topluma seslenme kanallarımız, araçlarımız zayıf, söylediklerimizi dinletecek bir etkimiz yok.

Şu iki aylık baskın seçim sürecinden çıkaracağımız en büyük ders esas olarak budur. Eğer sağcılığın alternatifi olarak yine sağcılık sunuluyor, solun esamisi okunmuyorsa, sol siyasetten bahsedenlere “hayalperest” damgası vuruluyorsa, bundaki en büyük sorumluluk yine bizde. Oturup bunun üzerine düşünelim. Unutmayalım, sandıklar gelir, sandıklar geçer ama sol etkili bir aktör olarak siyaset sahnesine çıkmadığı sürece, giyen değişse de o gömlek hükmünü icra etmeye devam eder.