Önce herşey gönüllüydü. Sosyal mesafe, izolasyon, sokağa çıkmama, evde kalma, elleri yıkama... Hepsi gönüllü!

Zorunlulukların dibi OHAL’li bile gönüllü olarak kendi kendimize ilan etmemiz istendi!

Bazı gönüllülerin gönüllü olarak sürece katılma istemleri konusunda ise hiç gönüllü olmadı iktidar.

Misal, Türk Tabipler Birliği (TTB). Uzmanlıkları, ülke çapındaki örgüt ağları, en küçük sağlık birimindeki varlıkları ile bu krizin yönetiminde son derece önemli işlevi olacak bir meslek örgütü, COVID-19’la mücadelede yer almaya gönüllüyken, ona “Hayır” denildi.

Tablo vahimleştikçe gönüllülüklerden de zorunluluğa geçiş başladı.

Çok önceden zorunlu olarak yapılması gerekenler gönüllülüğe bırakılınca, insanlar umreden gelip memleketlerine dağıldılar. Evlerinde el öptürerek, dua alıp dua verdiler. Karantinaya alındıklarında da, AKP yöneticileri gönüllü olarak ziyaret edip, fotoğraf çektirdi.

Şehirler arası seyehat yasak değildi ve insanlar gönüllü izolasyonları için İstanbul’dan kalkıp köylerine gittiler. Şimdi o köylerde zorunlu karantina var!

Bu arada gönüllü olarak güzel şeyler de yapıldı.

Apartmanlarda, sokaklarda, mahallelerde gönüllü dayanışma ağları kuruldu. Evden çıkamayanın alışverişini yapmaya, ilaç alamayanın ilacını almaya, ekmeği olmayana ekmek bulmaya gönüllü olanlar örgütlendi. “Herkesten önce biz birbirimize yardım edebiliriz” denilerek, apartmanlarda daha önce çalınmamış kapılar çalındı.

İktidar patronun yüzünü güldüren paketler açıp evde kalanın aç kalmaması için pek birşey yapamazken, muhalefet belediyeleri ön alıp gönüllü yardım, bağış, dayanışma kampanyaları düzenlemeye başladılar.

Nihayet, hazır Ramazan da yaklaşırken, sanal ortamda yapılan uzun kabine toplantısı ardından IBAN’lar ilan edip, 7 maaş bağışlayarak bir kampanya da Erdoğan açtı.

Ne olduysa ondan sonra oldu, “gönüllülük gerekirse onu da zorunlu olarak biz yaptırırız” diyen bir iktidar aklı devreye girdi ve zordan sorumlu bakan Soylu, valiliklere genelge göndererek izin almadan yardım toplayan belediyelere soruşturma açılması talimatı verdi.

Böyle bir zamanda bile, “aman muhalefet ön almasın” diye çalışan iktidar aklı devreye girdi!

O akıl medyanın büyük çoğunluğu tarafından sadece alkışlansa da, sosyal medyada kimisi kıvrak zeka ürünü eleştirilerden bol miktarda nasibini alıyor.

Ancak, zor işlerine bakanlar devreye girip, hazır cezaevleri infaz paketiyle biraz rahatlatılırken orada doğacak boşluğu sosyal medyada kendilerini eleştirenlerle doldurabilirler tabii.

Zorunlu olması gereken şeyleri epeydir gönüllüğe bırakan iktidar, şimdi koronaya karşı boş kasayla birşey yapılamadığını görünce, doğası gereği gönüllü olması gereken şeyleri de “zorunlu” hale getirdi.

Yeni Yargıtay başkanı hakim ve savcılar için 1000 TL’den, personel için 100 TL’den az olmamak üzere “gönüllülük esaslı” kurumsal bağış için hesap numaraları ilan etti.

BOTAŞ, işçi maaşlarından 200’er, 400’er TL kesip Milli Dayanışma Kampanyası’na aktardı!

Okul yöneticileri, öğretmenlere “bağış yaptığınızı gösteren makbuzları bize iletin” buyurdular!

Camiler de kapandığından masarafı azalmış olması gereken en yüksek bütçeli kurum Diyanet, şu bütçemizin birazını verelim demek yerine, mensuplarına “maaşını paylaş” mesajları gönderdi.

Bu arada, şimdiye kadar iktidarın “gönüllü bağışlarıyla” başını alıp gitmiş müteahhitlerin unutulmadığını da Çiğdem Toker yazdı: “Bütçeden ödeme alan müteahhitler Covid-19 için yapacakları bağışları vergiden düşebilecek.

Sonuçta; bağış, yardım, dayanışma dediğin şey gönüllü olur ve bunlar zorunlu olduğunda adı da farklı konur.

Tabii, gönüllülük gibisi yoktur!