Gordon Brown, İşçi Partisi’ni Tony Blair’den miras aldığından bu yana arada bir iki kıpırdanma dışında hep kaybedecek adam...

Gordon Brown, İşçi Partisi’ni Tony Blair’den miras aldığından bu yana arada bir iki kıpırdanma dışında hep kaybedecek adam portresi çizdi. Modern siyaset oyununun hemen her sahnesinde silik bir oyunculuk sergiliyordu. Karizma eksikliği en büyük handikapmış gibi göründü. Genç değildi, yakışıklı değildi, hitabeti muadillerinin yanında çok sönüktü. Bütün bunların yanına İşçi Partisi’nin üç dönemdir iktidarda oluşu, Irak işgaline tepkiler ve benzeri eklenince Gordon’ın 2010 baharındaki seçimlerden mağlup çıkması neredeyse kesin görünüyordu. Kaldı ki kısmi yerel seçimler ve Avrupa Parlamentosu seçimleri bu yönde güçlü sinyaller verdi. İşçi Partisi pek çok yerde ırkçı partilerin ardında kaldı ya da onlarla üçüncülük için yarışır duruma düştü.
Bu hafta İşçi Partisi’nin yıllık konferans haftası. Konferans çalışmalarının bir kısmını  televizyondan izleyebildim. Geçen yıla göre daha bir işçisi oldu bu konferans diyebilirim. Bakalım bu tablo seçimlere de yansıyacak mı? Yoksa yine kim daha yakışıklı, kim daha güzel yarışması mı izleyeceğiz. Ekonomik krizin etkisi daha gerçek ve önemli meselelerin belirleyici olacağını gösteriyor.
Başbakan Brown’ın özenle seçilmiş mesajları da kişi-karizma değil parti-program yarışı olacağının habercisi. Tabii ki bu İşçi Partisi’nin mayıs ayına dek ciddi bir iktidar adayı olarak kalabilmesine bağlı. Çünkü bazı kamuoyu yoklamaları Liberal Demokratların da arkasına düştüklerini gösteriyor.
Aslan sosyal demokrat Brown, öncelikle bankaları bankaları kamulaştırdık ve tek bir vatandaşımız tek bir penny bile kaybetmedi diye buyurdu. Her şeyi serbest pazara bırakamayız dedi. Laf büyük ve güçlü. Sonuna kadar arkandayız, kim tutar seni! Doğrusun Gordon, kimse penny kaybetmedi ama hemen herkes tonlarca Sterlin Pound kaybetti! Yine de sen kamulaştırmaya devam etsen iyi olur.
Keynezyan politikalarını  övdü. Küçük işletmelere destek verdik, vergi indirimi yaptık vs. Allahtan alalım verelim yağ satalım bal satalım reklamlarına kadar vardırmadılar işi. Şimdi hükümet yüz milyonlarca sterlin harcayıp inşaat şirketlerini ayağa kaldıracakmış. Bu da biraz şeker alırsanız, şekerci kazanır, pancar yetiştiren çiftçi kazanır gibi bir şey. Yani bize ne faydası olacağını anlamak zor.
Torbadan çekip çekip çıkardı  Gordon. Evsiz kalmayacak. İşsizlere iş bulacağız. Okul okuyamayan, okulu bırakan gençlere çıraklık ayarlayacağız. Muhafazakarları sevmem ama Pickles’ın lafı hoşuma gitti: Brown’ın listesi üzerinde fiyatlar olmayan alışveriş listesine benziyor! Belki yakında fiyatları da ekler listenin yanına Brown yoldaş.
Muhafazakarlara yekten hücuma geçmesini de ayakta alkışladık. Parti pazarlaması değil fikirler ve program önemli manasında laflar etti.
Uluslararası liderliği her ülkenin seçmeni sever. Brown’ın G20, G8 vs dolayımıyla özellikle ekonomik krizle baş etme çabalarında ön plana çıkması 8 ay sonra seçmen hala hatırlarsa biraz yardımcı olabilir. Enternasyonalcileri de sevindirdi Brown ve İşçi Partisi enternasyonalisttir dedi. Bundan umuyorum ki yoksul ülkelere yardımların artırılacağını ve küresel yoksulluk mücadelesine daha çok destek olunacağını falan kastediyordur. Yoksa Obama’ya olan sevgisi G8, G20 falansa bu enternasyonalizm yalan olacak.
İşçi Partisi özüne dönmüş göründü bu konferans boyunca. Yoksulluğun nasıl önleneceği konuşuldu. Ulusal Sağlık Servisinin nasıl güçlendirileceği, eğitimdeki atılımlar konusunda sözlerin dışında yine krizle pekişmiş dayanışmacı moral değerlerin öne çıkarıldığı konuşmalar yapıldı. Geçen yıldan bu yana ekonomik krizin İşçi Partisini ve Gordon Brown’ı ıslah ettiğini gördüm. Ve büyük oranda bu nedenle İşçi Partisi’nin çok büyük değişiklikler olmazsa önümüzdeki seçimi iktidarını koruyarak tamamlayabileceğini düşünüyorum.
Unutmadan bir not daha: Gordon’un karısı Sarah yine kürsüye kocasından önce çıktı. Kocam olduğu için çok şanslıyım, kocam başbakan olduğu için daha da şanslıyım, çok erken kalkıyor, osuruyor, horluyor biraz da pasaklı ama yine de şanslıyım manasında uzun uzun laflar etti. Gordon’u kürsüye çağırmak için bunlara gerek varmıydı emin değilim. Ama salon alkıştan yıkıldı onu hiç anlamadım. Yani binlerce kişi Sarah başbakanla evli ve şanslı olduğu için mi coştu? Hani onun şanslı olduğu kesin de size ne oluyor? İster misiniz Emine Hanım da Sarah’a özensin?
İyi pazarlar ve bol şanslar.