Siyasetin kendisinin tutucu bir yanı varken, bir de üstüne uzun yıllardır siyaseti bitirmeye çalışan bir iktidarla yaşamak zorunda kaldık. Daha yakınlarda Boğaziçi Film Festivali’ndeki Özcan Alper’in ödül konuşmasına verilen tepkiler bile siyasetsizliğin hangi noktaya geldiğini gösterdi. Linçle ilgili bir film çeken yönetmeni linç etmeye kalkışmak... Zaten siyaset yapmanın pek çok alanı kapatılmışken ödül konuşmalarına bile tahammül edilemiyor oluşu acıklı...

Badiou, siyasette tekrarlanan görkemli başarısızlıkların yenilikleri sürekli engellediğini söylemişti, ‚The Subject of Change‘ adlı kitapta. Görkemli başarısızlıkları, sağda da solda da bu topraklarda yaşayanlar iyi biliyor. Ama bilmek, pek bir şeyi değiştirmiyor, görkemin etkisiyle başarısızlıklar gizlenmeye çalışılıyor sürekli.

RADİKAL SİYASET

Meselenin zorlu noktası, siyasetin radikal ve durumsal boyutlarıyla ilgili. Radikal siyaset daha çok kaybedecek bir şeyi olmayanlarla bir grup aydının meselesi oldu her zaman. Durumsal siyaset ise, var olan siyasi düzendeki rolünden memnun olanlar ve kaybedecek şeyi olanların kendi içlerinde rekabet ettiği bir düzlem. Bu iki düzlemden kişiler karşı karşıya geldiğinde, durumsal siyaset düzleminde olanlar dayanışma içinde olurlar genellikle, radikal siyaset düzleminde olanlarsa komedi filmlerinde bile karşımıza çıkan fraksiyon ayrılıklarıyla parçalara ayrılırlar; çünkü onlar için siyaset öncelikle bir varoluş meselesidir. Ama bu sistemin başardığı en önemli şey, çoğu kişinin kaybedecek şeyi olduğu yanılsamasına kapılması oldu. Bu yanılsama, gerçekliğin inkârına dayalı bir fanteziler dünyası yarattı. Şimdiki iktidar da oraya oynuyor, devasa projelerin işlevi… İklim aktivistleri gibi radikal siyaset düzlemiyle durumsal siyaset düzlemini bir araya getirmeye çalışanlar, kaybedilecek şeyin koca gezegen olduğunu anlatmak için yoğun çaba sarf etseler de, hâlâ istenilen düzeyde bir etkiye kavuşabilmiş değiller. Durumsal siyaset düzleminde olanlar için her tür radikal çıkış, başarısızlığa mahkûmdur çünkü, risk almak istemezler.

SAPLANTI VE İNKÂR

İmkânsızı talep eden radikal siyaset özneleri, ister istemez işe umutsuzlukla başlarlar. Çünkü var olan siyasi duruma tahammül etmek mümkün değildir. Örneğin iklim aktivistleri, böyle giderse dünyanın sonunun geleceğini iddia ederler. Devletlerin aldığı önlemler yetersizdir. Toplumlar sorunun büyüklüğünü anlayamamaktadırlar. Bu çaresizlik ve umutsuzluk durumuna insan iki türlü tepki verir, ya dayatılan gerçekliğe teslim olma ve inkâr etme ya da saplantılı bir biçimde radikalleşme…

Radikal siyaset öznesi şiire yakındır örneğin. Bülent Ecevit gibileri birer istisna olarak kabul edersek, şairler birer radikal siyaset özneleridir. Aslında Ecevit‘in de ilk dönemindeki çıkışının radikal bir yanı vardı ve bunun şairliğiyle bir ilgisi kurulabilir. Adımın Bülent olmasını, Ecevit‘in radikalliğine borçluyum muhtemelen...

SÖZDE ETKİNLİKLER

Zizek‘in Lacan‘la ilgili bir kitapta (‚How to Read Lacan‘) yer alan makalesinde yazdığı gibi, radikal siyaset öznesinin uzak durması gereken şey bir işe yaramayan, yapmış olmak için yapılan ‚sözde etkinlikler‘dir; çünkü bu etkinlikler hayal kırıklıklarını ve umutsuzluğu besler. Bazen yapılması gereken şey, bir adım geri durup anlamaya çalışmak. Her gün şiir yazmak zorunda değiliz. Şimdi radikal siyaset özneleri kenara çekilmiş gibi dursa da, bu henüz yazılmamış bir şiirin bekleme süresiyle ilgili olabilir.

Eğer bir şeylerin gerçekten değişmesi gerekiyorsa, bu ancak radikal siyaset alanındaki gelişmelere bağlı. Radikal siyaset alanının da en çok ihtiyaç duyacağı şey, hakikat ile arasındaki bağın yeniden düzenlenmesi. Bunun için de ölüm dürtüsünden ve histerize edilmiş siyasi oluşumlardan uzak öznelere ihtiyaç var. Ancak bu sayede görkemli başarısızlıklarla yüzleşip yeni bir siyasetin önü açılabilir.