“Bir daha zafer kazanırsam tamamen biteceğim…” Bu sözler, Yunan Kralı Pirus’un, Roma’ya karşı kazandığı “zaferden” sonra söylendi. Bugünkü Arnavutluk ve Yunanistan arasında yer alan Epir’in Kralı Pirus’un ordusu ve Roma arasındaki savaş, M.Ö. 280 – 275 yılları arasında gerçekleşti ve tam 5 yıl sürdü.

Tüm bölgenin imparatoru olmak isteyen Pirus, Romalıları önce Heraklia’da mağlup etti. Epir ve Roma ordusu arasındaki ikinci büyük savaş Askulum’da meydana geldi. Pirus’un ordusunda, bugünün “tankları” olan filler vardı. İri cüsseli bu hayvanlar, karşı taraftan atılan kızgın ok ve mızraklar ile öfkelendi. Kaçarken Pirus’un kendi ordusunu ezdi.

Pirus, buna rağmen Romalıları yendi. Ama elinde görkemli ordu ve “tanklardan” geriye bir çapulcu tayfası kalmıştı. Geri çekildi. Aslında bir zafer değil hezimetti. Antik Yunanlı tarihçi Plutark, Pirus’un, anlamsız zaferden sonra pişman olduğunu yazdı. Pirus zaferi, bugün de içi boş kazançları, zafer gibi görünen hezimetleri anlatıyor.

ATLA DEĞİL AUİDİ İLE FETİH

Fetihler de hezimetler de günümüze uygun devam ediyor. Geçtiğimiz cuma, Ayasofya, ikinci kez, bu sefer Auidi’lerle fethedildi. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, cuma hutbesinde kılıç çekti. Minbere 2 yeşil sancak asıldı. Yine mimberin sağ tarafında da 3 hilalli kılıç vardı. Fetih geleneğiydi. Türk-İslam sentezi elle tutulur hale gelmişti!

TAHT, HÜKÜMDARLIK, TEK ADAM

Erbaş, kılıç kuşandı. Kılıç sağ elde ise düşmana korku, sol elde ise dosta güven demekti. O, kılıcı iki eliyle kavradı. Mesaj her yere çekilebilir. İkiye bölünmüş kitleler de açılışı kınayan uluslararası toplum da ümmetçilik göndermesi yapılan Arap dünyası da üzerine düşeni alabilir! Fetih ve kılıç aynı zamanda taht, hükümdarlık, tek adam demek.

Muhalefet, kılıçtan çok Erbaş’ın, Cumhuriyet’in kurucusu, Mustafa Kemal Atatürk’e “vakıf” konusunda üstü kapalı, fakat net anlaşılacak kadar da açık “lanetine” tepki gösterdi. İstifasını isteyen de “yargılansın” diyen de oldu. Savcılar göreve çağrıldı. Diyanet İşleri Başkan’nın bu ifadeleri kendi başına ettiği havası estirildi.

Bu, “Erdoğan iyi çevresi kötü”, “bunları zorla yaptırıyorlar” havasından farksız. Erbaş’a indirgenen tepki ancak ya hiçbir şey anlamamış kadar saf olmak ile ya da ısrarla gerçeğe yüz çevirip kolaycılığa devam etmekle açıklanabilir. AKP bir sistem, Erdoğan’a bağlı bir organizasyon ve artık geri dönemeyecek kadar ileri gitmiş bir “yapı”.

O METİN NEREDE YAZILMIŞ OLABİLİR?

Ali Erbaş’ın okuduğu metin Saray’da yazıldı. Üstelik o kılıcı tutan da gözümüze sokan da Erbaş değil, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’dı. Kılıcı, Diyanet İşleri Başkanı'na çektirdi. Bu bir ödeşme ve Cumhuriyet’in içten fethi. Acaba anlaşılamayan kısım neresi? Erbaş, “havuzun amiraline” yazılı bir açıklama gönderdi.

GÖREV ADAMI ERBAŞ

Açıklaması, kilit noktadaki AKP’li bir kamu görevlisine yakışacak cinstendi. Sözlerini ne inkar etti ne de arkasında durdu. Görevini yaptı, kendisine çizilen çerçeveyi korudu ve kıvırdı. Ne var ki satır aralarındaki vakıf konusuna ilişkin ifadeleri mühimdi: “Diyanet İşleri Başkanı olarak bunu Müslümanlara hatırlatmak görevim, görevimi yapıyorum.”

CUMHURİYET VE LAİKLİĞİN ALTINA KONAN SON DİNAMİTLER

Şimdiye kadar üzerinde durduk. Ayasofya’nın bir değil birden çok anlamı vardı. Elbette gündem değiştirme aparatı olarak kullanıldı. Ancak iktidar, Ayasofya hamlesini kitlesini kemikleştirmek amacıyla da yaptı. Öte yandan, vites yükseltti. Rejim inşasını sürdürüyor. Laiklik ve Cumhuriyet'in altına yüklü miktarda dinamit koydu.

Cumhuriyet resmi enikonu değişmişti şimdi çerçevesi de siyaha çevrildi. Belki de son bir adım kalmıştır; yeni bir isim ve tanım hamlesi! Eklemek önemli; her şeye rağmen AKP kaybediyor. Erdoğan’ın “Yüzde 25’i evde tutamıyorum” diyeceği günler yakın. Bu anlamda Ayasofya zorla dayatılan ve üstünde siyasi şov yapılan bir Pirus zaferi!

ERDOĞAN'IN 2012 YILINDAKİ TWEETİ

Bu arada, ana muhalefet “iktidar yürüyüşü” yapıyor. CHP kurultayı, beklenenden farksız geçiyor. Kemal Kılıçdaroğlu yeniden lider. Henüz 2012’de Erdoğan’ın ilginç bir tweet’i var. “Yeniakit şeysi” anımsattı: “CHP’nin başında bu beyefendi olduğu sürece ben de halimize hamdediyorum, işimiz kolay.”

BİR ÜLKEYE, 2 PİRYUS ZAFERİ

Türkiye’yi dönüştüren iktidara karşı, statükoyu koruyan, çizgisini, “beyefendiliğini” hiç bozmayan ana muhalefet “iktidar yürüyüşü” yapıyor. Bu da bir başka Pirus zaferi olmasın? İki zafer arasında, ne yazık ki duygusal, hukuksal, sınıfsal, hezimetler yaşayan bir toplum ve bin yıl geriye giden bir ülke var.