Uzun bir aradan sonra, merhaba. Yazılarıma ara verirken bilgilendirmiştim; romanımı bitirmek üzereydim ve bir çizgi animasyon için senaryo yazacaktım. İlkini tamamladım ancak diğer çalışma şimdilik ertelendi. Ama bu aralık başka bir çalışmaya vesile oldu, dostlarım Erdal Güney ve Fahrettin Engin Erdoğan ile beraber (Dinç Ozan ve Ozan Ekşioğlu’nun katkılarıyla) Erdal Güney’in ‘Yaprak ve Rüzgâr’ şarkısına […]

Uzun bir aradan sonra, merhaba.

Yazılarıma ara verirken bilgilendirmiştim; romanımı bitirmek üzereydim ve bir çizgi animasyon için senaryo yazacaktım.

İlkini tamamladım ancak diğer çalışma şimdilik ertelendi. Ama bu aralık başka bir çalışmaya vesile oldu, dostlarım Erdal Güney ve Fahrettin Engin Erdoğan ile beraber (Dinç Ozan ve Ozan Ekşioğlu’nun katkılarıyla) Erdal Güney’in ‘Yaprak ve Rüzgâr’ şarkısına klip çektik. Youtube’dan izleyebilirsiniz.

Bu mola yaklaşık beş ay sürdü. Özledim, BirGün’e yazmak ve okurla buluşmak için tuşlara bastığım şu an, yeniden başlar gibi heyecanlıyım.

Köşenin ismini değiştirdim, fark etmişsinizdir. ‘Ve Fotoğraf’ on iki yıl sürdü. Süreç içerisinde fotoğraf dışında da yazmaya başlamıştım. Daha doğrusu bilinçli bir tercihti, bunun gerekçesi benim için netti. Çünkü okumadan yazılamayacağını, çünkü farklı disiplinlerle buluşmadan görsele kör, sese sağır olunacağını, duygusuz, ritimsiz, salınımsız, eksik kalınacağını bildiğimdendi… Görselin önemini vurgulamaktan bıkmıyorduk ama baka baka körleşiyor/körleştiriliyorduk, parmakla bakmak edimi vardı hayatımızda artık, parmağımızı kaydırıverince görüyorduk. Görselin körleştirici etkisine girmiştik…

Bir yaşam arayıcısı olmaktan uzaklaşıyorduk!

Bu sınıflı düzende görselin kör dediğine parmak sokanlar da vardı elbette ve onlardan birini, Kepler’i, ‘Ve Günler Yürümeye Başladı’ adlı kitabında şöyle anlatıyordu Eduardo Galeano.

“Çok miyop olduğu için modern optiğin temelini teşkil eden mercekleri ve yeni bir yıldız keşfeden teleskobu icat etmekten başka çaresi yoktu.

Ve çok gözlemci olduğu için, avucunun içine düşen bir kar tanesine bakarken buzun ruhunun altı köşeli bir yıldız olduğunu gördü, altı, tıpkı arıların yaptığı bal peteklerindeki hücreciklerin altı kenarlı olması gibi ve aklının gözleriyle şunu gördü ki, bir alanı en iyi şekilde kullanmayı altıgen biçim bilir.

Ve evinin balkonundaki bitkilerin ışığı arayış yolculuğunun dairesel olmadığını görünce bundan belki de gezegenlerin güneş etrafındaki yolculuğunun da dairesel olmayabileceği sonucuna vardı ve çizdikleri elipsleri teleskobuyla ölçmeye koyuldu.”

Görerek yaşadı.

Görmeyi bırakınca, 1960 yılının 16 Kasımında öldü.

Evet, başlıktaki kastım budur: Kepler’in gözleri miyoptu ama O hem göz-lemleme yeteneği ile hem de akıl gözüyle görebiliyordu ve sayesinde gördüklerinden bir yolculuğa çıkabiliyordu. körleşmeyi reddediyordu.

Çünkü görmenin yalnızca göze değil, hem akıl gözüne hem de gönül gözüne ihtiyacı vardır, görmenin bilime, felsefeye, edebiyata, siyasete, müziğe ihtiyacı vardır.

Johannes Kepler’in mezar taşında şunlar yazıyormuş: “Gökleri ölçtüm. Şimdi karanlıkları ölçüyorum.”

Duymanın da aynı şekilde: Başka bir sanatçı, Brezilyalı müzisyen Heitor Villalobos bestelerini yaparken dış kulağını kahkahaların ve eğlencenin gürültüsüne kapatıp iç kulağını doğmakta olan müziğini nota nota dinlemek için açarmış.

Çok yıl olmuştur, kıssaca yıllar, epey yıllar önce yani diyeyim, yazı vesilesiyle yeniden anımsadım; değerli arkadaşım şair Emirhan Oğuz’a kabaca sormuştum, aklımda kaldığınca; şiirde hece düşmeleri, yalnızca cümle değil, tek bir kelimenin de birden fazla mısrada tamamlanması nasıl oluyor, gibi bir soruydu sanırım.

İç sesimle okurdum, anlar, hissederdim ama… Bir ‘ama’ kalırdı ben de…

İç sesten, iç ritimden bahsetmişti Emirhan da. Cazdan girmişti, blues’dan… Gözlemlemekten, okumaktan… Prometheus’dan…

Benim Gökçeada foto-röportaj belgeselini çalıştığım yıllardı, Mnemosyne’den (bellek tanrıçası) bahsetmiştik beraber, İmbros’u anarken…

Daha çok şey söylemişti… Uzun bir sohbetin kısa bir demiydi söyleşinin şiir bölümü…

Bir gönül gözün, akıl gözün, bir iç sesin, iç ritmin yoksa doğrusu bunları beslemediysen, aç bıraktıysan yani midenden gayrıdır sözüm ve bunların farkında değilsen ya da kapadıysan bunları dünyana, işte sesin sağır ettiği, görselin ise kör ettiği geveze bir yalnızlığın ta içindesindir demektir.

Bu satırlarda görselin kör dediğine sözüm olacak. Perşembe günleri burada olacağım…

Yeniden merhaba…