Özlü sözlerin nerdeyse tamamı toplumca tartışılmadan, sorgulanmadan doğru kabul edilir. Gelin görün ki bu her zaman böyle değildir.

Özlü sözlerin nerdeyse tamamı toplumca tartışılmadan, sorgulanmadan doğru kabul edilir. Gelin görün ki bu her zaman böyle değildir. Görünen köy, göründüğü gibi midir? Ya görünen köy sadece bir görüntüden ibaretse... Sanalsa yani…
Görünen köyün, bizim görmek istediğimiz köy olup olmadığını anlamak; irdelemek, sınamak, araştırmak, gözlemlemek, kanıtlar ortaya koymak ve doğrulamak yollarından geçer. Zahmetli, yorucu, hırpalayıcı bir yoldur bu. Tıpkı, tohumun topraktan çıkışında, dikenler, çalılar arasından, el yüz yırtılarak büyümesi, güneşe doğru uzanmasına benzer bu yolculuk.
Böylesi bir yol izlemeden, rasgele söylenen sözlerin  bir kıymeti-i harbiyesi olmadığı  kısa zamanda anlaşılır. Halk dilinde, “işkembeyi kübradan”dır bu sözler.
Başbakan’ın hemen her gün, aklın önünde koşan bir hırs içersinde sarf ettiği sözler bu tür sözlerdir işte. “ Zat-ı muhterem” ;”  işsizlik yapısal bir sorun değil, sanal bir sorun, insani bir sorun” demiş. Aynı cümle içinde geçen (ortak) sorunun sanal ve insani olduğunu söylemek aynı zamanda insani sorunlarında sanal olduğu anlamına gelmez mi? AKP hükümetinin icraatlarına  bakarak  bunun dil sürçmesinden öte içselleşmiş bir görüşü yansıttığını söylemek yanlış olmayacaktır. AKP ve Başbakan insani sorunları sanal görüp, sanal yaklaşımda bulunması yakın tarihimizin gerçeğidir. Malum açılımlarda bu gün gelinen nokta bu yaklaşımın sonucu değil de nedir?
Diğer yandan, hayatın gerçekleri ile kendi gerçekleri arasında açı büyüdükçe çelişkileri de çoğalıyor Başbakanın.  Bir yandan, perakende tekelleri süpermarketleri, bakkallara karşı desteklerken öte yandan piyasayı kendi haline bırakırsak tekel oluştururlar ve bu hakim durumlarını kötüye kullanarak fiyatları lehlerinde yükseltirler düşüncesiyle fırıncılara sırtını dönebilmektedir. Görünürde kapitalizmin kabesi olarak lanse edilen rekabet aslında sanal olanın ta kendisidir. Her zaman dediğimiz gibi, rekabeti kazıyın altından tekelleşme çıkacaktır.
Tekelleşme, kartel oluşturma isteği kapitalizmin olmazsa olmazlarındandır. Kapitalizmin siyasi aktörleri, egemen siyasetin siyasi partileri de bu eğilimdedirler. İşte bu tekelleşme eğiliminden dolayı, devlet kasasından milyarları kasalarına aktarırlar ve anayasa değişikliği gündeme geldiğinde seçim barajını asla gündemlerine almayı düşünmezler.
Dönelim Başbakanın tekelleşme konusundaki çelişkisine. Başbakanın, belediyelerin ekmek fabrikaları piyasadan çekilirse fırıncıların fiyatları lehlerinde belirleyecekleri söylemi doğrudur. Peki bu doğru görülürken neden,  bir başka doğru; enerjide kamunun piyasadan çekilmesi sonucu elektrik fiyatlarının gün be gün artması görülmez?
Bu çelişkiyi şöyle yorumlamak olasıdır;
•Başbakan, popülist davranarak kuru ekmeğe mahkûm ettiği halka şirin gözükmeye çalışıyor,
•Başbakan, enerji sektörünün devasa hacmi ile fırıncıların oluşturduğu hacmi karşılaştırıyor ve siyasi, ekonomik getirilere göre tercih yapıyor.
Kapitalizmin küresel krizi derinleştikçe ve kamu bütçelerinin çevrilememesinden kaynaklanan bir başka krizin buna eklenmesiyle, tam anlamıyla bu gerçeğe toslayacak olan AKP ve Başbakan doğal olarak bir telaş içinde. Tüm ‘alternatifsizliğine’ rağmen yakın gelecekte ANAP’ın akıbetine uğrama belirtileri elbette onları tedirgin ediyor.
AKP’nin bilinçli ya da bilinçsiz gördüğü, hissettiği bu gerçeği halk görebiliyor mu?
Joska Risa ismi pek çoğumuza tanıdık gelmeyecektir. Risa, Hırvatistan’da belediye başkanı seçilmiş bir politikacı. Başkanlık seçimlerinde kampanya sloganı ilginç; “Her şey benim için.”
Risa seçim öncesi konuşmalarında; “Bu kenti kendi dükkânım olarak görüyorum. Eğer ben bir şeyler kazanmazsam siz de kazanamazsınız. Ama ben götürürsem, siz de götürürsünüz.” Risa’nın bu tavrına karşı kent halkı, “Tüm politikacıların yapacağını o da yapacak. Farkı yalan söylemiyor olması.” dedi ve onu, yüzde 28 oyla belediye başkanı seçti.
Politikaya ve politikacılara bu yaklaşım ve bunun kanıksanması, benimsenmesi bu coğrafya için de geçerlidir ne yazık ki.
Masaya serilmiş bembeyaz örtünün üzerine dökülen yemek parçaları kimseyi tedirgin etmez. Zira örtü zaten bunun içindir. İşte toplum nezdinde, politika ve politikacı tıpkı akça pakça masa örtüsü gibidir. Kirlenmek üzere yaşamımıza serilmiştir. Bakmayın siz AKP’nin kendine AK Parti dediğine. Halkın gözünde o da diğerleri gibi bir masa örtüsünden ibarettir. Günü geldiğinde onu da siyasetin kirli sepetine atmaktan hiç çekinmeyecektir.
Emin miyim?
Elbette... Görünen köy kılavuz istemez.