Bakmayın siz PKK ve eylemleri üzerinden kopartılan patırtıya; ırkçı milliyetçi hezeyanın "sokak faşizmi" kılığına bürünmesi, içi boş bir milliyetçiliğin futbol federasyonu başkanının göz yaşı olup akması...

Bakmayın siz PKK ve eylemleri üzerinden kopartılan patırtıya; ırkçı milliyetçi hezeyanın "sokak faşizmi" kılığına bürünmesi, içi boş bir milliyetçiliğin futbol federasyonu başkanının göz yaşı olup akması, gazetecilerin askerliğe özenmesi türünden görüntüler ortaya çıksa da esas olan Türkiye dış politikasının Orta Doğu labirentlerine taşınmasıdır.

PKK ve onun eylemleri buzdağının görünen yüzüdür. Türkiye 1 Mart teskeresinin reddedilmesinden beri bölge gelişmelerinde üstlendiği "gözlemci" rolünden artık aktif bir "oyuncu" rolüne geçiyor. Bütün bu PKK eylemleri üzerinden yapılan kitle yönlendirmelerinin asıl nedeni yeni politikalara toplumsal bir destek sağlamaktır.

Uç noktalara uzanan milliyetçiliğin altında ise bölge üzerinde derin hesapları olan ABD politikalarına boyun eğme yatıyor. Erdoğan-Bush görüşmesinde son şekli verilen "büyük plan" sadece PKK'nın tasfiyesiyle sınırlı değil; PKK tasfiyesi kamuoyuna acı ilacı içmesi için verilen "elma şekeri".

Birinci etken Kuzey Irak'ta özellikle Barza-ni'nin Irak'tan giderek bağımsızlaşmayı öngören, Kerkük petrolleri üzerinde egemenlik sağlayarak ekonomik güç elde etmeye çalışan politikaları. Türkiye sınırlarının dibinde kendi ülkesindeki Kürtler için de bir çekim merkezi olacak böyle bir kuruluşun ortaya çıkmasından tedirgin. Barzani düşmanlığı üzerinden kurulan "medya şahinliğinin" altında yatan ana neden de bu, PKK faktörü sadece bir bahane.

İkinci etken İran'ın Irak işgalinden beri bölgede ortaya çıkan gücünden duyulan tedirginlik. Orta Doğu'ya barış ve demokrasi taşıyacağını söyleyen Bush politikalarının bölgede radikal islamcı akımların güçlenmesine yol açtığı ve İran'ın gücünü arttırmasına neden olduğu apaçık ortada. Türkiye İran'ın bir bölge gücü olmasını engelleme konusunda ABD'yle hem fikir. Türkiye'ye karşı eylemler yapan PKK'nın bundan vazgeçerek PEJAK'a katılıp İran'a karşı yönlendirilmesi bile konuşuluyor.

Üçüncü etken Orta Doğu politikasının çok bilinmeyenli denklemlerinde devre dışı kalma korkusu. ABD'nin Irak'tan çekilme olasılığı ve bu çekiliş sırasında ABD çıkarlarını koruyacak bölgesel aktörlerin kimler olacağı konusundaki seçenekler.

"Kimse bölgede bizden habersiz planlar yapmasın" diyen Recep Tayyip Erdoğan Bush görüşmesiyle bu haberi almış gibi görünüyor. Zaten daha önce "Büyük Orta Doğu politikasını destekliyoruz" diyen şimdinin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül temel yönelimi belirlemişti. Laiklik konusunda hükümetle farklılıklarını her vesileyle gündeme getiren Ordu'nun bu konuda AKP'yle uyuştuğu ise apaçık ortada. İlk kez askerlerle siviller ortak bir "komuta konseyi" gibi çalışıyorlar.

Öyle görünüyor ki, PKK oltasına takılan kamuoyu da bu kez ABD politikalarına eklemlenme yönelişine onay verecek; ABD düşmanlığından PKK'yı ortak düşman olarak gören noktaya taşınmanın da altında bu yatıyor. Yakında Türk bayraklarının yanında PKK'ya karşı birlikte mücadele edeceğimiz ABD bayraklarını görürsek fazlaca şaşırmamalıyız. Bu durum "America I love you" diye başlayan, Komünizme karşı mücadele dernekleriyle süren, 12 Eylül öncesinde "özel harp" ortaklığıyla geliştirilen; 12 Eylül sonrasında Türki Cumhuriyetler-deki "darbe" arayışlarıyla derinleşen "milliyetçiliğin" tarihsel konumuna çok daha uygun bir görüntü olacaktır.

Egemenlerin bu yönelimi karşısında yapılması gerekenler ise çok net. Kürt sorununun da, Orta Doğu sorununun da barış içinde özgürlüklerin ve demokrasinin derinleştirilmesi yoluyla çözülmesi için mücadele etmek. Bunun için de anti-emperyalist bir bakış açısı en önemli turnusol kağıdı olmaya devam ediyor.