Oğulcan Kütük’ün ikinci kitabı Oğlan Çıkmazı’nı okuyanlar sesin ve ritmin şiirde karşılığının nasıl olabildiğini göreceklerdir. Kitaptaki imgesel dünya ritmin de yoldaşlığıyla kesintiye uğramayan bir sese karşılık gelir.

Görünme isteği ve şiirde ritmin anlama dönüşmesi

BEKİR DADIR

Oğulcan Kütük 1995 yılında Kırklareli’nde doğmuş. Şiirleri daha önce Sözcükler, Kitap-lık, Varlık, Natama ve Şerhh gibi köklü dergilerde çıkmış. 2017 yılında yayımlanan ilk kitabı Ecza Kışı ile 2018 Attila İlhan İlk Kitap Şiir Ödülü’ne değer görülmüş.

Oğulcan Kütük’ün şiirlerine uzun süredir dergilerde sıkça denk geliyoruz. İlk kitabı Ecza Kışı’yla da tanıdığımız şair, ikinci kitabı Oğlan Çıkmazı’yla aynı şiir sesini korumayı başarmış.

Kitap üç bölümden oluşuyor. “Davanın Kabulüne”, “Oğlan Çıkmazı” ve “Uzak Çocuklar İçin Kabul Mektupları”

Bu üç bölüm de kendi içindeki ses bütünlüğünü ve dilini korumuşa benziyor. Kütük, ne kadar kitabı bölümlere ayırsa da kitabın bir bütünlük oluşturduğunu söyleyebiliriz. Tek şiir oluşturmak isteyen bir şairden söz edilebilir. Tek bir metin olarak bakılırsa Oğlan Çıkmazı’na, kitabın bölümlerini de bir kompozisyona benzetebiliriz ve bu durumda bölümlerin giriş, gelişme ve sonuç olduğunu anlayabiliriz. “Davanın Kabulüne” ile ayrılık sürecini başlatan Kütük, bizleri “Oğlan Çıkmazı”yla kompozisyondaki gelişme kısmına götürür. Ardından da sonuç olarak “Uzak Çocuklar İçin Kabul Mektupları”na.

Kitaptaki şiirlere birer paragraf yazmaktansa genel bir görüntü daha iyi olacaktır. Kitabı okuyanların genel çerçevede ayrılık, baba, uzak gibi izleklerde hemfikir olacağı aşikâr. Bu üç izleğin yanına bir de görünme isteği eklenebilir.

Şiirlerin birçoğunda personanın aynı olduğu çıkarılabilir hiç kuşkusuz. Ancak şiirlerdeki personaların farklı olduğunu düşünüyorum. Personalar arasındaki söyleyiş farklılıkları dikkat çekici. Aynı izlekler üzerinden bir seslenme görünse de her personanın dili, anlatıldığı bölümün ve anlatılan bölümdeki şiirlerin sesine bürünmüş. Oğlan Çıkmazı’nın ilk bölümündeki şiirlerin personaları genel çerçevede ayrılığın o acı diliyle yoğrulmuş. İkinci bölümdeki aşk, genellikle ayrılık sonrası yaşanılan acıyı anlatır. Bunun dışında birazdan değineceğimiz görünme isteğini de yanına alır. Üçüncü bölümde de diğer bölümlerdeki gibi lirik anlatımcı ya da lirik benci bir dil vardır. Ancak burada, yani üçüncü bölümde görünme isteğindeki umutsuzluk göze çarpar.

Oğlan Çıkmazı, baştan aşağı “ben buradayım” öfkesinin bir karşılığı olarak ele alınabilir.

Oğulcan Kütük’ün şiir kişilerinin görünme isteği, görünme hasreti ilk şiirlerinden başlar. “Dip ve Dil” şiirinin ilk iki dizesine bakalım: “bir bütün akşamı değiştik önce tozla dumanla. herkes vardı / sesim uzakların sesiydi katlandı durdu bahçede, gördüler” sf.17 hemen arkasından da şöyle diyor şiirin sesi: “otellere girip çıkmakta iyiydim. az değildim, tanıdılar” sf.17 örnek olarak verdiğimiz bu kısımlar personanın görünme isteğini karşılıyor. Ancak bir gerçek daha var ki birçok şiirde “aralarında olduğunu söylemek” fikrinin altında, “aralarında olsa bile görünmeme durumu” söz konusu.

Oğlan Çıkmazı’ndaki personalar, -personalar diyorum çünkü az önce de belirttiğim gibi tek bir maske, persona, kişilik olduğunu düşünmüyorum- zaman zaman saklandığı o kuyudan kafasını çıkardığını söylüyorlar. Bu karışma işi, toplumun arasına girme eylemi hazin sonuçlar doğuruyor ki saklanılan yere güzellemeler mevcut: “çürüyen köküme inandım, oraya indim / topuğumdan içeri batan lince / sütümle büyüttüğüm gerçeğe / içimdeki eşiğe indim” sf. 19
59 TK 067 şiirinde “bak” tekrarları göze çarpıyor. Bu tekrarlar artık alelade bir şekilde burada olduğu, burada olmaktan yorulduğunu gösterirken, varlığını göstermek için çırpındığının bir kanıtı niteliğinde.

Yine her şiirde tekrarlanan yeni mekân arayışı, personanın görünme isteğiyle bağdaştırılabilir. Bu mekân arayışı haliyle varoluştan da bilindiği gibi aidiyet duygusunun yoksunluğundan kaynaklıdır. Oğlan Çıkmazı’ndaki birçok şiirde bu aidiyet yoksunluğu tekrarlanır. Birkaç örnek vermek gerekirse: “uzundur gürültülere aitim” sf. 33 “adımdaki can silindi / bir oğul ben kaldım dünyada” sf. 72 “durmadan olduğum yere sığmaya çalışıyorum” sf. 71 “belki de kalkmayı taklit ettim yıllarca” sf. 67 Nehir Mektubu adını verdiği ve Virginia Woolf’un mektubundan alıntıladığı cümlelere, yani yarım kalmış bir sese ortak olma isteği yine bu aidiyet yoksunluğunun bir göstergesi.

Bir diğer konu da hiç kuşku yok ki kitaptaki sesin ve ritmin anlama dönüşmesidir. Oğlan Çıkmazı’nı okuyanlar sesin ve ritmin şiirde karşılığının nasıl olabildiğini göreceklerdir. Kitaptaki imgesel dünya ritmin de yoldaşlığıyla kesintiye uğramayan bir sese karşılık gelir.

Her ne kadar şiirdeki ses, ritim, müzikalite sözcüklerle, sözcüklerin konumlandırılmasıyla sağlansa da Oğlan Çıkmazı’nda bu durum çoğunlukla anlam ile sağlanmaya çalışılıyor. Öyküde ve romanda sıkça denk geldiğimiz çatışma mekanizması, Oğlan Çıkmazı’nda ritmi sağlamak için kullanılıyor ve bir gerilim yaratmaya çalışılıyor bununla. Örnek verdiğimiz kısımların devamında ise bu gerilimi biraz daha üst safhaya çıkaran bir dizeyle karşılıyor okurlar: “sorarım derimdeki bu tat anlaşılmak için değilse ne” sf.17

Gerilimi ve ritmi anlam bakımından devam ettiren bir diğer nokta da personanın saklandığı yerin güzel olduğu söylendiği kısım. Öyle ki saklandığı yerden kaçtığı takdirde, yani göründüğü zaman işler hiç istediği gibi gitmeyecek izlenimi söz konusu: “kınında güzel her şey” sf.18
Oğlan Çıkmazı iyi bir kitap. En başta da değindiğim gibi lirik anlatımcı ya da lirik benci örneğine ve şiirde ses, ritim, müzikalite nasıl olur, nasıl becerilire iyi bir örnek.