Barikatlar; çatışan kuvvetleri birbirinden ayıran, kuvvetlerin kudretlerine bağlı olarak sürekli yer değiştiren oynak sınırlar. Barikatın bir tarafında ahlak, din, yasalar adına, karşılarındaki canı olan her şeye canavara saldırır gibi saldıran, yaşamı değersizleştiren yıkım kuvvetleri. Diğer tarafında türlü türlü biçimlere bürünüp çeşitlenmiş yaşam; yıkım kuvvetlerine karşı kendilerini savunan yaşamın kuvvetleri. Bir taraf bataklık; diğer taraf yaşamın tüm renklerini yansıtan, göz alabildiğine ufka doğru uzanan berrak sahil suları. Bir taraf cehennem, diğer taraf yeryüzü cenneti. Barikatın hangi tarafında yer almak istersiniz? Ya da Peter Kropotkin’in formülleştirdiği şekliyle sorarsak hangi gelenektensiniz? “Uygarlık tarihimiz boyunca iki gelenek, iki zıt eğilim birbirleriyle karşı karşıya gelmiştir: Roma geleneği ile halkçı gelenek, Emperyal gelenek ile Federalist gelenek, otoriter gelenek ile özgürlükçü gelenek”. Papa’nın muhafızlığını yapmış, adını bilmediğimiz bir Afrikalı 1871’de Paris Komünü’ne katılarak barikatın özgürlükçü tarafını seçmişti. Fransız anarşist Louise Michel bu siyah adamla bir gece barikat nöbeti sırasında aralarında geçen konuşmaları anılarında aktarır. Siyah adam Michel’e “Bu yaşadığımız hayatın nasıl bir etkisi oluyor sende?” diye sorar. “Ulaşmak zorunda olduğumuz bir sahilin gözümüzün önünde belirmesi gibi bir etkisi var” diye yanıtlar Michel. Siyah adam: “Bende, resimli bir kitap okuyormuşum gibi oluyor” (Kristin Ross, Ortak Lüks, Metis).


***

Henüz tarihe geçmemiş, olmakta olan şeylerin içindeyseniz, barikatlar insan üzerinde iki türlü etki bırakabiliyor. Arzuladığınız, sularında yaşamın tüm renklerinin özgürce oynaştığı sahil, birden gözlerinizin önünde beliriverir. Ya da resimli bir macera romanının içindeki bir karakter gibi de hissedebilirsiniz kendinizi. Her ikisinde de yeni bir öznellik deneyimini yaşamanın heyecanı vardır. Biri, devlet denilen despotik metinden özgürleşmiş, bir kurgusu olmayan, bedenler arası yatay bağlantılarla ortaya çıkacak bir öznelliktir; sahilin çalkantılı sularıyla biçimlenecek ve suların çalkantısıyla birlikte değişecek kolektif bir öznellik. Diğerinde ise öznelliğin, yerleştirildiği bir metni ve kurgusu vardır. Ve öznelliğinizi, sevdiğiniz bir resimli romanın içinde gezinir gibi deneyimleyebilirsiniz.

Olmakta olanın içindeyken hayat çok karmaşık gelebilir ve genellikle hayata sevdiğimiz metinlerin içinden bakmayı tercih ederiz. “İşlenmemiş haliyle varoluş, her zaman birbirini izleyen baş belası şeylerdir… Oysa kurmacanın birliği var, biçimi var” (Aldous Huxley). Her halükârda öznelliğinizi içine yerleştiğiniz bağlam belirliyor. Birinde, henüz biçimlenmemiş, kuracağınız ilişkilerle, eylemlerinizle içeriden yazımına katkıda bulunduğunuz ve yaşadığınız sürece asla bitmeyecek bir metin; diğerinde ise yaşadığınız baş belası şeylere giydireceğiniz bir kılıf olarak metin. Çoğunlukla hazır metinlerimizi yaşadıklarımızla düzeltir ve yolumuza devam ederiz. Barikatlar; hazır metinlerimizi, o zamana dek hayata dair bildiklerimizi düzelttiğimiz ve düzeltmeyi sürdürdüğümüz kolektif özgürlük metinleri.

***

Barikatlar, bataklığa, çürümeye karşı, yaşamın taraftarları tarafından yazıldılar. Ve yaşam var olduğu müddetçe yazma eylemi sürecek. Barikat, fıçı anlamına gelen Fransızca ‘barrique’ sözcüğünden türetilmiş. İlk barikatlar, içleri toprak ve taşlarla doldurulmuş fıçılarla kurulurdu. Günümüzde giderek nesnesizleştiler; artık görünmez barikatlarımız var. Her beden, içindeki yaşamsal kuvvetleri dışa vurduğu ve yıkım kuvvetlerine karşı yaşamı savunduğu ölçüde görünmez barikatlarla donatılmıştır. Çatışmanın belirli bir mekânı ve zamanı yok. Yıkım her yerde, her an karşınıza çıkabilir. Her an yaşamı savunmak zorunda kalabilirsiniz. Afrikalı’nın sorusuna geri dönelim: “Bu yaşadığımız hayatın nasıl bir etkisi oluyor?” 1871 Paris Komünü sahil etkisi yaratmıştı. 60’lara gelindiğinde kumsal, kaldırım taşlarının altında kaldı. Günümüzde her yeri asfalt ve betonla kapladılar, geriye tecrit bedenler kaldı. Ama her beden okyanustan bir damladır. Elbet bir gün şehrimize okyanusun dalgaları gelecek ve hep birlikte ebruli sularda ufka doğru yelken açacağız. Ve özgürlüğün binbir tonunu yazacağız.