Türkiye’de son birkaç haftadır yaşananlar görüntülü görüşmelere dair yeni bir farkındalık yarattı. En azından bu görüşmelerin kolayca kaydedilebileceğini hatırladık. Teknoloji harikası cihazlarımızın, bizi görüşmenin kaydedildiğine dair bir bildirimle uyarmayacağını da öğrenmiş olduk. Nargilenin sağlığa zararları konusunu pekiştirmiş olsak da henüz görüntülü görüşmede arkadan sol omza atılan sağ elin (veya tam tersi) bilimsel açıklamasına sahip değiliz. Bu yazının derdi bu değil elbette ama görüntülü görüşmeler ve özellikle toplantılarla (tecrübeyle sabit) ilgili bir derdimiz var. Evet, görüntülü görüşme teknolojisi pandemi sonrası hem iş hayatını hem de sosyal bağlarımızı kurtardı belki ama ardında bir hasar da bıraktı. Bu yüzden, bu haftaki Köşe Vuruşu’nun odağında görüntülü görüşme ve toplantıların artık bilimsel araştırmalara da konu olan nedenleri var.

NEYMİŞ BU ZOOM YORGUNLUĞU?

Adını bir popüler görüntülü toplantı uygulamasından alan ‘Zoom Yorgunluğu’ kavramını bir süredir sık sık duyar olduk. Stanford Üniversitesi Sanal İnsan Etkileşimi Laboratuvarı Kurucu Direktörü Jeremy Bailenson’un günde dört saat görüntülü görüşme platformlarında zaman geçirmenin psikolojik sonuçları üzerine yaptığı çalışma* bu konuda ziyadesiyle yol gösterici oldu:

Bir kere gerçek bir görüşmede asla bu kadar yakın göz temasında bulunmuyoruz. Çünkü gerçek hayatta bu iki anlama geliyor çiftleşmeye çağrı veya sonrasında çatışmaya yol açacak yoğun bir durum. Özellikle bizim kültürümüzde yaygın olan “Ne bakıyon lan?” kavgalarını hatırlarsak bu daha iyi anlaşılabilir. Dahası dinleyiciyken bile herkesin size bakıyor gibi göründüğü bir ara yüze bakıyoruz ve son derece yorucu. Bu yüzden görüntülü görüşme programını tam sayfa yapmak yerine monitörümüze göre mümkün olduğunca küçük kullanmak tavsiye ediliyor.

AYNA AYNA SÖYLE BANA

İkincisi; kendimizi sürekli gerçek zamanlı olarak görmek ve ekran karşısındaki suretimize odaklanmak oldukça yorucu ve dikkat dağıtıcı bir durum. Üzerinize sürekli ayna tutulmasından farklı değil bu. Yine Stanford Üniversitesi araştırmacılarının da dahil olduğu başka bir araştırma** bunun özellikle kadınlarda daha yorucu ve dikkat dağıtıcı bir etkiye yol açtığını ortaya koyuyor. Görüntülü sohbet programlarındaki kendi görüntünüzü gizleme özelliği bu yüzden önemli.

Üçüncüsü; eğer sesli görüşmeyle karşılaştıracak olursak görüntülü görüşme hareketlerimizi oldukça sınırlayan, bir kadrajın içine hapseden bir etkiye sahip. Evin içinde gezinerek telefon konuşması yapmayı sevenler buna hak verecektir. Kaldı ki insanların hareket halindeyken daha iyi bilişsel performans gösterdiğini ortaya koyan araştırmalar da var.

GECİKMELER SICAKLIĞI AZALTIYOR

Son olarak, özellikle görüntülü görüşmelerde insanların daha fazla kafa salladığını ya da abartılı hareketler yaptığını fark etmişsinizdir. Bu daha çok görüntülü görüşmelerin bilişsel yükünün daha fazla olmasıyla ilgili. İnsanlar, karşısındakini dinlediğine ikna etmek için ne yapacağını bilemiyor. Karşımızdaki biraz tepkisiz kalsa görüntü mü dondu, diye panikliyoruz. Kaldı ki pandemi dalgasından önce, 2014 yılında Almanya’da yapılan başka bir araştırma*** , bu görüşmelerde oluşabilecek 1200 milisaniyeyi aşan (1,2 sn) gecikmelerin tarafların birbirlerini daha az dost canlısı veya görüşmeye odaklı algılayabileceğini ortaya koymuştu. Oysa gerçek mekânla sohbetlerimizde, bazen birkaç saniyelik suskunlar konuşmanın ritmine dahildir ve kalitesini artırır.

PANDEMİ OLMASA YİNE BU KADAR TOPLANIR MIYDIK?

Pandemi sonrası kısıtlanan sosyal hayatımız, görüntülü görüşme teknolojilerini daha fazla sahiplenmemize yol açmış olabilir. Bunu fark edersek bazı konuları yeniden eski günlük rutinine döndürebiliriz. “Pekâlâ, bir e-posta ile çözülecek bir konu için neden bu aramayı yaptım, bu toplantıyı kısaca sesli aramayla yapmak yerine görüntülü konferans olarak yapmamızın artısı ne, pandemi nedeniyle yüz yüze toplantı yapamıyoruz ama pandemi olmasa bunun için yüz yüze toplantı yapar mıydık?” tarzı soruları sık sık sormak ve gerekirse çoğaltmak gerekiyor. Çünkü belli ki özellikle iş hayatı artık hiç eskisi gibi olmayacak ve bu cihazların yarattığı yorgunluk giderek artacak. Bunu fark eden bazı şirketlerin “Zoom-free” adını verdikleri görüntülü toplantıdan bağımsız günler belirlediklerini görüyoruz.

Evet, küresel bir pandeminin içindeyiz, evde çalıştığımız için buna mecburuz ama kendimizi de korumak zorundayız. Şunu unutmamak lazım; görüntülü görüşmenin bir alternatifi olan sesli görüşme geride kalmış bir teknoloji değil. Podcast formatının yükselişi ve sesli sosyal medya platformlarının artışı bu konuda bize ilham verebilir. Yani mafya ile temasımız olmasa bile görüntülü sohbetlerden kaçınmak için nedenlerimiz var.

* https://news.stanford.edu/2021/02/23/four-causes-zoom-fatigue-solutions/
** https://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_id=3820035
*** https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S1071581914000287