Ahmet Davutoğlu biraz farklı. Önceki gibi değil. Sempatik denemez belki ama doğal hâli biraz daha gülünç.

Görünüşü Malcolm X, yürüyüşü  ekose ceket

Ahmet Davutoğlu biraz farklı. Önceki gibi değil. Sempatik denemez belki ama doğal hâli biraz daha gülünç.

Erdoğan insana dair her türlü inceliği yontulmuş, kabaca, büründüğü nefretle karşısında refleks bir nefret yaratmayı dert etmeyen, gücün getirdiği hazımsızlıkla barışık, doğrudan bir insandı.

Davutoğlu henüz değil. Hâlâ kendini entelektüel görmeleriyle, kendisine bahşettiği üstün aklın herkesi ikna edebileceğine kanmışlığıyla, boş osmanlıcılığın içini doldurabileceğini sanmalarıyla daha bir karikatür hallerde.

Erdoğan varoldukça da iktidarın o insanı çarpan sihirli değneğine hiç erişemeyeceği düşünülürse bir süre daha böyle kalır Davutoğlu.

Gelelim Davutoğlu’nun gülünçlüğüne.

Yeni başbakanımız bir stereotip.

Muhafazakâr kanat içindeki hayal meyal bir kesimin tek vücutta simgeleşmiş hâli. İktidarın bir parçası olup da kendini entelektüel, sanata edebiyata hâkim, nostaljinin yüce değerlerinin taşıyıcısı, batı felsefesini iyi bilen, tarihi doğru okuyan, tasavvufu çözdüm sanan o en komik kesimden bahsediyorum.

Davutoğlu’nun sadece bir hafta içinde sarfettiği üç cümleden bu karikatür kesimin kaba tahlili yapılabilir, tebessüme doyulabilir.

1- “Ben nasıl bir Marksist değilsem iktisat eğitimi alırken Marks’ı okudum.”

Biliyor yani Marks’ı falan yanlış olmasın.

Bu iktidar entelektüeli kesimin en güzel yanıdır, her şeyi bilirler. Marksizm, nasyonalizm, anarşizm, liberalizm, hepsini bir şekilde okumuş, akıl süzgecinden geçirmiş ve en nihayetinde “Menderes çok demokrat adamdı da işte önünü kestiler” noktasına gelmişlerdir.

Yani anarşizmi tüm detaylarıyla bilir de öyle hukukun milli iradenin üstüne çıkamayacağını söyler, marksizmin her hücresine haizdir de öyle cehape dönemindeki yağ kuyruklarından bahsederler.

Okumasa da varacağı noktaya okumasına rağmen varmış olmanın getirdiği o muhteşem ego tatmini. Bilemezsiniz.

2- “AVM’lere sesleniyorum, dükkânlarınızı dualarla bereketlendirin, işinize başlarken Ahilik geleneğini taşıyın.”

Duydun di mi Starbucks? İnşallah anlamışsındır meseleyi Victoria’s Secret.

İktidar yanlısı islamcı entelektüelin boğulduğu bir diğer nokta da işte bu Osmanlı meselesi.

Aslında koca Osmanlı İmparatorluğu hakkında bilgisi “ağaçlara ihtiyacı olanlar alsın diye para kesesi konulurmuş, yıllarca muhtaç kimse olmadığından öyle ağaçta dururmuş keseler” hurafesinden ibaret. Hadi bir tarihi böyle idealize ettin, Osmanlı’yı bir mükemmel sistem olarak önüne koydun da desteklediğin iktidarın 12. yılında hırsızlıktan hapse girenlerin sayısındaki muazzam artışı nerene koyuyorsun? Yok o hayaller aleminde olduğundan istatistik bilimine karşı zaten doğal zırhı var, duyamaz.

AVM’lerde ahilik geleneğini yaşatacak. Akşam Üsküdar’da bir şiir gecesi var, oraya gidip Osman Gazi’nin “İstanbul’u al gül bahçesine çevir” sözlerinden bahsedecek, sonra belki derneğin yöneticisi araya girip kendisine bir gökdelen ihalesi konusunda yardımcı olacak.

Elleşmeyin benim alçıpan sevdalısı Mimar Sinan’ıma.

3- “Rüyalarımda Hegel ve Gazali ile tartıştığımı hatırlarım.”

Bu da semirmiş muhafazakâr entelektüelimizin kafasındaki denklik tahayyülü. Kendisi Hegel’lerler, Gazali’lerle, Kant’larla, Sartre’larla, Edward Said’lerle yoğrulmuş.

Aslında o büyük filozoflara denk yani ama işte bir şekilde “geziciler suları bitiriyor, paralel yapı doğalgazımızı içip tüketiyor” diye manşetler atan bir gazeteye köşe yazarı oldu.

Hegel’le rüyada felsefe tartışıyor. Hegel “bilginin formları kadar içeriği de zihnin eseri olmalıdır” diyor, bizimki “tamam ama bu olayların arkasında hep yahudiler var” diye cevap veriyor. Hegel geist’ten bahsediyor, bizimki “afedersin ama geist’in mezhebi nedir” diye anti bir soruyla Hegel’i boşa düşürüyor.

Davutoğlu öyle stereotiptir ki sosyal medya temsillerini hemen paylaştığı fotoğraflardan anlarsınız mesela. Ya profil fotoğrafı ya da paylaştığı fotoğraflar arasında Malcolm X mutlaka vardır. Fransa banliyö isyanlarından molotof atan bir gencin fotoğrafını “bir gün var ya bir gün bu mağribli çocuklar, bir gün yakacaklar paris’i” yazısıyla paylaşmıştır örneğin. Tabii az daha profillerini karıştırdığınızda “gezicilerin kamu malına verdiği zarar bilmemkaçmilyon lirayı geçti” paylaşımlarını da görürüz.

Kafası karışıktır yani Davutoğlugillerin. Hayaller ve gerçekler arasındaki en uzun mesafeyi yaratmıştır duruşuyla. Öyle bir dünya ister ki, hem “ne çok acı var” diyen Cahit Zarifoğlu’ymuşçasına muamele görsün, hem de “polise emri ben verdim ben” diyen adamı çılgınlar gibi alkışlayabilsin.