Bu yazı “Hong Kong’a faşizm gelir mi?” olacaktı ama laf uzadı ve bir sonraya kaldı. Yine de cevap vereyim: Buraya faşizm falan gelmez.

Bu yazı “Hong Kong’a faşizm gelir mi?” olacaktı ama laf uzadı ve bir sonraya kaldı. Yine de cevap vereyim: Buraya faşizm falan gelmez. Faşizm için objektif koşullar dışında bir de sübjektif koşullar gerekli ki; işte onlar burada yok.

Başımızda, siyasi danışmanı Goebbels, ekonomi danışmanı Rasputin olan ve “muhafazakâr terbiye” ile yetişmiş (bence ergen kalmış) “İdris Amil” kılıklı bir bitirim zorba yok.


Bu zevatla “terbiye” aynı cümlede geçince ben bile irite oldum. Lakin, esasını “göster amcaya pipini, dost-düşman görüp gıpta etsin” içerikli “erkek edep”i oluşturan ve bu adamların ilkel meşreplerini ifşa eden “muhafazakâr terbiye”lerinden söz ediyorum. Bu “edepli erkek” davranışları, büyüklerinden aldıkları muhafazakâr terbiyeleri. O büyüklerinin yerini şimdi zorba aldı ve siyasi hayatları zorbanın onlara verdiği “pipi gösterme vazifesi”ni ifa ederek geçiyor. Baksanıza, akademik titrine bakıp adam sanacağın zevat bile sahiplerinden bir aferin kapmak için dünya âleme o terbiyelerini sergiliyorlar.

Sergiledikleri terbiyelerine karşılık umarım bizden bir “maşallah!” beklemiyorlardır. Onu, sahipleri olan zorbadan alıyorlar.

Enselerine bir şaplak atıp “Maşallah, koç gibi!” dediği benim bile kulağıma geliyor. Galiba (vebali boynuna), kullarının terbiyelerine gıpta ediyor…


Bu hırtların insanlara mide bulandırıcı gelmelerinin nedeni de, davranışlarının işte bu kadar “edepli” olması. Açıklamaları, övünmeleri, sırıtmaları, vs. hepsi “aha gösteriyorum, hasetten ölün” der gibi. Sinir bozucu olmak için özel bir çaba harcadıklarını biliyorum ama ne yaptıklarının ayırtındalar mı, ondan emin değilim. Onlar gibi “edep” sahibi olmayan insanlarda uyandırdıkları mide bulantısını, zafer kazandıklarına dair kanıt olarak görüyorlar. Çünkü davranışları hakkında içgörüden yoksunlar; içgörü gelişmiş insanların özelliğidir.

Sinir bozucu olmak amacıyla, özellikle (akademik titri bile olsa) cahillikleri ve hırtlıkları yüzüne yansımış tipleri kullanıyorlar: Hem sıfatındaki ifade, hem kişilik özellikleri açısından en nasipsiz olanları. Yani hiç konuşmasalar veya eli kolu bağlı adama tekme atmasalar bile, sıfatlarındaki bönlük ve nefret ifadesini görmenin yeterince asab bozucu olduğu adamlar. Hani “İnsanın ruh güzelliği yüzüne yansır” derler ya, işte bunlarda olmayan şey o. Tanrının yüzlerine bir parça nur serpiştirmekten bile imtina edip “Aman, çıksın aradan” diyerek baştan savdığı, yüz ifadelerini ve ruhlarını oduna eşdeğer kıldığı hırtlar. Akılları başkalarıyla alay etmeye yetmediği halde, alaya aldıklarını, ezdiklerini, küçümsediklerini zanneden zekâsı 6 yaş seviyesinde donup kalmış debiller. Akılları yeter de bu nasipsizlikleri hakkında bir şey söylemek isterlerse, onlara bu cömertliği yapan ve davasını güttükleri tanrıya söylesinler. Tanrının vebalini ödemek de biz kullarına düştü…

Bunların muhafazakâr terbiyesinde, insanın sadece bir gücün/birilerinin amaçları için bir “araç“ olarak değeri vardır. Yoksa insana, “insan varlığı” olduğu için değer vermezler. Dolayısıyla, bu gerilik bataklığından kendine ve diğerlerine saygısı olan, benlik değeri sağlıklı adamlar çıkmaz. Saygının ne olduğunu bilmeyen, saygı yerine korku (ve biat) dilini konuşan, değersizlik duyguları içinde kıvranan ve güçlüyle/zorbayla sembiyotik ilişki sürdüren yanaşmalar çıkar. Bu tipler çoğumuz için sinir bozucu olsalar da, zorbanın ihtiyaç duyduğu “dava neferi şaplak oğlanları” olarak çok kullanışlıdırlar. Enselerine bir şaplak atıp “Koçum benim!” dediğinde, değer gördüklerini zannederler ve zorbanın gözüne daha fazla girmek için debilite ve arsızlıkları tavan yapar.

En fenası (ve debilite kanıtı) ise, “muhfazakâr terbiye” dedikleri geriliklerini “milletin değerleri” kisvesi altında makbul kılmaya çalışmaları…