“Sinema öldü, artık sinema yok...” “Ama sen sinema yazıyorsun. Filmi altyazılarıyla anlattığını söylemiyorsun da, o filmi gösterdiğini falan saçmalıyorsun gazetedeki köşende ve şimdi de başka bir şey, ‘öldü’ diyorsun... ” diye bir veryansın ediyor ki ufaklık zor durduruyorum. “Bunu ben değil, Guy Debord söylüyor, 1952’de çektiği ilk filminde (Hurlements en Faveur de Sade) Gördüğün bir şey de yok öyle filmde. Yalnızca beyaz görüntülerde kitaplardan seçilmiş seslendirmeler var, siyaha geçildiğinde hiç ses yok. Müzik de yok. Filmin son 21 dakikasında yalnızca siyah kare. Bana Derek Jarman’n Mavi’sini anımsatıyor, ne var ki o başka...” Bitirtmez ki, “Nasıl film canım öyle?!” diye giriyor araya meraklı taze. “İşte, Guy Debord’un isteği bu akıllım. İlk gösteriminde yoğun tepkilere neden olan, film olmak istemeyen, bunu kökten yadsıyan, amacı anamalcılığı eleştiren bir film olgusu sonuçta. İzlensin diye değil, insanları kışkırtsın, düşünmeye zorlasın diye çekilmiş...” “Kim bu adam, derdi ne?” diye soruyor ufaklık. “1931’de Paris’te doğuyor Debord. Hukuk okuyor. Sonra sanat çalışmalarına ağırlık veriyor. En ünlü yapıtı Gösteri Toplumu’nu (La Société du Spectacle) 1967’de yazıyor. Ertesi yıl, 1968 Mayıs eylemlerinin öncüleri arasında yer alıyor. Avrupa ve Amerika’da da solcular üzerinde tezlerinin büyük etkisi oluyor. Bu dönemde sinema çalışmalarına ağırlık veriyor. 1973’te filme çektiği, Gösteri Toplumu’na (Ayrıntı Yayınları,1996), bu önemli kitaba göz atmakta yarar var, alıntılayarak:

Guy Debord 20.yüzyılın önemli kahinlerinden biridir. Gösteriye katılmayı reddeden bir radikal entelektüeldir. Gösteri Toplumu kitabı, yayımlandığında ‘aşırı’ tezleri nedeniyle ‘şok’ yaratmış, 80’lerde ise hayatın doğruladığı bir metin olarak kabul görmüştür. Egemenliğini tüm dünyada çoktan kurmuş ve gündelik dile geçirmiş olan gösteri toplumunu ilk kez tanımlayan ve adlandıran Debord; kapitalist iktisadın ve meta dolaşımının uzantısı olarak nitelendirdiği, yapıtının tek sözcüğünü bile değiştirme gereğini duymadan, yıllar sonra kalem aldığı Gösteri Toplumu Üzerine Yorumlar’da mafya, terörizm, polis devleti gibi olguların nasıl gösterinin bir parçası haline geldiklerini de sergiler... Gösteri toplumunda, kurtuluş vaatleri de gösterinin bir parçasına dönüşür, sahteleşir. Tarihsel bilgiyi yok etmek, özgünlük görünümü altında sansürü genelleştirmek, gösterinin vazgeçilmez ikizi olan terörizme girişmek, doğruyu bir yanlışlık an’ı yapmak, öznelliği silmek...Zaman kavramından mekan kavramına, şehircilikten turizme ve kültürel tüketim soytarılığına kadar her alana uzanan gösteri toplumunun labirentleri arasındaki yolculuk kitabın ortalarında giderek dehşete dönüşür: Çıkış yoktur!...” “Böyle giderse ben de çıkamayacağım işin içinden...” “Kafan mı karıştı ufaklık?” “Yoğun bir şeylere benziyor...” “Seni tembel!” “Yok da, sen en iyisi, şunun filmini izlet, hani satırlarla Solanas’ta yaptığın gibi...” “Haftaya şımarık...” “Olmadı ama, hadi makinist başlat şu filmi yaaa...”