Erdoğan, takviyelerle safları sıkılaştırmak istedikçe iktidar bloku içindeki fay hatları derinleşiyor. Milli Görüşçüleri ikna etme turları devam ederken bakanlar birbirleriyle sosyal medya üzerinden restleşecek kadar ileri gidiyor. Soylu ve Gül arasındaki çatlağın şahsi olmanın ötesinde sağcı grupların iktidar içi güç mücadelesiyle ilgili olduğu ise yadsınamaz bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor. Erdoğan, parti teşkilatını toparlamaya çalışırken AKP içindeki hizipler iktidarın ‘resmi’ ve ‘gayri resmi’ ortaklarıyla kapalı kapılar ardında pazarlıklar yürütüyor. Bunlar içinde muhalefete karşı olabildiğince sertleşip MHP ile yürümeye devam etmek isteyenler de var, ‘reformcu’ görünüp bir an önce MHP ile yolları ayırmak gerektiğini düşünenler de… Bunu bilen Karamollaoğlu ‘CB, Vatan Partisi ve MHP’den kurtulmak istiyor olabilir’ derken partisine yönelik hamlelere karşılık vermeye çalışıyor; öte yandan Erdoğan ile kapıları tamamen kapamıyor. Çünkü aralık bırakılan kapının getirisi daha fazla.

Perinçek, Cumhur İttifakı’nın yumuşak karnı. MHP’liler, Perinçekçilerin iktidar blokunun bir parçası olduğunu kabul etmese de bizatihi Perinçek iktidar sözcüsü gibi davranmaktan geri durmuyor. Perinçek ya da Aydınlıkçılar çoktandır iktidarın dümen suyuna giden kanalların daimî konuğu pozisyonunda. Kanaat önderi pozlarıyla CHP ve HDP başta olmak üzere muhalefetin kriminalize edilmesinde etkin bir rol üstleniyorlar. MHP ile ortak tek noktaları da bu zaten. Nitekim Bahçeli’nin ‘HDP kapatılsın’ çıkışına ilk önce VP destek verdi. Perinçek’in devlet kadroları üzerinde iddia edildiği gibi bir etkisi var mı bilinmez ama Perinçek sanki en az MHP kadar AKP üzerinde nüfuz sahibiymişçesine hareket edebiliyor.

Yandaşlar, MHP ve BBP ile Aydınlıkçıların Saray’ın şemsiyesi altında birlikte var olabilmesini Erdoğan’ın ‘siyasi dehasına’ bağlasa da MHP’lilerin Perinçek ile kavgası ayyuka çıkmış durumda. MHP sözcüleri bir süredir Perinçek’i sert bir dille eleştiriyor, onun ülkeyi Çin merkezli bir kutba çektiğini düşünüyorlar. Özellikle AKP’den kopan partiler, iktidarın Perinçek’in yörüngesini girdiği söyleyerek AKP ve MHP arasındaki gerilimi arttırmayı deniyorlar. Uygur Türklerine dair çıkışlar da bu denemenin bir parçası. Buna karşılık vermek isteyen Bahçeli’nin danışmanı Çiçek, iktidar üzerinde Aydınlıkçıların vesayet kurduğuna dair iddiaları reddederek Perinçek’in ittifaktaki yerini sorguladı. Davutoğlu’na yüklenmekle birlikte AKP’ye de mesaj vermiş oldu. Mesaj metni açık, MHP’yi başkalarıyla aynı kefeye koymayın.

Erdoğan şu anda gemiden kimseyi atacak durumda olmadığı için Perinçekçiler de MHP’liler de yan yana kamaralarda bir süre daha kalmaya devam edecek ancak Davutoğlu ve Babacan’ın bu yumuşak karna ‘çalışacağını’ tahmin etmek mümkün. Ayrıca Aydınlıkçılar’da da iktidar blokunun içinde olmanın krizleri su üstüne çıkıyor. Maocu gelenek içinde Perinçek’in stratejisini eleştirenlerin sayısı artıyor. Partiden istifa edenler arasında geçmişte bu siyasi harekette önemli rol oynayan isimlerin mevcut olması Perinçek’in çığ gibi büyüdükleri iddiasıyla tezat oluşturuyor

MHP, iktidar bloku içindeki herhangi bir ortağın kendisinden daha belirleyici olma ihtimaline tahammül dahi edemiyor. Bahçeli, Erdoğan’ın ittifakı genişletme çabalarını da kendi tahtı sallanmamak kaydıyla kabul ediyor. Bununla birlikte seçim sistemi değişikliği konusunda MHP’nin ortaya sürdüğü şartlar çalışmanın tamamlanmasını geciktiriyor; AKP’de de ortağından şikayetler artıyor. Hal böyleyken Bahçeli, “kendimize MHP dışında bir çıkış yolu bulalım” diyen AKP’lilere savaş açıyor.

MHP bürokraside kazandığı mevzileri güçlendirmeye çalışırken egemen güç odakları içindeki MHP muhaliflerini yıldırmak için yeni girişimlerde bulunuyor. Çakıcı’nın yurt gezileri, bu gezilerde MHP’li vekiller tarafından karşılanması, parti sözcülerinin her gün yeni bir ismi hedef tahtasına koyması, işlerin savcı tehdit etmeye kadar varması yalnızca muhalefete değil iktidar içine doğru da bir hamle.

CHP lideri Kılıçdaroğlu ‘olanlar 1980 öncesini çağrıştırıyor’ derken doğru bir noktaya işaret ediyor. Yalnızca siyasi saldırılar açısından değil derinleşen hegemonya krizi açısından da 1980 öncesine benzer bir durum var. Soru şu, bu saptamayı yapan muhalefet göz göre göre gelen tehlikeleri bertaraf etmek için ne yapıyor? Millet İttifakı’nı tahkim etmek dışında bir hamlesi, güçlendirilmiş parlamenter sistem dışında bir programı olacak mı? Bu sorulara verilecek cevaplar yalnızca yakın geleceği değil belki de ülkenin önümüzdeki on yılını belirleyecek.