1996 yılının Şubat ayıydı yanlış hatırlamıyorsam. Gündoğarken olarak birkaç yıllık ayrılığın ardından eski şarkılarımızı yeniden düzenleyerek yeniden merhaba diyecektik dinleyicilerimize. Bu zamana kadar çok değerli aranjör ve müzisyenlerle çalışmış, en iyi stüdyolarda kayıt yapmıştık ama bir türlü üçümüzün evde oturup müzik yaparkenki o samimiyeti bir türlü yakalayamamıştık. Aklıma Yunanlı bir müzisyenle çalışma fikri geldiğinde hem amca hem Gökhan hem de o zamanki yapımcımız ve çok iyi dostumuz Ömer Rıza Çam bu fikre çok sıcak bakmışlardı.

Bugün o Yunan müzisyenle tanışacağımız gündü. Plaza Müzik’in Etiler’deki binasında randevu saatinde kapı çaldığında içeri giren bu orta boylu, kahverengi saçlı uzun paltolu ve çok sıradan görünümlü adamın hayatımızda çok özel bir yeri olacağını kim bilebilirdi ki? Kısa bir tanışma faslından sonra eski albümlerimizi dinlemek istedi. O güne kadar çıkan bütün şarkılarımızı dinledikten sonra müsaade istedi ve kapıya yöneldi. Ömer Rıza arkasından giderek zar zor tekrar içeri soktu bu ilginç adamı. “Ben,” dedi “bu tarz işler yapamam, benim müziğe bakışım daha farklı.” “Tamam” dedik “işte biz de bunu arıyoruz”. Tanışmamız böyle olmuştu Nikiforos Metaxas ile. Sonra beraber 3 albüm yaptık. “Mest Of Gündoğarken”, “Gündoğarken 1999” ve de “İstanbul-Atina-İstanbul”. İlk iki albümde tamamen caz müzisyenlerinden oluşan bir ekip ile çalmıştık.

ŞARKILARIMIZ KADAR NE ANLATTIĞIMIZLA İLGİLİYDİ

Davulda Can Kozlu, bas gitar ve gitarlarda Çağlayan Yıldız, klarnette de Oğuz Büyükberber. Geleneksel sazlarda ise çok sevgili Hasan Esen. Bu albümde Rüzgar’ın bir bölümüne yazdığı Yunanca sözler ve sesiyle yaptığı katkı ile Vasiliki Papageorgiou da bu ekibin ayrılmaz bir parçası olmuştu. Nikiforos Metaxsas Zimbabwe doğumlu. 20 yaşına kadar Afrika’da yaşamış sonrası Yunanistan ve Türkiye. Bir dünya vatandaşı ve derviş. Niyazi Sayın’dan ney üflemeyi, Erol Deran’dan kanun çalmayı öğreniyor. Nesimi Çimen rakı arkadaşı. Bir dönem Çengelköy Aya Yorgi Kilisesi’nde zangoç ve muganni olarak da çalışır. Kendisi bir müzik aşığı ve araştırmacısı ama müzisyen değil, bildiğimiz aranjörlerden ise hiç değildi. Ama iyi müziğin iyi de sözlere sahip olması gerektiğini çok iyi biliyordu. Bu yüzden Türkçeye çok hâkim olmadığı için bütün şarkı sözlerimizi Yunancaya tercüme ettirmişti. Bir müzik direktörü olarak en büyük farkı buydu bence. Şarkılarımız kadar ne anlattığımızla da ilgiliydi. Albümlere girmeden önce albümde çalacak bütün müzisyenler günlerce prova yapardık Heybeliada’da Vasiliki ile yaşadıkları evde.

EKSİKLİĞİNİ HİSSETTİM ÖZLEDİK BE NİKO…

Sonra Mamoş’un meyhanesinde bu sefer de rakılar ve muhabbet eşliğinde devam ederdik provaya. Şarkıda beğendiği bir bölüm geldiğinde “po po po” nidalarıyla gözlerini kapayarak bir o yana bir bu yana sallanırdı. Dünyanın her yerinden müzisyen dostları vardı. Gerçek bir barışsever ve çevre dostuydu. Her türlü baskıya karşıydı. İflah olmaz bir şekilde iyi niyetliydi. Albümlerimizde ve bazı konserlerimizde Yunanistan’da yaşayan Mode Plagal grubundan birkaç müzisyen de eşlik etmişti bizlere. İstanbul-Atina-İstanbul albümü de bu birliktelikten doğmuştu. Bu sefer tamamen Mode Plagal grubunun üyeleri ve Hasan Esen ile birlikte Atina’da bir albüm yapma fikri. Herhalde şu güne kadar unutamadığım albümlerin başında bu albüm gelir. Kleon Antoniou (gitar), Takis Kanellos (davul) ve Antonis Maratos (bas gitar)ın oluşturduğu gruba Yunanistan’ın en önemli akordeoncusu Iraklis Vavatsikas ve buzuki üstadı Manolis Karantinis’in de katılımıyla çok içimize sinen bir albüm olmuştu. Özellikle unutamadığım 3-4 günde bütün şarkıların altyapılarını çalıp paralarını aldıkları halde 2 hafta boyunca stüdyodan ayrılmamaları ve en küçük bir isteğimizde tekrar girip çalmaları, bir de davulcu Takis’in o gün doğum günü olması vesilesiyle “Sıcaklardandır”ın sonunda çaldığı piyano solo. Birden niye aklıma geldi Nikiforos bilemiyorum. İnsan bir an gelir de birinin eksikliğini hisseder ya. Özledik be Niko…

*Nikiforos’un bir sözü…