“Hava kurşun gibi ağır” bir süredir Nâzım Hikmet’in dizelerinde yerini bulduğu gibi. “Yüreklerin kulakları sağır.” Biz ise bağırmaya çalışıyoruz. Bir kabusun içindeyiz. Bir uyansak! Ah bir uyansak!

Korkunç bir terör dalgası halkları esir alıyor gün be gün. Ve terörün imalinden beslenerek iktidarını pekiştirmeye çalışıyor egemenler.
Ve ölümler üzerinden hesap yapanlar var.
Ankara bir kabûstu. Ömür boyu sürecek bir kabus. Beyrut, Paris bir kabûs. Suruç, Diyarbakır kabûs. Herkes faili arıyor etrafında. Oysa failler o kadar belli ki.

Duvarlarında kurşunlar, nefret ve kin kusan yazılamalarla dolu kentlerde imzası bulunabilir elbet ölümün. Fail nefret mi? Nusaybin’de sokağa çıkma yasağında evinin önünde öldürülmüş bir annenin kahredici yatışı yerde. O kadar çok ölüm var ki alıştırmaya çalışıyorlar. Sanki ölüm gözümüzün önünde resmi geçit yapıyor. “Yüreklerin kulakları sağır.”

Failler nerede? G20 zirvesi yapıldı hafta sonu. Dünya’nın geldiği noktadan sorumlu olan devletlerin liderleri bir aradaydı. Küresel eşitsizlikler, çevre sorunları, göçmen krizi. Failler suçlarını konuştu. Günah çıkartan günah çıkartana.
Gelişmekte olan G20 ülkeleri arasında emeğin milli gelirden aldığı payın en çok düştüğü ülke ev sahibi Türkiye’ydi.
Ve asgari ücret tartışmaları G20 zirvesinde bile gündemdeki yerini korudu.
Asgari ücret bir aksilik olmazsa ocak ayında 1300 TL olacak. 2015 yılının en önemli gündemlerinden biri konusunda yetersiz ama yine de önemli bir adım atılmış olacak.

Ancak gündem işçinin geçim derdi falan değil. Asgari ücretliye yapılacak artışın yetip yetmeyeceği değil. Gündem patronların gözyaşlarıyla örtülüyor. Herkes dara düşmüş gariban patronların derdiyle yatıp kalkıyor. Yürekler paramparça.
Asgari ücret artışı işverenlere 16 milyar TL ek maliyet getirecekmiş. Bunu patronlar kaldıramazmış. Şirketler kâr edemezmiş. İşsizlik Fonu varmış onu işsizler yerine bu gariban para babalarına verselermiş. Prim indirimi yapılsaymış. Yoksa kayıtdışı ve işsizlik artarmış. Hem fırsat bu fırsat kıdem tazminatından da kurtulsalarmış. Esnek çalışma, modern dayıbaşılık sistemi, geçici çalışma falan artırılsaymış. Belki günlerdir asgari ücret artarsa ne yaparız diyerek çektikleri bu acılar dinermiş.

Siyasal iktidar ayrı ağlar bu duruma, medya ayrı ağlar. Neredeyse işçi de tutamayacak gözyaşlarını. Ama iş öyle değil. Durun!
2008 yılından bu yana işverenlere yapılan prim desteğinin devlete maliyetinin 42 milyarı bulduğunu biliyor musunuz?
Türkiye’deki küçük işletmelerde bile kârlılığın Polonya’nın iki katı, İspanya’nın üç katı, İtalya’nın ise yine iki katından fazla olduğunu biliyor musunuz?

Türkiye’deki büyük ölçekli firmaların kârlılığının Almanya, Fransa ve İspanya’daki büyük ölçekli firmalarının yaklaşık iki katı, İtalya ve Polonya’nınsa üç katı civarında olduğunu biliyor musunuz?

Türkiye’de kayıtdışılığın önemli bir konusunun normal ücreti üzerinden değil asgari ücret üzerinden prim yatırmak suretiyle işverenlerin yaptığı prim hırsızlığından kaynaklandığını biliyor musunuz?

Türkiye’nin asgari ücrette AB ülkeleri arasında 3. Ligde yer aldığını, ortadireğin ücretinin alım gücü bazında bir tek Bulgaristan’ı geçebildiğini biliyor musunuz?

Son 16 yılda asgari ücretin Avro bazında Romanya’da yaklaşık 9, Bulgaristan’da 6, Macaristan’da 4, Polonya’da 2,5 kat artarken,Türkiye’de sadece 2 kat artığını biliyor musunuz?

Görünen o ki bu ülkede gözyaşları ikiye ayrılıyor. Muktedirlerin timsah gözyaşları ile acıyı yüreğinde hissedenlerin gözyaşları.
Ve bu halk nedense hep mukterdirlerin sahte gözyaşlarına tutkun.
Gözyaşlarınızın kıymetini bilin.