Hakkını teslim etmek gerekir ki Birleşik Metal-İş, süreci iyi yönetti. Birleşik Metal’in varlığı ve izlediği toplu sözleşme politikası metal sektörünün tamamı için belirleyici oldu

Grev yasağı rejimiyle vedalaşma

Zafer Aydın

Bir siyasal rejimde, otoriterleşme eğiliminin kuvvetlenmesinin önemli göstergelerinden biri, seçimle gelen birinin, seçildiği yerin imkanlarını kullanarak, kimin hangi sesi çıkarabileceğine hükmetme gücünü kendinde görmesidir. Bu gibi durumlarda egemen olan, bir orkestra şefi gibi koca bir koroyu yönetmeye kalkar, kimin ne kadar konuşabileceğine, hangi sesleri çıkarabileceğine karar verir. Çoğu kez de başarır bunu. Çıkan sesleri kısar, tonunu düşürür ama yine de sesi tamamen kapatmaz. İstemediğinden ya da gücü yetmediğinden değil, farklı toplumsal dinamiklerin devreye girmesiyle evdeki hesap her zaman çarşıya uymaz da ondan.

AKP tarafından yönetilen Türkiye’de düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü açısından son yıllar kısmen böyle yaşandı. Gösteri hakkı, grev hakkı, düşünceyi yayma ve örgütlenme hakkı gibi temel hakların kullanım alanları bir hayli sınırlandırılmış olmasına rağmen tamamen ortadan kaldırıl(a)madı. Ancak, Afrin savaşı ile işin mahiyeti biraz daha değişti. Açık faşizme aralanan kapı neredeyse ardına kadar açıldı. Uzun süredir doğruların ve yanlışların tek merkezden belirlendiği, kimin dost, kimin düşman olduğuna, neyin iyi, neyin kötü olduğuna tek bir kişinin karar verdiği toplumun da sorgusuz sualsiz bunu kabullenmesinin beklendiği evreden yeni bir evreye geçildi. İktidarın eylem ve söylemlerine destek mecburiyetinin getirildiği bu evre, sınırlandırılmış bilgi kanalları, sabitleşmiş fikirler, bir çerçevenin içine hapsedilmiş kanaatler ve aklını milliyetçilik yarışına teslim etmiş muhalefetin desteğiyle işlerlik kazandı. Keyfiliğin ve baskının esas, özgürlüklerin istisnanın da istisnası olacağı bu evrenin ilk mağduru Türk Tabipleri Birliği, ilk oyun bozanı da metal işçileri oldu. Savaş baskısıyla herkesin hizaya girmesinin beklendiği, grev yasağı kararının bunun için gerekçe yapılmaya çalışıldığı bir ortamda metal işçileri hiçbir tereddüt yaşamadan kendi mücadele alanlarının kapatılmasına izin vermediler. Grev ve OHAL’e eklenen savaş gölgesinin toplu iş sözleşme sürecinde belirleyici bir faktör haline gelmesinin önüne geçtiler.

Metal işkolunda, üç işçi sendikasının MESS ile görüşmelere başladığı grup toplu pazarlığı sürecinde grevin erteleneceği en başından belliydi. Çünkü AKP hükümetinin pratiği grev yasağını esas alan bir sicile sahipti. AKP, “grev erteleme” olarak yasada yer alan gerçekte “grev yasağı” olan düzenlemeye dayanarak işbaşına geldiği andan itibaren işçilere neredeyse grev yaptırmadı. Camda, lastikte, bankacılıkta ve metalde işçilerin sektörel düzeylerde grevlerini yasakladı. Grev yasağına karşı sendikaların kapısını çaldığı Danıştay da yasaklara özellikle son dönemde vize verdi. Kristal-İş Sendikası’nın bireysel başvuru hakkını kullanarak gittiği, Anayasa Mahkemesi’nin 2015 yılında verdiği “hak ihlali” kararını ise ne hükümet tanıdı, ne de daha sonraki başvurularda Danıştay dikkate aldı.

İşçilerin önemli mücadele aracının ellerinden alınması, işçileri verilenle yetinmek durumunda bıraktığı gibi, mevcut haklarını da tehdit altına soktu. Bu nedenledir ki, ortalama 7-8 yıl kıdeme sahip, üç ya da dört toplu iş sözleşmesi görmüş metal işçilerinin ücretleri asgari ücretin biraz üstünde olmanın ötesine gidemedi.

AKP’nin inşa ettiği “grev yasağı rejiminden”, “grevlerin ekonomiye zarar verdiği” iddiasıyla yanıp, tutuşan piyasacılar ile yaratılan katma değerden emeğe daha az pay vererek, kârlarına kâr katan sermaye oldukça memnundu. Grev yasağı rejiminden en az patronlar ve liberaller kadar memnun olan bir başka kesim de kimi sendikacılardı. “Yasa böyle”, “yasaya karşı çıkamayız”, “yapılacak bir şey yok” gibi söylemlerle başka ihtimallere kapıları kapattılar. Böylece fazla başlarını ağrıtmadan toplu iş sözleşme süreçlerini atlatmış oluyorlardı. İşçilerin büyüyen ve kitleselleşen sefaletini dert edecek halleri yoktu haliyle. İşçilerin sefaleti pahasına işverenlerle “kazan-kazan” oynuyordu.

Bu saadet zincirine, ilk darbe 2015 yılında vuruldu. Birleşik Metal-İş, MESS’ten koparak kurulan Elektromekanik Metal İşverenleri Sendikası (EMİS) sözleşmesinde gelen grev yasağını tanımadı. Fiili greve başladı. Bu grev yasağı rejiminin Danıştay kararlarıyla da tahkim edilmiş surlarında açılan ilk gedik oldu. Ardından 2017 yılında grevleri yasaklanan cam işçilerinin fiili eylemleri geldi. Surdaki delik biraz daha genişlemişti.

Metal sektöründe 2017 sözleşme görüşmeleri başladığında, taraf üç sendikadan biri olan Birleşik Metal-İş Sendikası her ortamda ve her fırsatta grev yasağını tanımayacağını açıkladı. Fabrikalarda işçiler de “bıçak kemiğe dayandı” diyerek bu kararlılığı sahiplendiler. Uyuşmazlık aşamasından başlayarak ortaya koydukları eylemlerle grev yasağına boyun eğmeyeceklerini ilan ettiler. Hükümetin grev yasağı geldikten sonra da Birleşik Metal-İş, yasağa rağmen daha önceden aldıkları karar çerçevesinde 2 Şubat’ta greve başlayacağını duyurdu. Milli ve manevi argümanlarla süslenmiş “kınalı kuzular savaştayken grev mi olurmuş” gibi savaş baskısıyla grev iradesini kırma girişimlerine aldırmadan kararının arkasında durdu. Egemenlerin istediği yerde hizaya girmedi, cesur bir tavır sergiledi. Hakkını teslim etmek gerekir ki Birleşik Metal-İş, süreci iyi yönetti. Birleşik Metal’in varlığı ve izlediği toplu sözleşme politikası metal sektörünün tamamı için belirleyici oldu.

Birleşik Metal’in grev yasağına karşı ilan ettiği kararlı tutum Türk Metal ve Çelik-İş tabanlarında da dalgalandı. “Hükümet grevi ertelerse ne yapacaksınız?” sorusunu yanıtsız bırakan sendikacılar da grev yasağına karşı tabandan gelen sese uyarak eylem kararları aldı. Sonunda fiili grev tehdidinin ciddiyetini kavrayan MESS teklifini revize etmek zorunda kaldı. MESS, işçilerin kırmızı çizgi olarak ilan ettiği 2 yıllık sözleşme talebini kabul etti. Kazanılmış hakların korunduğu ücret ve sosyal haklarda da taslakta yer alan taleplerin büyük oranda karşılandığı bir sözleşme imzalandı.

Metal sözleşmesiyle grev yasağı delindi, anlamını yitirdi, grev silahı yeniden etkinleşti. Bu noktadan sonra, hükümet grev yasağında ısrar etse bile, “yasanın emri böyle” diye yasağı kuzu kuzu kabullenecek sendika zor çıkar. 2017 Metal Sözleşmesi’yle simgesel ama simgesel olduğu kadar temel bir dönemeç dönüldü. Çünkü AKP grev silahını etkisiz hale getirerek sendikaları etkisiz hale getiriyordu. Grev silahının yeniden etkinlik kazanması, sendikaların da yeniden işlev kazanmasına hizmet edecektir. Bir anlamda 1963 Kavel greviyle işçi sınıfına grev hakkını armağan eden metal işçileri armağanı güncellediler.