CB kararını okuduğunuzda 60 günlük sürenin sonunda greve devam etme imkânı olduğu sanılsa da bu sürede taraflar arasında anlaşma olmazsa devreye işveren ve hükümet temsilcilerinin çoğunlukta olduğu Yüksek Hakem Kurulu giriyor. Dolayısıyla “erteleme” ifadesi aldatmacadır ve aslında grev fiilen yasaklanmıştır. Bugünkü grev erteleme/yasaklama mevzuatı sermayenin istekleri doğrultusunda 12 Eylül darbesi ile yürürlüğe kondu. AKP de 18 yıllık iktidarında ne anayasal ne de yasal düzeydeki grev yasaklarını kaldırmıştır. Son grev ertelemesi 12 Eylül’ün çalışma hayatında tüm varlığı ile sürdüğünü gösteriyor

Grev yasaklarına bir yenisi eklendi: Bu ülkede grev hakkı yok!

AKP hükümetleri döneminde 194 binden fazla işçinin grevi ertelenirken, sadece 85 bin işçi greve çıkabildi.

Bilindiği gibi greve gidilen işyerlerinin kapısına “bu işyerinde grev vardır” pankartı asılır. Uzun zamandır bu pankartı asmak mümkün değil. Bu pankartın yerini artık Resmî Gazete aldı. Resmî Gazete’de yayımlanan kararlara göre bu ülkede grev hakkı yoktur! Siz bakmayın grevin Anayasal bir hak olmasına, Anayasa Mahkemesinin grev ertelemelerini hak ihlali saymasına, bu ülkede grev artık, fiilen, idarenin uygun bulmasına bağlıdır. İdare istediği her grevi yasaklayabilir. Grev hakkı uzun bir süredir askıdadır.

Neredeyse sıradanlaşan grev yasaklarına bir yenisi eklendi. 9 Ekim 2020 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 3077 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı (CBK) ile Türkiye Şişe ve Cam Fabrikaları Anonim Şirketine (Şişecam) ait Mersin’de kurulu soda ve krom üretim tesisleri ile tuz işletmesinde Petrol-İş sendikası tarafından alınmış olan grev kararı, genel sağlığı ve milli güvenliği bozucu nitelikte görüldüğünden 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 63. maddesine göre 60 gün süreyle ertelendi. Ertelenen (yasaklanan) grev kararı 557 Petrol-İş üyesini kapsıyor.

Sodadan etkilenen hassas milli güvenlik!

Öncelikle yasada ve Resmî Gazete’de yer alan erteleme ifadesinin aldatıcı olduğunu belirtelim. CB kararını okuduğunuzda 60 günlük sürenin sonunda greve devam etme imkânı olduğu gibi bir zanna kapılıyorsunuz. Oysa bu mümkün değil. 60 günlük süre içinde taraflar arasında anlaşma olmazsa devreye işveren ve hükmet temsilcilerin çoğunlukta olduğu Yüksek Hakem Kurulu giriyor. Dolayısıyla “erteleme” ifadesi aldatmacadır ve aslında grev fiilen yasaklanmıştır.

Kararda dikkat çeken bir diğer unsur ise grev uygulamasının değil, grev kararının yasaklanmış olmasıdır. Petrol-İş sendikası greve 9 Ekim 2020’de başlama kararı almıştı. Dolayısıyla henüz uygulanmamış, bir gün dahi grev yapılmamış işyerlerinde uygulanacak grevin genel sağlığı ve milli güvenliği bozucu olacağının tespiti nasıl mümkün olmuştur? Bu karar hangi bilimsel gerekçelere, hangi milli güvenlik ve halk sağlığı risklerine dayanarak alınmıştır? Bunlar meçhul. Grev yasaklanan işyerlerine üretilen ürünlere bakılınca bunların ülkenin milli güvenliğini ve halkın sağlığı tehlikeye atmasının mümkün olmadığı çok açıktır.

Şirketin yayımladığı bilgilere göre üretilen soda, sodyum bikarbonat ve sodyum sülfat ürünleriyle cam, deterjan, kimyasal madde üretimi, kâğıt, tekstil, gıda ve hayvan yemi sektörlerinde kullanılıyor. Görüldüğü üzeri ürünlerin milli güvenlik ve genel sağlık ile alakası yok. Dahası bu ürünleri zaten başka şirketler de üretiyor.

Daha da vahimi bu erteleme aynı şirketteki ikinci erteleme. 23 Mayıs 2018 tarihinde Resmî Gazete yayımlanan bir Bakanlar Kurulu kararı ile Soda Sanayii Anonim Şirketine bağlı bazı işyerlerinde Petrol-İş Sendikası tarafından alınmış olan grev kararı milli güvenliği bozucu nitelikte görüldüğünden yine ertelenmişti (yasaklanmıştı). Böylece Şişecam Soda Sanayinde adeta sürekli bir grev yasağı uygulanmakta.

Grev ertelemesi/yasağı 12 Eylül ürünüdür

2018 öncesi Bakanlar Kurulu Kararı ile yasaklanan grevler 2018 sonrasında CBK yasaklanıyor. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı verilen başkanlık rejimi ile Cumhurbaşkanı tek imza ile grevleri ve grev kararlarını erteleyebiliyor. Gerçi çok önemli bir fark yok. Geçmişte de grev erteleme kararları Bakanlar Kurulu toplanmadan ve Bakanlar Kurulu’nda müzakere edilmeden kâğıt üzerinde alınabiliyordu.

Türkiye’de 1984 sonrası dönemde grev hakkı fiilen Bakanlar Kurulu’nun 2018 sonrasında ise fiilen Cumhurbaşkanı’nın iznine bağlandı. Geçmişte Bakanlar Kurulu günümüzde ise Cumhurbaşkanı istediği grevi milli güvenlik ve genel sağlık gerekçesi ile erteleyebiliyor ve bu erteleme fiili bir yasağa dönüşüyor. Grev ertelemelerinin grev yasağına dönüşmesi bir 12 Eylül Darbesi düzenlemesidir. 1961 Anayasası grev hakkına yer vermiş ancak Anayasada grev ertelemesine yer verilmemişti. 1963 yılında çıkarılan 275 saylı yasada grev erteleme kurumu yer almış ancak bu dönemde erteleme gerçek anlamıyla bir geciktirme idi. Erteleme süresi sonunda grevin yeniden başlaması mümkündü.

12 Eylül sonrasında yapılan 1982 Anayasası ile sermaye örgütlerinin istekleri doğrultusunda grev erteleme anayasal hale getirildi. 1983 yılında çıkarılan 2822 sayılı yasa ile erteleme bir yasaklamaya dönüştü. 1982 Anayasasında yer alan grev erteleme/yasaklama düzenlemesi daha sonra yapılan hiçbir anayasa değişikliğinde kaldırılmadı. 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliklerinde de anayasal grev yasakları korundu. 2012 yılında kabul edilen 6356 sayılı yasa ile de grev erteleme ve yasakları neredeyse 12 Eylül dönemi ile benzer şekilde korundu.

Dolayısıyla grev erteleme ve yasaklama mevzuatı ile ilgili iki noktanın altını çizmek lazım. Bugünkü grev erteleme/yasaklama mevzuatı sermayenin istekleri doğrultusunda 12 Eylül darbesi ile yürürlüğe konmuştur. Daha sonraki iktidarlar bu hükümleri değiştirmemiştir. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) de 18 yıllık iktidarında (Anayasa referandumları dahil) ne anayasal ne de yasal düzeydeki grev yasaklarını kaldırmıştır. Çalışma yaşamında 12 Eylül ürünü bir kurum bilerek ve isteyerek sürdürülüyor. Son grev ertelemesi 12 Eylül’ün çalışma hayatında tüm varlığı ile sürdüğünü gösteriyor.

AKP grev yasaklarını genişletti

Öte yandan AKP döneminde grev erteleme kapsamı genişletildi. 2016 yılında 678 sayılı KHK ile (7071 sayılı yasa ile aynen kabul) 6356 sayılı yasanın 63. maddesinde yapılan değişikliklerle grev erteleme gerekçelerine büyükşehir belediyelerinin şehir içi toplu taşıma hizmetlerini, bankacılık hizmetlerinde ekonomik veya finansal istikrar bozucu olmak da eklendi ve böylece erteleme gerekçeleri 4’e çıkarıldı. Bu değişiklik Anayasa Mahkemesinin iptal kararını bypass etmek için yapıldı. Bilindiği gibi AYM 2014/161 sayılı kararı ile “bankacılık hizmetlerinde” ve “şehir içi toplu taşıma hizmetlerinde” grev yasağı hükümlerini iptal etmişti. Ancak hükümetin bu bypass girişimi AYM tarafından fark edildi ve grev erteleme gerekçeleri arasına eklenen, büyükşehir belediyelerinin şehir içi toplu taşıma hizmetlerini, bankacılık hizmetlerinde ekonomik veya finansal istikrar bozucu olmak gerekçeleri AYM tarafından 14 Kasım 2019 tarihli 2019/85 sayılı Kararı ile iptal edildi.

Öte yandan Anayasa Mahkemesi iki ayrı kararında Türk-İş üyesi Kristal-İş sendikasının Şişecam grevinin 2014 yılında ertelenmesi ile ilgili yaptığı başvuruda verdiği 2014/12166 başvuru sayılı kararla ve DİSK üyesi Birleşik Metal-İş sendikasının MESS’e bağlı işyerlerindeki grevinin ertelenmesi üzerine yaptığı başvuruda verdiği 2015/14862 başvuru sayılı kararda grev ertelemelerinin hak ihlali olduğuna hükmetti. AYM ekonomik gerekçeli grev ertelemelerini kabul edilemez buldu. AYM ayrıca Birleşik Metal-İş başvurusunda hükümeti 50 bin TL tazminata da mahkûm etti. Bu açık kararlara rağmen aynı şirkete ait benzer üretim yapan şirketlerde grev erteleme kararı alınması Anayasa ihlali olduğu gibi Anayasa Mahkemesi kararlarını da görmezden gelme anlamına gelmektedir.

Son erteleme kararı ile birlikte Türkiye’de grev hakkının kullanılmaz olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Türkiye’de fiilen dün Bakanlar Kurulunun günümüzde ise Cumhurbaşkanının izin vermeği hiçbir grevin uygulanması mümkün değil. 2003 yılında bu yana AKP hükümetleri döneminde 194 binden fazla işçinin grevi ertelendi. Aynı dönemde greve çıkabilen işçi sayısı ise 85 binde kaldı. Grevi engellenen işçi sayısı greve çıkabilen işçi sayısının iki katından daha fazladır. Böyle bir ülkede grev hakkından söz edilemez.

Koç, Sabancı ve İş Bankası gruplarında grev yasak!

Grev erteleme ve yasaklama kararları bazı şirketlerde greve çıkmanın mümkün olmadığını gösteriyor. AKP döneminde grevi ertelenen/yasaklanan 194 bin işçinin 190 bini üç büyük sermaye grubuna ait Koç grubu (MESS), Sabancı grubu ve İşbankası/Şişecam grubu. Bu üç büyük sermaye grubunda neredeyse hiçbir greve izin verilmedi. Üç büyükler adeta özel olarak korundu ve kollandı. Anayasayı ihlal pahasına bu üç sermaye grubunda işçilerin grevleri yasaklandı. Bu işyerlerinden örgütlü dört sendikanın grevleri sistematik olarak engellendi. Türk-İş üyesi Petrol-İş ve Kristal-İş ile DİSK üyesi Birleşik Metal-İş ve Lastik-İş sendikalarının grevleri birkaç kez ertelendi.

Grevlerin neden ertelendiği tahmin etmek güç değil. Büyük şirketlerin talebi ile olduğu açık. Şirketler veya işveren örgütleri ekonomi ile ilgili bakanlıklara/bürokrasiye başvurarak grevleri ertelenirse zarara uğrayacaklarını iddia ediyor ve bu talep üzerine grev erteleme kararları alınıyor. AYM kararlarında da görüldüğü üzere erteleme kararların arkasında inandırıcı ve güçlü gerekçeler yok. Grevler ekonomik gerekçelerle ve sermayeyi korumak için erteleniyor.


Grevi hakkını yeniden kazanmak lazım

Denebilir ki grev erteleme/yasaklama kararı idari bir işlem bununla ilgili Danıştay’a başvurulabilir ve Danıştay yürütmeyi durdurur ve greve devam edilir. Standart bir hukuk devletinde kuşkusuz böyle olur. Nitekim 2005 yılından önceki çoğu grev erteleme kararı Danıştay tarafından durduruldu.
Ancak 2014 sonrası grev ertelemelerinde tablo tamamen tersine döndü. Danıştay kendi içtihatlarını hiçe sayarak ekonomik gerekçeli grev erteleme kararlarına ilişkin itirazları reddetmeye başladı. Kısaca 2014’ten bu tana Danıştay için anayasal bir hak olan grev hakkı değil, ekonomik çıkar ve sermayenin çıkarları önem kazanmaya başladı. Danıştay çoktan grevin tabutuna çivi çakmış durumda. Geriye AYM kalıyor. Ancak AYM kararları alındığında iş işten geçmiş oluyor. 60 günlük süre doluyor ve sendika ya işverenle anlaşmak zorunda kalıyor veya Yüksek Hakem Kuruluna gitmek zorunda kalıyor. Ya kırk katır ya kırk satır!

Günümüz Türkiyesinde grev hakkını koruyacak etkili bir yargısal ve idari yol maalesef kalmamış durumda. Geriye grev hakkı için bir başka hukuki yol kalıyor. Bu yol işçilerin ve sendikaların barışçıl toplu eylem hakkını kullanarak, meşru-demokratik eylem yoluyla grev hakkını yeniden kazanmalarıdır.