Sosyalistlerin naif, gerçeklerden uzak hayalperestler oldukları çok söylenir. Hâlbuki tam aksi… Gücün insanı yozlaştırdığını biliyoruz, bu yüzden toplumun her alanını demokratikleştirmek istiyoruz

Güç insanı yozlaştırır mı?

BEN BURGIS
Çeviren: Fatih Kıyman

Kısa süre önce Kanadalı sağcı YouTube ünlüsü Stefan Molyneux ile bir münazaraya katıldım. Molyneux kendini ‘liberter’ olarak tanımlasa da Donald Trump ya da göç konusundaki görüşleri hiç de liberter değil. Münazaranın büyük bölümünde bu çelişkilerden ‘sıyrılmaya’ çalıştı. Bu esnada da sosyalizme karşı ‘standart’ liberter savlar ortaya attı.

Bu savlardan biri de gücün kişiyi ‘yozlaştırması’ üzerine. Molyneux şöyle diyordu: “İnsan evladı gücü hiçbir haliyle kaldıramıyor. Güç bize hiç iyi gelmiyor. Küçük bir çocukken elektrik kutularının içine bozuk para atardık… Tabii ki çok tehlikeliydi ve yangın tehlikesi vardı. Ama insanlar için güç de böyledir. Bozuk para elektrikle temas edince eriyip giderdi. İnsanlar da güç karşısında böyle eriyip gidiyorlar.”

Molyneux’nün bu görüşlerine katılıyorum. Fakat verdiğim yanıtta da söylediğim gibi, bu görüş sosyalizme anti tez niteliğinde değil. Tersine, sosyalizmi desteklememiz için bir sebep daha.

İNSAN DOĞASI ARGÜMANI

İnsan doğası argümanı genellikle güç argümanıyla birlikte kullanılıyor. “İnsan, doğası gereği bencil ve zalimdir. İnsanların işbirliği ya da diğerkâmlık üzerine kurulu sistemlerde yaşaması tam bir ütopya. Kaplanı vejetaryen yapmaya çalışmak gibi bir şey. Bazı sosyalistler buna cevaben insanlar doğasının işbirlikçi ve diğerkâmlık olduğundan söz eder, ya da insanın tek bir ‘doğası’ olmadığını söylerler.

Bunlardan hangisinin doğru olduğunu tespit etmek çok zor. David Hume, cennet ve cehennem üzerine yazdığı denemesinde çoğumuzun ‘iyilikle kötülük’ arasında gidip geldiğinden söz eder. Psikoloji, antropoloji, sosyoloji ya da hatta evrimsel biyolojinin derinliklerine inmeden daha iyi bir yanıt vermek güç. Aynı zamanda, daha önce de yazdığım gibi, sosyalizmi çürütme iddiasındaki bu teze şüpheyle yaklaşmak için hangi yanıta ulaştığınızın da pek bir önemi yok.

Neden mi? Çünkü insanların yok yere zalim ya da bencilce davranabileceğinden endişe ediyorsak, bu eğilimleri teşvik etmeyen ya da ödüllendirmeyen ekonomik sistemler geliştirmeliyiz. Bu, insan psikolojisinin olumsuz yanlarını eleme çabasındaki bir ‘ütopya’ değil. Sosyalistler insan doğasını değiştirmek niyetinde de değil. Amacımız, siyasi ve ekonomik kurumları değiştirmek. Bazı insanların daima hız sınırını aşacağını söylemek, hız sınırı uygulamasına karşı bir argüman değildir.

EKONOMİK GÜÇ

Bu yanıt, Molyneux’nün savunduğu diğer bir argümana da uygulanabilir. Siyasi güçle gelen dürtüler, bizi gücü suistimal etmeye itebilir. Bu argümanın ‘ideal versiyonunu’ şu şekilde özetleyebiliriz.

Öncül 1: Sosyalist düzende siyasi ve ekonomik gücün tamamı devlet bürokratlarında toplanacak.

Öncül 2: Bürokratların eline güç verildiğinde, bu gücü suistimal edecekler.

Öncül 3: Bu tip suistimale açık toplumsal örgütlenme biçimleri kabul edilemez.

Sonuç: Sosyalizm kabul edilemez.

Bu argümanı alıp sosyalizmin tamamını çürütmek için kullanmak istiyorsanız, üstelik demokratik sosyalistlerin savunduğu toplumsal düzeni de bunun içine dahil ediyorsanız, tüm argüman çöküyor. Biz devlet bürokratlarından yeni bir yönetici sınıfı yaratmak istemiyoruz. Demokrasiyi ekonomik yaşantımızı da kapsayacak şekilde genişletmek istiyoruz.

KÖLE DÜZENİ

Demokratik-sosyalist siyaset anlayışının başlıca motivasyonlarından biri de, sözünü ettiğimiz ikinci savın ‘kapitalistler’ için de geçerli olduğudur. Ekonomik gücü varlıklı bireylerin ve kapitalist şirketlerin eline teslim ederseniz, Harvey Weinstein’in kadın oyunculara yönelik ahlakdışı davranışlarıyla, Jeff Bezos’un depolarındaki köle düzeniyle karşı karşıya kalıyorsunuz.

Çalışma örgütleri ve devletin denetim kurumları bu çarpıklıkların bazılarını düzeltebiliyor fakat ekonomik gücün yoğunlaştığı kesimler, siyasi gücü de ellerinde toplamanın yolunu buluyorlar. Şirket çıkarları örgütlü çalışma biçimlerini ele geçiriyor, alt ediyor ve hatta yok ediyor.

Aslına bakarsanız asıl ‘realistler’ demokratik sosyalistlerdir. İnsan, doğası gereği hata yapabilir. İnsanların sahip oldukları gücü kötüye kullanmalarına engel olmak için gücü bireyler arasında eşit ve adil biçimde dağıtmalıyız. Bir şirket CEO’sunun sahip olduğu güç, bu kişinin sıradan işçilere adil davranmasını güçleştiriyor. Çoğunluğu güçlendirmek ve azınlığın ayrıcalıklarını yok etmek için çalışıyoruz.

Kaynak: Jacobin