Resmi adı “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” olan tek adam rejimi dökülüyor. Muhalefetin söylemi, anketler ve pazardan/mutfaktan yükselen feryatlarla bu iktidarın gitmekte olduğu algısı iyice pekişti.

Peki, yerine ne gelecek?

Bütün kötülükleri “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” denilen ve siyaset bilimi ışığında ancak “ucube” olarak tanımlanabilecek yapıya yazın… Bunu yapmak kolay; çünkü yaşadıklarımızla sabit.

İşte o gidecek, yerine “güçlendirilmiş parlamenter sistem” gelecek ve bütün dertler bitecek! Yazın bütün iyilikleri de “güçlendirilmiş parlamenter sistem”in karşısına!

Gitmekte olan gidecek ve gelmekte olan bu sistem geldiğinde de kurtulacağız algısı hâkim olsun!

“Gelmekte olan” konusunda her hafta toplanan 6 muhalefet partisinden bugüne kadar bize yansıyan en net şey “güçlendirilmiş parlamenter sistem”de anlaşmış oldukları. Onun ötesine dair imalar var; kuvvetler ayrılığı olacak, cumhurbaşkanının yetkileri sınırlanacak ve partisiz olacak, bağımsız yargı, bağımsız medya olacak…

Bu imalar bir süre sonra netleşecek ve liderler karşımıza bir manifestoyla çıkacaklar.

Ancak, bu sürecin bir “tehlike” içerdiğini göz ardı etmemek gerek.

Toplum tek adam rejiminden kurtulma konusunda bu kadar güçlü bir enerji biriktirmişken, o enerjinin heba edilmesi tehlikesi… Adil, demokratik ve halkçı yepyeni bir düzen kurmak için gerekli toplumsal enerji birikmişken, onu eskinin makyajı sayılabilecek bir düzenlemeyle harcama tehlikesi…

Bir sistemin adını koymak önemli; ama o her şey değil! İngiltere de krallık, Suudi Arabistan da… ABD de başkanlık, Türkiye de… Orban’ın Macaristan’ı da parlamenter sistem, Merkel’in Almanya’sı da…

Tehlike, “güçlendirilmiş parlamenter sistem”in her derde deva olgusu algısını hâkim kılarak, ne için, kim için ve neden güçlendirileceğine dair bir tartışmanın “teferruat” sayılmasıdır. Tehlike; çünkü “güçlendirilmiş parlamenter sistem” betimlemesinin baskıcı siyasal rejimler için kullanıldığının da örnekleri var.

Yakın zamanda İspanya (Faşizmden Demokrasiye) ve Fransa’nın (Fransa’da Okumak, Fransa’yı Okumak) siyasal sistemlerine dair iki önemli kitap yayımlamış olan siyaset bilimi profesörü hocam Raşit Kaya ile nedir bu “güçlendirilmiş parlamenter sistem” diye tartışırken; “Sorun ‘parlamento’ denilen ‘yasama’ organının ‘güçlü’ kılınması değil, yürütme ve yasama organlarının ‘demokratik’ biçimde ve katılımcı, temsili demokrasi ilkelerine uygun, uyumlu işlemesinin sağlanmasıdır. Özgürlükçü bir siyasal rejim de böyle oluşturulur” dedi.

“Monarşik siyasal sistemle yönetilen birçok ülke (Birleşik Krallık) güçlü parlamentoların olduğu başkalarına göre çok daha demokratik bir öz sahibi olabilir. Demokratikleşme demekten korkarak ne güçlendirilmek isteniyor? Gerçekten demokratik bir adım atılacak ise, farklı çağrışımlar yapabilecek, muğlak, içi boş laflar peşinde koşmaktan vazgeçilmelidir” diye de ekledi.

Gitmekte olanın karşısına konulacak olan öncelikle “demokratik” vurgusunu taşımalı. Demokratik bir cumhuriyet!

Demokrasinin olmazsa olmazlarından biri de katılımcılık… Gelmekte olanın ne olduğu, nasıl geldiğinden de anlaşılır!

Önemli ölçüde muhafazakâr sağa yaslanmış 6 partinin yaptığı bir “güçlendirilmiş parlamenter sistem” tartışması yetmez. Yetecek olan; gelecek olanı toplumun tüm kesimlerinin, TMMOB, TTB, DİSK, TÜRK-İŞ gibi örgütlerin ve diğer siyasal partilerin de dahil olduğu katılımcı ve demokratik bir tartışmayla tanımlamaktır!

Demokratik bir gelecek ancak farklılıkları kucaklayan katılımcı ve demokratik süreçler sonucunda kurulabilir.