Aslında, büyük ölçüde sessizliğiyle; “Adalet”’ten başka bir sözcüğün telaffuz edilmeyişiyle, o sözcükle Türkiye’nin en temel sorunlarının dile getirilişiyle, yol boyu yeni katılımlarla İstanbul’a yaklaştıkça büyümesiyle, yürüyüş çoktan dünyanın duyduğu güçlü bir ses oldu!

Yarın da, bir milyonu aşkın inançlı bir kitlenin muhteşem katılımıyla gerçekleşecek mitingle, bir virgül konmuş olacak “yürüyüş”e.

Nokta konmayacağını; hak, hukuk, adalet ve özgürlük arayışının bunlara ulaşılana kadar devam edeceğini hem yürüyüşü başlatan Kılıçdaroğlu söyledi, hem de yürüyüşe destek veren herkesin, attıkları her adımda pekişen düşünce bu!

O “tatili, plajı bırakıp oy vermeye gelmez” denilenler, yürüdükçe daha da uzun yürüyüşler için bilendiler. Yarınki mitingden sonra da, yürüyüşün artık birer “aktif siyasi özne”ye dönüştürdüğü bireyler olarak, etkinliklerde olmaya, etkinlikler organize etmeye hazırlar.

O kitle içinde biraz yürüyen herkes, yürüyüşün bu dönüştürücü gücüne tanık oluyor!

İnsanlar; inançlarına, yaşam tarzlarına, haklarına ve özgürlüklerine müdahale edilmeden, korkusuzca kendilerini ifade edebildikleri bir Türkiye arayışındalar. Ayaklarıyla yürüyenler de, gönülleriyle yürüyenler de…

Herkesin, eşit ve özgür yurttaşlar olarak yaşamak istedikleri, bu arzularını coşkuyla haykırabildikleri bir ülke olmalı Türkiye!

Oysa şimdi, ülkenin en iyi üniversitelerinde en iyi eğitimi almış genç beyinlerin bilim yapamaz hale geldikleri, kendilerini olağanüstü bir baskı ve tehdit altında hissettikleri için çekip gitmek istedikleri bir Türkiye var!

CHP lideri, yarınki mitingde, olasılıkla baştan beri söylediklerini vurgulayacak. Yalnızca Berberoğlu için değil, herkes için yürüdüğünü söyleyecek. Çıkış noktasında dillendirdiği gibi “Biz dikta istemiyoruz, darbecileri istemiyoruz, adaletin olmadığı bir ülkede yaşamak istemiyoruz” diyecek.

Yürüyüşün, partisini de aşan bir ortak paydada; OHAL’e karşı olduğunu, işten çıkarılanlar, cezaevindeki gazeteciler, 1 milyon çocuk işçi, her yıl iş cinayetlerinde yaşamını yitiren 2000 kişi, açlık sınırında yaşayan milyonlar için olduğunu, hatta ülke sınırlarının ötesindekileri de vuran teröre, iç savaşlara karşı da yürüdüklerini söyleyecek…

Yürüyüş, yürüyen on binlerin Türkiye’yi bir demokrasi, herkesin eşit ve özgür vatandaşlar olarak, aş ve iş sahibi olarak bir arada yaşadıkları bir ülke yapma kararlılığını artırdı. Kendilerine olan inançlarını pekiştirdi ve umudu büyüttü. Yarınki mitingin görkemi bunu daha da pekiştirecek!

O mitingden, açlık grevinde ölümün kıyısına gelmiş iki genç eğitimcinin yaşama tutunmalarını sağlamaya dönük de güçlü bir ses yükselmeli!

O mitingden, tam da müfredattan evrim çıkarılıp lise din derslerinde şeriat anlatılmaya başlanıyorken güçlü bir laiklik sesi yükselmeli!

Birleşik Haziran Hareketi’nin miting çağrısında da vurgulandığı gibi; “Adalet, kendi başına çok şeydir ama eşitlik, özgürlük, bağımsızlık ve laiklik zemininden kopartılmış bir adalet hiçbir şeydir… Dini ve etnik temelde ayrıştırmayı kışkırtan bir anlayışla ne toplumsal barış tesis edilebilir ne de adalet sağlanabilir… Laiklik olmadan adalet, adalet olmadan laiklik olmaz… Adalet, fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bireyler üzerinde yükselir… Laikliği kazanma mücadelesi aynı zamanda adaletin yeniden tesis edilmesi mücadelesidir.

Adalet Yürüyüşü’nü; “ülkenin demokratikleşme yolunda bir imkan olarak görenler”, Cerattepe’nin sızısını yüreğinde hissedenler, eğitimin dincileşmesine itiraz edenler, kadına yönelik şiddete hayır diyenler, sosyal devlet ve toplumsal adalet isteyenler, bağımsızlığı önemseyenler, darbeye de diktaya da karşı çıkanlar omuz omuza sürdürdüler.

Yarın bir virgül koyarken yürüyüşlerine; Cerattepe ve çevre için, laiklik için ve onlarsız adaletin de olmayacağı bütün bu talepler için güçlü bir ses yükseltip Maltepe’den, daha büyük bir moralle yürümeye devam edecekler.