Güle güle Comandante!

Uzun sakalı... Ağzından düşürmediği purosu... Üzerinden hiç çıkarmadığı hâkî üniforması... Fidel Castro, hiç tartışmasız yirminci yüzyıla damgasını vuran ender isimlerden biriydi. Hangi standarda vurursanız vurun, hangi terazide tartarsanız tartın görkemli efsanevi bir figür olduğu gerçekliğini kabul etmek zorunda kalırsınız.

Bunu azılı "düşmanları" dahi kabul etmek zorunda kalırken, Kanada’dan İrlanda’ya, Avrupa Birliği’nden İspanya’ya liberal dünyanın temsilcileri dahi ‘büyüklüğünü’ teslim etme gereği hissediyorlarsa, bir takım liberal sefillerin, ırkçı kafatasçıların, milliyetçi hokkabazların kendi kabuklaşmış küçük dünyalarından getirdikleri eleştirilerin bir kıymeti harbiyesi yok.

Fırtınalı bir hayatın, onurlu bir duruşun, başka bir dünya özleminin cisimleşmiş haliydi Fidel Castro, namı diğer Comandante. Gerçekçi olup imkânsızı isteyenlerdendi. Umudunu hiç kaybetmedi, doksanında dahi hep ‘mutlaka kazanacağız’ dedi.

Bütün ömrü sömürüsüz, eşit, özgür bir dünya için mücadele etmekle geçti. Karayip denizinin ortasında küçük bir ada ülkesinden bütün dünyaya umut aşıladı.
Fidel, yanı başındaki ‘süper güç’ün yüzüne bir avuç Karayip kumu atan devrimciydi. ABD'nin burnunun dibinde, ABD emperyalizmine kafa tutan bir romantikti aynı zamanda!

Dünya üzerindeki hâkimiyetinden “sual olunmayan” küresel güce meydan okuyan bir direnç noktasıydı. Bundandı egemenlerin hazımsızlığı.
Hiçbir zaman anlayamadı “Sam Amca” bu cesareti, kabullenemedi. Yüzlerce kere boşa çıkarılan suikast girişimleri, komplolar, kirli tezgâhlar bu kabullenemeyişin bir yansımasıydı.

***

Fidel, yalnızca açlığın, yoksulluğun, sömürünün, gericiliğin baskısı altında yaşayan emekçi halkın değil, ezilen halkların da kahramanıydı. Varlığı Latin Amerika’dan Kuzey Afrika’ya, Himalayalardan Orta Asya steplerine güç veriyordu. Her ezilen ulus kendinden bir parça görüyordu Fidel’in Kübası’nda.

Fidel’in, Che’nin, Raul’un Kübası, bu nedenle ezilenlerin isyanının hem ilham kaynağı hem de sembolü oldu.

Cezayir’deki sekiz günlük yas, Kore’nin kuzeyindeki üç günlük matem, yoksul Afrika ülkelerinden, Latin Amerika’dan gelen açıklamalar, Angola’da, Mozambik’te, Gine Bissau’da, Güney Afrika’da, Filistin’de, Filipinler’de Hindistan’da, Bolivya’da, Honduras’ta tutulan yaslar “bunca acının boşa çekilmediğinin” kanıtı.

Emperyalistler, zorbalar, ABD ve onun müttefikleri için o bir ‘zorba bir diktatör’ olsa da, El Salvador’da, Mali’de, Sudan’da, Nepal’de yaşayan “yeryüzünün lanetlileri”nin kalbinde Fidel hep bir kahramandı.

Fidel, ‘biz yenilirsek kalkar yine deneriz, ama diktatör yenilirse sonu olur’ diyen bir inadın ve cüretin simgesidir


Fidel’i ve yol arkadaşlarını efsaneleştiren şey de tam olarak onları ABD'nin gözünde ‘şeytanlaştıran’ eylem ve fikriyatıydı. “Hür Batı’da “şeytanlaştırılsa” da yerkürenin doğusunda, güneyinde, yani ezilen kalbinde simgeleşen bir iyilik figürüydü.

Kapitalist-emperyalist barbarlığın tahakkümü altındaki dünyada kolay değildi elbet egemenlere kafa tutmak. Sovyetlerden ve reel sosyalist yönetimlerden geriye kalan koca bir yılgınlık ve moral bozukluğunun önüne set koyan ülkeydi Küba.

Liberal hegemonyanın mutlak zaferinin ilan edildiği, kapitalist barbarlığın muzaffer şarkılarının seslendirildiği karanlık yılların deniz feneriydi Fidel’in Kübası! Yaşama tutunmanın öteki adıydı. Başka bir dünyanın da mümkün olabileceğinin örneğiydi.

***

Düşlerin ete kemiğe bürünmüş, vücut bulmuş haliydi. Fidel, Havana’da o meşhur kürsüsüne her çıktığında, dünyaya her meydan okuduğunda bizlerden bir şeyler seslendiriyordu.

Fidel her konuştuğunda etnik ve mezhepsel boğazlaşmanın odağındaki Ortadoğu’da bir gencin, uzak doğudaki bir üniversitelinin, ant dağlarının eteğindeki bir emekçinin kalbi heyecanla çarpıyorsa Comandante büyük işler başarmıştır demektir.

Egemenlerin kurulu düzenine çomak sokması dahi sevmek için bir nedendi! Tıpkı Chavez gibi, Allende gibi. Fidel ve Küba bu dünya karşısında, bizlere başka türlü olabileceğini devrimle ve devrimden bugüne uzanan devrimci yolculuklarıyla gösterdiler. Fidel en zor şartlarda dahi devrimci bir yolun bulunabileceğini gösterdi.

Fidel, öyle büyük bir kahramandır ki, birkaç ay önce "Che denen eşkıya benim gencimin yakasında, göğsünde olamaz" diyen bir iktidarın Dışişleri Bakanlığı’na "Siyasi tarihe derin izler bırakan ve ülkesinde sağlıktan eğitime, sanattan bilime pek çok alanda köklü reformlar gerçekleştiren Castro, Küba'daki genç kuşaklara yol gösterecek değerleri ve idealleri miras bırakmıştır. Hayatını adadığı mücadele sadece Küba'da değil, tüm dünyada yankı bulmuş ve farklı siyasi kamplarda dahi saygınlık uyandırmıştır. Küresel adaletsizliğe karşı çıkmış, daha eşitlikçi ve dayanışmacı bir dünya kurulması için çalışmıştır. 'Başka türlü bir dünya mümkündür' sözleri de, hangi siyasi görüşten olursa olsun, bugün Latin Amerika'dan Asya'ya, Ortadoğu'dan Afrika'ya, milyarlarca insanın ortak özlemini yansıtmaktadır" açıklamasını yaptıran bir liderdir!

Fidel, ‘biz yenilirsek kalkar yine deneriz, ama diktatör yenilirse sonu olur’ diyen bir inadın ve cüretin simgesidir. Fidel şimdi dünya emekçi halklarının kurtuluş umudu, geleceği olarak yaşamaya devam edecek. Kuşkusuz Fidel’in vedasıyla dünyamızdan çok şey eksildi. Tarih ve insanlık onu daima hatırlayacaktır.