Yazının başlığını, sağ olsun, Mustafa Sarıgül’e borçluyum. Bu iki sözcüğü, partisinden istifa ettiğini açıkladığı 10 sayfalık mektubunu okurken bir kenara not ettim.  Şimdi, partiler belediye başkan adaylarını açıklarken, iyiden iyiye gün yüzüne çıktı. Siyasette kendisine olağanüstü güçler vehmeden, kendisi olmazsa hiçbir şeyin olamayacağını iddia edenler çıkıyor. Her zaman ve her partide!  Onlarda öyle özellikler var, […]

Yazının başlığını, sağ olsun, Mustafa Sarıgül’e borçluyum. Bu iki sözcüğü, partisinden istifa ettiğini açıkladığı 10 sayfalık mektubunu okurken bir kenara not ettim. 

Şimdi, partiler belediye başkan adaylarını açıklarken, iyiden iyiye gün yüzüne çıktı. Siyasette kendisine olağanüstü güçler vehmeden, kendisi olmazsa hiçbir şeyin olamayacağını iddia edenler çıkıyor. Her zaman ve her partide! 

Onlarda öyle özellikler var, o kadar muktedirler ki, bir dokunmaya görsünler; partilerinin yerlerde sürünen oy oranlarını zirveye taşıyorlar! 

Vazgeçilemezler ve kendilerine vefasızlık yapılmasını asla kabul edemiyorlar! 

Sanırsınız ki, oldukları yere gökten zembille düştüler ve geldikleri yere gelmelerinde partilerinin hiç katkısı olmadı. Hep onlar verdiler partilerine, partilerinin onlara bir katkısı olmadı hiç! 

İşte Sarıgül; anlattığı kişisel hikayesine kulak verirseniz; neredeyse içine doğduğu, hatta genel başkan adayı bile olduğu CHP; onun olağanüstü çalışması, fedakarlıkları ile bir noktaya gelmiş, İstanbul’da o belediye başkanı adayı olduğu için yüzde 41 oy alabilmiş diye düşünüyorsunuz!  

Siyasi kariyeri boyunca partisi hep çelme takıp ayak bağı olduğu halde, o siyasi nezaket gereği susmuş! Art niyetlilerin “bir bölen” demesine hiç fırsat vermemiş! Gerçekten çok büyük fedakarlıklar yapmış ama bunun da CHP’de bir kıymeti yokmuş! Susmuş içine atmış, susmuş içine atmış…  

Tabi sabır taşı da olsa çatlar bir noktada!  Vatandaşlar “Yeniden göreve”, “Niye bizi bıraktın?” diye feryat figan edince tekrar Şişli’ye belediye başkanı olmaya karar vermiş. Seçimlere 2 ay kaldığı halde CHP onun adaylığını açıklamayınca, o da vatandaşın haklı tepkisine cevaben, gençlik kolları başkanlığı yaptığı, en genç milletvekili olduğu CHP’den üzülerek istifa etmeye karar vermiş. 

Siyaseti bırakmıyor ama… Şişli’ye ve Türkiye’ye vereceği çok hizmet var, bunun için Şişli’den aday olacak!  

İzmir’de Aziz Kocaoğlu da, birebir aynı olmasa da, benzer bir hamle yapmadı mı? Aday olmayacağım dediği İzmir’e, “kendisi olmazsa felaket olacak” diye aday olmaya karar verdi! 

Kendisinde bunca güç, bunca maharet, partisinin de üstünde ve partiyi düştüğü yerden kaldıracak nitelikler görenler, her nedense hep güllere talipler. Dikensiz güllere! 

Bunca fedakarlık yapmış, böylesi siyaset devlerinin, misal; “Şişli’yi ben Şişli yaptım. Ben, ben, ben ben… Ben yaparım. Maksat memlekete hizmet, şimdi izin verin Sultanbeyli’yi de kazanayım” dediğine hiç tanıklık etmiyoruz. 

Erdoğan partisinin Ordu adaylarını tanıtırken; “Siyasetin bir hasbiliği bir de hesabiliği vardır” demişti ya, ben de “hesabiler”in her partide görüldüğünü yazmıştım.  

İlginçtir; hesapsız kitapsız, isteyerek ve karşılık beklemeksizin yapılan hasbi siyaseti, partilerinin sefasını epey sürmüş siyasilerde göremiyoruz da, sadece cefasını çekmiş olanlarda görüyoruz. 

Sefa da sürmüş olanlar güllere talipken, dikenler hep cefa çekenlere kalıyor! 

Ankara’da 1984 doğumlu bir genç, partisinin hiç şanslı görülmediği Keçiören için CHP’den aday adayı olmuş, kendi imkan ve imkasızlıkları içinde, ağlayıp sızlanmadan çırpınıp duruyor. İlçede aksayan ne varsa; asfaltı bozuk bir yol, toplanmamış bir çöp yığını, bozuk bir kaldırım; onları gözler önüne serip “Bu sorunu BİZ çözeriz” diyerek, oralara partisinin ve kendisinin imzasını atıyor. 

Dikkat çeken kampanyasıyla “mahallenin sorununu yerinde gördüğümüzü kentlilere anlatabileceğiz” diyen Eren Aksoyoğlu, aday olur mu olmaz mı bilemem, ama aday adayı olduğu ilçenin sorunlarını anlatmaktan fazlasını yapıyor: Sadece güllere, dikensiz güllere değil, dikenlere de talip olunabileceğini gösteriyor!