Ekranların kerameti kendinden menkul yeni nesil haber sunucularından biri, Binali Yıldırım fıkrasına dahi patlamayan kahkahalarını ana muhalefet liderinin “Önemli büyükşehir belediyelerini kazanacağız!” iddiası karşısında kaptırıp koyuverdi. Ekrana çıkarıldığı kanalın (haber sunduğu demiyorum zira televizyonlarda haber olarak adlandırılacak bir ürün yok) patronunun patronu kırılmasın diye, patron telefonda göz yaşlarına boğulmasın diye, iktidarla araları bozulmasın diye bin […]

Ekranların kerameti kendinden menkul yeni nesil haber sunucularından biri, Binali Yıldırım fıkrasına dahi patlamayan kahkahalarını ana muhalefet liderinin “Önemli büyükşehir belediyelerini kazanacağız!” iddiası karşısında kaptırıp koyuverdi. Ekrana çıkarıldığı kanalın (haber sunduğu demiyorum zira televizyonlarda haber olarak adlandırılacak bir ürün yok) patronunun patronu kırılmasın diye, patron telefonda göz yaşlarına boğulmasın diye, iktidarla araları bozulmasın diye bin türlü takla atarken bu ekran yüzlerinin halleri ne gülünç ve bir o kadar da acınası oysa! Halleri diyorum çünkü al birini vur ötekine. Kadın-erkek bir kifayetsiz muhterisler mangası var medya plazalarda şimdi.

Unvanları bilmem ne haber genel yayın yönetmeni, filanca holding medyası, Ankara temsilcisi, falanca kanal kıdemli siyaset analisti, en muhafazakâr kanal spor yorumcusu, en cumhur TV usta sunucusu, en havalı kanal en ana haber bülteni spikeri diye uzayıp gidiyor. Kaşını havaya kaldırıp en ciddi sunucu taklidi yapan, masanın altına rakı bardağını koyup üstüne çay bardaklarını dizen, tek kapılı spor arabasını kanalın önüne çekip yuvarlanarak Saray’a giden, platin renkli saçlarıyla devlet televizyonunda laikliğin ve cumhuriyetin kazanımlarına balta üstüne balta sallayan, ekose mavi ceketiyle patronu için ihale kovalayan ve en vahimi tüm bunları “televizyoncu-haberci-gazeteci” kartvizitiyle yapan bir manga bu. Birbirlerini çiğ çiğ yiyecek kadar rekabetçi, rakiplerini tehdit edecek kadar acımasız, bukalemun kadar ortama uyum sağlama yeteneğine sahip, paradan ve ünden başka tatmini ve motivasyonu olmayan, ünün her türlüsüne, paranın en kirlisine secde eden bir güruh. Bunlar, ekranda göründükleri her saniyeyi, iktidardan aldıkları her övgüyü, hayat başarısı hanelerine yazmayı zevk edinmiş bir takım. ‘Kıskananlar çatlasın’ mottosunu koluna dövme yaptıran, erdem, onur, meslek etiği gibi kavramları belleklerinden sildiren, cahil oldukları belli olmasın diye kullandıkları gözlük, kalem, notebook, prompter kumandası gibi aksesuarlarla imajlarını kurtarmaya çalışırken bir yandan cehalete övgüler düzen, gücünü güçlüye yaranma çabasından alan bir küme. Göz göre göre yaptıkları yalakalık ve söyledikleri yalanlar, sergiledikleri kişilik bozuklukları; erdemli akrabaları, arkadaşları, eski sevgilileri, yeni sevgilileri ve eşleri tarafından bile ayıplanırken banka hesaplarına yatan paraya ya da çıkacakları tatile odaklanıp kulaklarını eleştiriye kapatan dahası yaptıklarının gerçek gazetecilik, hakiki araştırmacılık, en has yorumculuk, en yerli duruş, en milli yayıncılık olduğu sanrısıyla yaşayan bir kitle. Ben bunlar adına utanıyorum ve biliyorum gün gelip devran döndüğünde, “Biz o gün yayıncılığın gereklerini yaptık. Zor şartlarda halk adına soru sormaya gayret ettik!” deyip pişkince topuklularının üzerinde ya da yeni gömlekleriyle yeni dönemde de ekranda görünme çabasına girecek olan da yine bunlar. O gün gelmeden şu basit soruya gülmeden bir yanıt vermeye çalışın bakalım ekran yüzü kardeşler:

“Sahi bu halk gülüyor mu?”