Gülmek de trajediye dair
Fotoğraf: IMDb

Gülmek somut bir tepkidir. İnsan sevindiği için sevindiği oranda güler. Derecelere göre gevrek gevrek, katıla katıla, kıkır kıkır güler. Hatta bazen vücudu şekilden şekile girer yani zembereği boşalır. Günlük hayatta kahkahanın ardından hep bir uyarı gelir. Fazla gülünce çok ağlanacağı düşünülür veya sıklıkla bir şerh düşülerek, ağlanacak halimize gülüyoruz denilir. Bu biraz deneyimle sabit olduğundan böyledir. Ayrıca hayatın içinde ve sanat formlarında gülmek ve ağlamak eylemleri ayrılmaz bir bütün gibidir. Trajedi ile iç içeliğine dayanan bir yapısı vardır. Korku türü filmlerinde de gülme eylemi ve gülmenin duyulması uğursuzluk alametidir, dehşet verici bir anın yaklaştığına dair işarettir. Hele ki katil/yaratık olanın gülmesi çok kan akacağını gösterir.

İNSANIN ÖZÜ VE SÖZÜ BOZULDU

Gülümse (Smile) filminde kullanılan, sırıtarak gülen insan yüzü imajı, kişisel, sosyal ve politik taşlama malzemesi olarak başarılı bir şekilde kullanılıyor. Bu gülümseyen insan imajı arkasındaki trajediyi ironikleştirerek durumu ciddileştiriyor. Bugünün psikolojisi ile midir nedir emin olun ben de ayırt edemiyorum artık ama bu gülen yüzlerin bende uyandırdığı his ve düşünce şu oldu: Günümüzde en yaygın kullanılan devlet sistemi olan demokrasi ve onunla inşaa edilen medeniyetler öyle büyük bir hastalığa yakalandılar ki içlerindeki bireyler çağın yaygın hastalığı manik depresif psikoz (iki uçlu mizaç bozukluğuna) tarafından adeta ele geçirildi. Klinik tablomuz pek iyi değil anlayacağınız. İnsanın özü de ve sözü de bozuldu. Bir şeyler o kadar ters gidiyor ki artık düzeltilemeyecek bir örüntüye girildi. İşte filmdeki bu maskesiz maskeli yüzler insan hayatında ve toplumlarda yaşanan yer kaymaları ve travmalarla örtüşen noktaları vurgulamak adına önemli parametreler oluşturuyor. Filmde, psikiyatri kliniğinde bir hastasının tuhaf deneyimine şahit olduktan sonra açıklayamadığı ürkütücü olaylar yaşamaya başlayan Dr. Rose Cottter’ın (Sosie Bacon) baş başa kaldığı ve açıklayamadığı olayları yaşarken sorunlu geçmişiyle yüzleşmeye çalışmasını izliyoruz. Dr. Rose’u takip eden antite (varlık yerine bu kelimeyi kullanmayı tercih ediyorum çünkü aynı zamanda klinik tablo anlamı da taşıması işime yarıyor) gülen yüzlerle karşımıza çıkıyor. Bu rahatsız edici surat ifadesini aynı zamanda korkularımızın, kaygılarımızın, travmalarımızın maskesi gibi de değerlendirebiliriz. Sonuçta şeytani bir güce sahip bu antitenin gerçek niyetini gülümseme ile maskelemesi başlı başına ironiktir.

KARAKTERİ ÖNEMSEYİNCE

Gülümse, yazan ve yöneten Parker Finn’in 2020 yapımı kendi kısa filminden ilham alarak yaptığı ilk uzun metraj filmi. Yönetmen Parker Finn’in kamera arkasında çok iyi iş çıkarmış olması, doğru kadrajlarla doğru anlarda doğru açılar yakalaması kuşkusuz başarısının kaynağı. Finn’in kesinlikle daha yapacağı iyi işler olacak. Unutmayalım ki korku türünün başarılı olmasında birincil etken önemsenmeyi hak eden karakterdir. İkincil etken ise dramatik hikâyesidir. Geri kalanı yönetmenin nitelikleri ve sanat departmanlarının toplamıdır diyebilirim. Sosie Bacon, hayatındaki geçmiş travmalarıyla başa çıkmaya çalışan ve sonrasında kendisini hedef almış bir tehditle başetmek zorunda kalan bir kadın olan Dr. Rose’u harika bir şekilde canlandırıyor. Dr. Rose’un bir saniye durmadan sürüklendiği bu dehşet dünyası görsel olarak da çarpıcı bir şekilde yaratılmış. Rose’un etrafında inşa edilen dünya tam anlamıyla filmin tüm atmosferini oluşturuyor. Özellikle kullanılan hastanenin iktidara, bürokrasiye hizmet eden yapı olarak verdiği his ile atmosferini kafkaesk sulara kaydırırken aidiyetsiz görünüşü ile büyük bir kabusun parçası olarak duruyor. Rose’un başta hastane olmak üzere bulunduğu mekânların bile onu nasıl yuttuğuna dikkat ederseniz yönetmenin başarısını daha iyi anlarsınız.

BİTMEYEN ANKSİYETE

Her ne olursa olsun türün güç kaynağı ‘jump scare’ tekniklerinin (ani değişiklikle izleyicileri korkutmak) kullanımıdır. Filmdeki ‘jump scare’ler orijinal olmasalar da; en azından The Ring ve The Purge gibi pek çok filmde benzerlerini görmüştük, ‘Gülümse' filmi bu konuda harika bir güce sahipti. Şöyle ki en fazla her on dakikada bir, etkileyici ‘jump scare’ler kullanılmıştı. Her sahne bitmek üzereyken diğer sahneye geçişlerde kullanılan kurgu, gerilimin üzerine bir şey daha katarak ilerliyordu. Özellikle bu noktada ses tasarımı departmanı mükemmel ama gerçekten mükemmel kullanılmıştı. CGI’a tamamen bel bağlamak yerine gerçek dizayn edilmiş mekânlarda kamera kullanılması ile oyuncuların boşluğa tepki vermediklerini bilmek bile benim için önemliydi. Filmin son perdelerinde artık tözün dışavurumu olarak hayal ettiğim antitenin görünüşü çok sağlam tasarlanmıştı. Size onu tarif ederek etkiyi bozmayacağım. Son derece beğendiğim bu film tüm süresince bir anlığına olsun kendini komik duruma düşürmedi. Konusu itibarıyla benzetilen Blumhouse’un Truth or Dare filminin başarısızlığından sonra bu filmin kalitesi bu anlamda tartışılmaz. Filme başından sonuna kadar azalmayan, bitmeyen anksiyete hâkim. Karakterle birlikte kafayı sıyıracağınız, panik atak içinde hissedeceğiniz bir kabus bu film. Bence kesinlikle izlenmeye değer.