İnşaat ustası Evgeny Volkin koronavirüs nedeniyle iş bulamıyor. İşsizlik parasına başvurmuş ama aylık ancak 1750 Ruble (23 Dolar) alabilecek. Her ay bankaya 131 dolar kredi borcu ödemesi gerek ve bankalar ertelemeyi reddediyor.

Artyom Sikorsky bir kaynakçı. Putin 25 Mart’ta bir açıklama yaparak 30 Mart-5 Nisan arasını tatil ilan edeceklerini ama herkesin ücretini alacağını söylemiş. Hemen ertesi gün patron işçileri ücretsiz izne çıkarmış. “Resmi olarak kovulmuş değilim ama tümüyle yasal biçimde parasız bırakıldım.” diyen Artyom, durumun vahametini şu örnekle anlatıyor: “61 yaşında bir komşum var. Rusya’da emeklilik yaşı 65 olduğu için henüz emekli olamadı. Fabrikada çalışıyordu, kalp problemi ve yüksek tansiyon yüzünden bir süredir çalışamıyor ama malulen emekli de edilmedi. Dün bana nasıl hayatta kalacağını sordu. Cevabı bilmiyorum. Kimse bilmiyor.”

Salgın nedeniyle çalışamayan iki çocuk annesi epilasyoncu Anna da ne yapacağını bilmiyor: “Biraz yiyecek almayı başardım, iki hafta kadar yeter. Çocuk parası alıyorum ama yok hükmünde. Yiyeceğimiz bittiği zaman ne olacağını da bilmiyorum. Şu an her şey bulanık.” (Röportajlar: Victoria Ryabikova, rbth.com)

Rusların yüzü gülmüyor, çünkü gündelik yaşamlarını zaten zar zor idame ettirdikleri bu kapitalist düzende koronavirüs önlemleriyle daha çok eziliyorlar. Sosyal devletin devreye girdiği az sayıda ülke dışında her yer şu an böyle tabii, işçiler gülmüyor. Ama Rusların gülmemesinin Song of Russia (Rusya’nın Şarkısı) adlı 1944 yapımı bir filmle bağlantılı olarak tarihsel bir önemi de var.

Sonradan Senatör McCarthy’nin adıyla anılacak Amerika’ya Karşı Faaliyetleri Araştırma Komitesi 1947’de Hollywood filmlerinde komünizm propagandası yapılıp yapılmadığını soruştururken Song of Russia’yı hedef tahtasına oturtmuştu. Film SSCB’ye giden Amerikalı bir orkestra şefinin aşık olduğu Rus kızıyla evlenmesini, bu sırada Nazilerin SSCB’ye saldırmasını anlatıyordu. Faşizme karşı Sovyet-Amerikan işbirliğini öven bu ilginç filmin komünizm propagandası içerip içermediğini tespit için komite tarafından belirlenen ‘bilirkişi’, belki de tarihin en irrasyonel kapitalizm yandaşı olan Ayn Rand’dı. Dünya tarihinin en tuhaf cadı avlarından birinin bu sahnesini, Lillian Hellman’ın o dönemi anlatan kitabı Şarlatanlar Dönemi’nin önsözünde Garry Wills şöyle aktarıyor: “Bilirkişi olarak romancı Ayn Rand çağrıldı; o da yapıtın ana çizgisini hemen tanımlamakta gecikmedi: Ruslar, gülümserken görünüyorlardı filmde. ‘Komünistlerin her zaman kullandıkları bir propagandadır insanları gülerken göstermek.’ Rus propagandası, Rusları gülerken gösterdiğine göre, bu Amerikan filmi de Rusları gülerken gösteriyorsa, demek ki Rus propagandası parmağı vardı bu filmde. ...Yalnız, Temsilci John McDowell’in birtakım kuşkulan olduğu anla¬şılıyor: McDowell: Artık Rusya’da hiç kimse gülmüyor mu yani? RAND: Tıpatıp sözcük anlamıyla soruyorsanız, hayır diyebilirim. M: Gülmüyorlar yani? R: Bizim bildiğimiz anlamda gülmüyorlar evet. Gülecek olurlarsa, özel, kişisel olarak gü¬lüyorlar, raslansal. Toplumsal olarak değil kesinlikle. Düzenlerini onaylarcasına gülmüyorlar.’” (Çev: Tomris Uyar, Milliyet Yay., 1977)

Aslında film boyunca teknolojik açıdan gelişmiş, müreffeh ve mutlu bir SSCB görürüz; ihtişamlı metro istasyonları, coşkulu spor etkinlikleri, parklarda eğlenen çocuklar ve gençler. Taşrada da durum farklı değildir; topraklar verimli, yapılan tarım teknolojik ve hasat çok iyidir. Hatta filmde Stalin’in halkı direnişe çağıran konuşmasını ve onu inançla dinleyen Sovyet insanlarını içeren koskoca bir sahne var. Ama Ayn Rand bu teknolojik ve kültürel gelişmişliği ya da ideolojik kararlılığı değil, insanların gülüyor olmasını propaganda olarak algılar.

Ayn Rand’ın öve öve bitiremediği sistem yüzünden bugün Rusya’da halk gülmüyor. Rand yaşasaydı ne düşünürdü acep?..